Sendikalar
MEB’deki ‘Büyük Operasyon’un Neresinde? Ya Bakan..?
Atalay
Girgin*
Başlıktaki soruyu geniş haliyle yineleyelim: Sendikalar, daha doğru bir ifadeyle sendikacılar, MEB’deki ‘Büyük Operasyon’un, bir başka deyişle koltuk ve rant peşindeki çeteler çatışmasının-savaşının neresinde? Peki; ya bakan neresinde bu çeteler çatışmasının…?
Soruyu
açıkça ortaya koyduğumuza göre, şimdilik Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un bu
işin neresinde olduğunu sona bırakarak sendikalardan, sendikacılardan
başlayabiliriz.
Kambersiz Düğün Olmaz
Bu ‘düğün’ün kamberi de sendikaların tüzel kişiliği altında arz-ı endam eyleyen bazı sendikacılar ve onların yönlendirmesi altında ve onlarla bağlantılı olarak hareket eden sendika üyeleridir. Bunlar MEB’deki ‘Büyük Operasyon’un, yani çetelerin rant çatışmasının, şimdilik açıkça ortada görünmeyen kamberleridir. Çünkü ortada bunca rant ve ranta erişmeyi sağlayan koltuk varken; bunlar uğruna, kafa göz yarılmasına, bıçak-satır çekilmesine ve hatta silahların ateşlenmesine doğru gidilen bir süreçte sendikacıların ve sendikalıların, bu çeteler savaşının şurasında ya da burasında, dahası içinde olmaması eşyanın tabiatına aykırıdır. Hatta bu ihtimal dâhilinde bile değildir.
Dikkatli
her okurun hemen farkına varabileceği gibi, bir kurum, bir tüzel kişilik olarak
sendikalar ile o tüzel kişiliğin şemsiyesi altına sığınarak hareket eden, şu ya
da bu tür tercih ve eylemlerde bulunan sendikacıları ve sendika üyelerini
ayırdım. Bu ayrımın nedeni var elbette.
Sendika
demişken, size sendikanın, sendikal örgütlenme ve mücadelenin ne olduğundan,
bununla birlikte sendika üyesi olma bilincinden ve bunun gerektirdiği temel
sorumluluklardan, etik ilke ve değerlerden söz etmek isterdim. Ama bu hem
teorik hem de felsefi boyutları açısından kendi başına hacimli bir makale
olabileceği ve bu yazının da sınırlarına sığmayacağı için bir yana bırakıyor ve
bunun yerine kısaca şöyle diyorum:
Bugün,
özellikle eğitim ve kamu alanında örgütlü, kelimenin gerçek anlamında kayda
değer herhangi bir sendika yoktur. Her kesimin kendi rengine ve meşrebine göre
oluşturup, sözüm ona üyeleri de içerisine tıktığı birer ‘kümes’i, birer ‘ağıl’ı
vardır. İşveren de bu kümes ya da ağıllara konulanların sayısına göre, kümes ya
da ağıl sahiplerine/yöneticilerine para ödemektedir.
Böyle
bir sendika da sendika üyeliği de olmaz! Olamaz! Adına “Sendika” denilen
böylesi yapıların “sendikacısı” da olmaz! Eğer “Olur! İşte bizde var!”
diyorsanız da bilin ki onlar kaçınılmaz olarak yeri ve zamanı geldiğinde
birilerinin tetikçisi, işbirlikçisi ya da hizmetkârı olarak boy gösterirler. Ve
hatta göstermektedirler de… İsterseniz şöyle bir geriye dönüp yakın geçmişte
söylenen sözlere, yapılan eylemlere, velhasıl olup bitenlere bir bakın. Ve
görün! İşte o zaman, ne demek istediğim daha bariz olarak anlaşılacaktır.
Unutmayın!
Devlet dâhil olmak üzere, hiç bir kurumun, örgütün, partinin, konumuz
bağlamında hiç bir sendikanın herhangi bir değeri, dini, ahlâkı, manevi
şahsiyeti ve eylemi yoktur. Keza etnik kökeni ve aklı da yoktur. Sendikalar hiç
bir ahlâki eylemde bulunmaz. Sendikalar hiçbir dini ibadette bulunmaz ve
bulunamaz. Hatta hiçbir eylemde bulunamaz. Bu anlamda tüm kurumlar ve örgütler
gibi, sendikalar da ahlâksızlık ve dinsizlikle kaimdir. Dolayısıyla, etnik
köken, değeri ne olursa olsun ahlaki eylem, dinsel tercih ya da inanıp inanmama
tercihi ve manevi şahsiyet yalnızca “şu” diye gösterilebilen insanlar için
geçerlidir1. Kurumlar, kuruluşlar, örgütler, devletler,
vb. için değil! Bunlar hiçbir suç da işlemez, işleyemez!
MEB’de Çalışanların Üye
Yapıldıkları İki Sendika
Buradan
hareketle; Eğitim-İş ve Eğitim-Sen’in, eğer kaldıysa numunelik üyelerini
saymazsak, MEB’de çalışanların üye olduğu ya da üye yapıldığı sözüm ona iki sendika
vardır: Biri Eğitim-Bir-Sen, diğeri de Türk Eğitim-Sen. Yukarıdaki açıklamalar
bağlamında, tıpkı diğerleri gibi, bu iki sendika da ahlâksızlıkla kaimdir. Ve
bu sendikaların üyelerinden, en azından bazıları, adına birilerince “MEB’de
Büyük Operasyon” denilen, birilerince de “Adım Adım Ziya Selçuk Devirme
Operasyonu” denilen, MEB’deki çetelerin koltuk ve rant savaşının içindedir. Bu
organize çetelerin parçasıdır. Nasıl olmasınlar ki koltuk da rant da tatlı!!!
Peki;
her iki tarafın da dillerinden düşürmedikleri, “vatan, millet, devlet”, “Devletten
başka hiç kimseye itaat etmeyen, arkasında siyasi gücü olmayan, bu uğurda ölümü
göze almış, bedel ödemiş vatanseverleriz” ya da kendilerini “gerçek Müslüman,
gerçek vatansever” olarak niteleyen sözleri ne olacak mı dediniz? Geçiniz
efendim! Bunların hepsi hikâye… Her şey koltuk ve rant için!
Anlaşılan
odur ki birileri ellerindeki koltuk ve rant kapılarını bölüşmek ya da tümden
kaybetmek istemiyor. Diğerleri de ellerindeki koltuklara yeni koltuklar eklemek
ve rant kaynaklarını daha da büyütmek istiyor. Bu uğurda söylenen tüm sözler
işkembe-i kübradan sallamaktan ibarettir: Tarafların, bir yandan tribünlere
oynama, diğer yandan da kendi yaptıklarına ve pozisyonlarına bir meşruluk
yaratma arayışı…
İşaret Fişeği Sendikacılardan Mı
Geldi?
Peki;
MEB, özellikle de merkez teşkilatında çalışanlar arasında örgütlü olan
‘sendika’lar adına söz söyleme yetkisine sahip olan sendikacılar ne diyorlar bu
konuda? Yani Eğitim Bir-Sen ve Türk
Eğitim-Sen yönetcileri ve sendikacıları…
Bakın!
İşte burası çok ilginç ve tuhaf! Hatta tuhaftan da öte gizemli ve manidar bir
gariplik arz ediyor.
10
Eylül gecesinden beri “sağır oda”lara kapanmış “sağır sultanlar”ın bile duyduğu
ve haberdar olduğu ya da haberdar edildiği bir konuda, yani “MEB’de Büyük
Operasyon” konusunda her iki sendikanın sendikacılarından da zerre bir açıklama
yok! Neredeyse tamamı, “Süt dökmüş kedi misali suspus”. Sanırsınız ki hepsi de
aynı anda dillerini yutuvermişler. Sanırsınız ki hiçbir şeyden haberleri yok!
Hepsi de üç maymunu oynuyorlar. Yoksa “sükut ikrardan gelir” mi demek gerekir?
Ya da birileri ellerini ovuşturarak izliyor demek mi…?
İşin
bir boyutu bu… Ancak olup biten her şey de bundan ibaret değil! Çünkü TürkEğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, geçtiğimiz aylarda, “MEB taşra
teşkilatını çeteler yönetiyor!” dedi. Sanki onları atayan Bakanlık Merkez
Teşkilatı değilmiş gibi… Onları atayanlarla kol kola değillermiş ve
bilmiyorlarmış gibi… Geylan’ın ağzından çıkan bu söz, bir başka deyişle,
aslında “Bu teşkilatları biz yönetmiyoruz” ya da “Bu teşkilatlar bizim de
onayladığımız, bizim de içinde olduğumuz birileri tarafından yönetilmiyor”un
ifadesiydi.
