Duygusal
Eğitim Üzerine
Halit
Suiçmez
“…İradesini kullanarak, hukuki ya
da ahlaki değerlendirmeye konu eylemi yapanlar, yalnızca insanlardır.” (Atalay
Girgin, Aşk Mavidir Öğretmenim)
“…İnsan kendi yaşamını ya da
tanımını kendi kararlarıyla verecektir…” Jean-Paul
Sartre
“Her insan herkes karşısında her
şeyden sorumludur.”(Dostoyevski)
Biz, birey ve toplum olarak nasıl bir “duygusal eğitim”den geçiyoruz?
Ailede, okulda, hayatta
gördüğümüz eğitimler içinde “duygusal eğitim”in payı, içeriği, önemi nedir?
Sağlıklı bir iletişimin
olmazlarından biri değil midir?
Türkçe Sözlük’te duygu; “ duygularla algılama, his, belirli nesne, olay ya da bireylerin
insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim, hiçbir belirti yokken birşeyin
olacağını sezme, önsezi” şeklinde tanımlanmıştır.(Dil Derneği, Öğrenciler
İçin Türkçe Sözlük, Tudem Kültür, Ekim 2004, s,213)
Eğitim
ise yine aynı kaynakta; “kişiyi
yeteneklerini geliştirecek ve yaşama etkin biçimde katılmasını sağlayacak bilgi
ve becerilerle donatmayı amaçlayan etkinliklerin tümü…” olarak
tanımlanmıştır.
Duygusal
Eğitim nedir, önemi nereden gelir, kişinin gücünü,
potansiyellerini keşfetmesini ve onu toplumsal iyilik-güzellik doğrultusunda
geliştirip kullanmasını sağlayan bir “duygusal eğitim” nasıl sağlanabilir,
diğer eğitimler ile ilişkisi ve bütünselliği nerededir?
Tüm bu soruların
yanıtlarını araştırmak için nelerden katkı alabiliriz?
Elbette bilim, sanat ve
toplumsal-bireysel yaşamdan..
Yollardan biri
klasikleri okumaktır.
Klasikler elbette
insanın “duygularını” eğitir, empati kurdurur.
Gustave Flaubert’in(1821-1880,Fransa) Duygusal Eğitim romanına da değinerek bu konuda bir yazı deneyebiliriz: