Romanda
Felsefeyi Bir Kategoriye Hapsetmek
Atalay
GİRGİN*
Edebiyat çevrelerinde,
genel olarak, Alman Dili ve Edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla tanınan ve
bilinen Prof. Dr. Gürsel Aytaç, “Felsefi Roman”1
adlı kitabında, bir kategori olarak “felsefi roman”ı ele alıyor. Romana
felsefeyle bakmaktan, felsefi açıdan ele alıp değerlendirmekten ya da
eleştirmekten söz etmiyor. Aksine; romana ilişkin duymaya alışkın olmadığımız
bir sınıflandırmadan, bir kategoriden söz ediyor: Felsefi Roman. Bu kategorinin,
“örnekleri daha az olduğundan (…) üzerinde pek durul”madığını belirtiyor.
Felsefi romanın
neliğine ilişkin belirlemelerinin yer aldığı kısa “Giriş” yazısına, “Edebiyat
ile felsefe ilişkisi, hayat felsefesi anlamında hep var olagelmiştir” diyerek
başlayan Aytaç, “Ciddi anlamda
felsefeyi sanat katında ele almak ise ‘felsefi’
olarak niteleyebileceğimiz edebiyat eserlerinde, daha belirgin olarak da
felsefi romanlarda söz konusudur” hükmünü veriyor. Bu hükmü verirken de,
felsefi olarak nitelenebilecek romanlarla, bir kategori olarak felsefi romanı
birbirinden ayırıyor. Alanının uzmanı bir edebiyatçı olarak, genelde her
romanın açık ya da örtük bir biçimde ve olumlu ya da olumsuz anlamda felsefi
olanı içerdiğinin farkında olsa gerek ki, bunların içinden de bazılarının
“felsefi olarak nitelenebileceği”ni belirtiyor. Ancak Aytaç’a göre, felsefi
olarak nitelenebilmekle, felsefi roman olmak aynı şey değil. Aralarında ince
bir ayrım var. Aytaç’ın yukarıdaki önermesinden hareketle bu ayrımı şu şekilde
belirginleştirmek mümkün: Bir kategori olarak “felsefi roman” sınıflandırması
kapsamında kalan her roman felsefidir, ama felsefi olarak nitelenebilecek her
roman “felsefi roman” değildir. Bu durumda sormak gerekiyor: Bir romanın,
“Felsefi roman” kategorisinde yer alabilmesi için hangi temel niteliklere sahip
olması gerekir?
“Bir yaratının edebiyat
eseri olarak nitelenebilmesi, bilindiği gibi yalnız konusuyla ve içeriğiyle
değil, biçim özellikleriyle de ilişkilidir” diyen Aytaç, buna verdiği önemi,
“Benim ‘felsefi roman’ örnekleri olarak ele alacağım eserlerde biçim olgusunu
önemsediğim umarım fark edilecektir” sözüyle vurgulayarak, felsefeyle edebiyat
arasındaki ayrıma geçiyor.