Ancak
aynı Geylan, MEB Merkez Teşkilatı için benzeri bir önerme kurmuyor, benzer bir
hüküm vermiyordu. Peki; neden?
Oysa
MEB’de olanlar sır değildi. Örneğin genel müdürlüklerin kontrolüne verilen
bütçelerin nasıl harcandığı… Sayıştay raporlarına yansıyan, muhasebe dışı
yapılan işlemler… Avrupa Birliği’nden gelen ve mevzuata göre Merkez Bankasının
muhabir bankası olan Ziraat Bankası’nda açılması gerekirken, buna rağmen başka
bankalarda açılan özel hesaplara vadeli olarak yatırılan on milyonlarca Avroluk
hibeler, vb. gibi… Sayıştay raporlarında yer alan rakamları ve tespit edilen
konuları sıralayarak ne yazıyı uzatmaya niyetim var şimdilik, ne de konudan
uzaklaşmaya…
Keza
bazı sendikaların ve yöneticilerinin, MEB Merkez Teşkilatı’ndaki bazı genel
müdürler, daire başkanları, teftiş kurulu üye ve yöneticileriyle el ele, kol
kola ve çok sıkı fıkı oldukları da biliniyordu. Örneğin; yine bazı sendika
yönetimlerinin, neredeyse tüm üyelerini kontrol ettikleri, malı mülkü çok olan
kurumların yönetim ve denetim kurullarına MEB bürokrasisinin tepesindeki
isimleri önerip seçtirdikleri de sır değil! Acaba neden?
Ne
garip değil mi? MEB’in taşra teşkilatını çeteler yönetiyor ama yukarıda
verdiğim birkaç örneğe rağmen, Merkez Teşkilatı süt liman! Pür-ü pak! Ne koltuk
kavgası yapan var, ne de rant! Bu durumda ne derler, bilirsiniz? Ama ben bir
şey demeyeyim, şimdilik. Sadece sorayım: Peki; bir anda nereden çıktı,
birbirini “FETÖ”cülük dâhil, bilumum konuda itham eden bu organize çeteler? Yoksa
MEB dışından getirilip saatler içinde hem de Merkez Teşkilatında belirli
makamlara mı yerleştiriliverdiler. Hatta kimseler fark etmeden!
“Ziya Selçuk’u Bitirme Operasyonu”
Elbette
bu kadar da değil! 29 Ağustos’ta Türk-Eğitim Sen Genel Sekreteri Musa Akkaş,
okulların açılmasıyla ilgili olarak attığı bir tweette “Bu resmen MEB’de bazı
iş bilmez bürokratların Ziya Selçuk’u bitirme operasyonu”dur, demişti.
Bu
bir şeylerin habercisi miydi? Akkaş, “bürokratların Ziya Selçuk’u bitirme
operasyonu” sözünü, olası gelişmeleri sezerek ve hesaplayarak, bilinçli olarak
mı söylemişti? Yoksa laf olsun, torba dolsun hesabı mı yazmıştı? Bilemiyorum.
Ancak,
Akkaş’ın “Ziya Selçuk’u bitirme operasyonu” sözünü telaffuzundan 11-12 gün
sonra, “MEB’de Büyük Operasyon” metnindeki açıklamalar geldi. Ardı sıra da
bunu, karşı tarafın önce 12 Eylül’de yalnızca MebPersonel.com üzerinden yaptığı
“Meb’de Büyük Operasyonun Şifrelerinin Deşifresi” başlıklı derme çatma açıklama
izledi. Sonra da MEB’deki aynı organize grubun, 14 Eylül akşam saatlerinde kontrolleri
altında olduğu iddia edilen Kamudanhaber.net, Ajanskamu.net ve MebPersonel.com
üzerinden yayınladıkları, yine aynı başlığı taşıyan, eli yüzü ve içeriği
düzeltilmiş, derin mahfillerden aldıkları yeni teknik bilgilerle de geliştirilmiş
açıklaması…
Türk-Eğitim
Sen Genel Sekreteri bile “Ziya Selçuk’u bitirme operasyonu”ndan söz etmişken;
bu gelişmeler ve olaylar karşısında, aynı sendika yöneticilerinin, MEB içerisindeki
koltuk ve rant kavgasına girişen organize çetelerin alenileşmiş “büyük
operasyon” açıklamaları karşısında tek kelime bile söylemiyor olmaları oldukça
manidar! Hiç haberleri yokmuş gibi davranmaları ise daha da manidardır!
Aslında
bu noktada sormak gerek: MEB’deki koltuk ve rant çetelerinin yanında, içinde ya
da kenarında, bunların destekçisi olanlar arasında Türk Eğitim-Sen üyeleri ve
sendikacıları var mı? Bir soru daha: Bu çetelerden herhangi birini organize
eden, yöneten ya da yönlendirenler içinde Türk Eğitim-Sen’li üyeler ya da
sendikacılar var mı? Aynı soru, Eğitim Bir-Sen yönetici ve sendikacıları için
de geçerlidir.
Sorular
benden, cevaplar sizden efendim!
Peki; Ziya Selçuk Bu İşlerin
Neresinde?
MEB’de organize çeteler
karşılıklı olarak birbirine salvolar savururken, gerilim her geçen gün
yükselirken, Ziya Selçuk ne yapıyor? Bu çeteler savaşının, bu “büyük operasyon”un
neresinde Milli Eğitim Bakanı?
Örneğin; suç duyurusunda
bulundu mu? Kendisini koltuğa oturtanları memnun edecek konular olduğunda hemen
soruşturma açma, suç duyurusunda bulunma ve görevden almada zamanla yarışıyordu.
Peki; rant çetelerinin
karşılıklı suçlama ve ifşaatları karşısında aynı duyarlılığı gösterdi mi?
Bilmiyoruz.
Çoğu MEB personeli olan isimler
ortalıkta uçuşuyor. Yapılan işler sayıp dökülüyor. Milyonlarca liraya alınan
villadan, dükkân ya da işyerinden söz ediliyor. Malum çete yöneticilerinden birilerinin
bir bakan yardımcısını “Kıbrıs’a kumara götürdüğü” ve bunun için “50 bin USD”
harcadığı iddiası dillerde dolaşıyor. Aynı bakan yardımcısının oğluna ev
alındığı, birilerinin bankamatik öğretmeni yapıldığı ileri sürülüyor.
Yeri gelmişken bir de ben
sorayım: Adı yazılıp çizilen bu MEB Bakan Yardımcısı 2018 Ağustos’undan bu yana
hiç Kıbrıs’a gitti mi? Gittiyse resmi bir heyetle mi gitti? Resmi bir heyetle
gittiyse, heyette başka kimler vardı? Yoksa iddia edildiği gibi birileri
tarafından götürülüp, kendisine özel mi özel lezzet-i ikramlarda bulunularak,
felekten günler yaşaması mı sağlanıldı? Peki; ne için, neyin karşılığında?
Peki; Ziya Selçuk, bu konularda bir şey yaptı mı? Yine bilmiyoruz.
Ancak şunu biliyoruz: Ziya
Selçuk hem “MEB’de Büyük Operasyon” hem de “Adım Adım Ziya Selçuk Devirme
Operasyonu” açıklamasını yapanların sevdiği ve üzerinde anlaştıkları kişidir.
Yani şimdilik bilinen iki organize rant çetesinin ortak paydasıdır. Her iki
taraf da onun için savaşmakta, onun için canla başla mücadele etmektedir. Her
iki tarafta karşı çetenin onu devirmek istediğini iddia etmektedir. Hal
böyleyken, sizce Ziya Selçuk, bu “Büyük Operasyon”un, bu koltuk ve rant
savaşının neresinde duruyor olabilir?
Ancak o nerede duruyor olursa
olsun, 18 yılda gelinen bu süreçte, tıpkı Türkiye gibi, iktidarın oyun alanına
dönüştürdüğü eğitim2 ve MEB de çökertilmiştir.
Tıpkı toplumsal çözülme ve kültürel çürüme sarmalında her geçen gün değer
erozyonuyla dibe vuran toplum gibi, MEB de bir enkaza, bir bataklığa
dönüştürülmüştür. Bu bataklık kurutulmak zorundadır! Bu enkaz kaldırılmak
zorunda... Dahası bunda sorumluluğu olan herkesten, en tepeden en alta kadar
hesap sorulmak zorunda… Hem de daha fazla gecikmeden…
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi
Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 İlgilenenler
için bu konuda daha ayrıntılı iki yazı: Birincisi,
https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2461/ahlkli-siyaset-ahlksiz-siyasetci
İkincisi, http://atalaygirgin.blogspot.com/2008/07/devletin-ahlk-yoktur-ya-babakann.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder