Öğretmen
Okul İlişkisi Aşksız Evliliğe Benzer!
Atalay
Girgin*
Şaşırmadım. Öğretmenler
yine beklentilere, tahminlere uygun sözler ettiler. “Öğretmenler neden okulu sevmez?” başlıklı yazıya kimi okuyup yorum
yazan, kimi yalnızca başlığa bakıp ne yazılıp yazılmadığını bile okuyup
anlamadan görüş bildirenler beni şaşırtmadı. Keza bu durum ön görülemez
değildi.
Öte yandan yorum
yazmadan, görüş belirtmeden yazıyı paylaşan ve beğenen sessiz çoğunluğun
varlığı ise kimse tarafından görmezden gelinemeyecek bir gerçeklik. Bu
gerçekliği değiştirmenin yolu, var olanı kavrayıp anlamaktan, onun hakikatine
ulaşmaktan geçiyor. Çünkü anlamadığınız hiçbir şeyi ne kabul etmenizin ne de
karşı çıkmanızın bir hükmü vardır. Keza anlamadığınız bilmediğiniz bir
gerçekliği değiştiremezsiniz de…
Bunun yanı sıra bir de
yazıyı okumasına rağmen, tespitlerin ve onlara dayanan önermelerin üzerine
düşünüp sorgulama zahmetine girmeden, kimisi hakaretamiz, küçümseyici sözler
eden; kimisi ise eleştirel değerlendirmeleri bile harimi-i ismetine bir saldırı
sayma yanılsamasına kapılıp, hırsla savunmaya geçenler var.
Siz yukarıda yapılan
genel ayrımdan hangisine dâhilsiniz bilemiyorum. Ancak bildiğim ve inandığım bir
şey var ki, hiç kimse benim gibi düşünmek, görüp algıladığı gerçeklikleri benim
gibi anlamlandırıp değerlendirmek zorunda değil. Ne var ki bu hakikat,
gerçekliğin varlığını ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Görmezlikten gelmek,
var olan ve yaşanan gerçekliğin görülmediğine, görmediğinize delalet etmiyor. Çünkü
içerisinde yaşayıp da görmüyorsanız, bilmiyorsanız, eğer kör değilseniz ve
bilme, anlama yetinizi yitirmediyseniz ve hâlâ düşünebiliyorsanız, “derya içre
olup da deryayı bilmeyen balıklar” misali yaşıyorsunuz demektir. Ya da görüyor,
üzerine düşünüyor, ama gördüğünüzü ve düşündüğünüzü, hissettiğinizi, bilumum
saik, neden ve kaygıdan dolayı, dile getiremiyor, hatta kendinize bile itiraf
etmekten korkuyor, çekiniyorsunuz demektir. Tıpkı aşksız evlilikler gibi…
Devlet
memurluğu evliliğe benzer
Aşksız evliğin tarafı
haline gelmiş olan kadınlara ve erkeklere, “Mutlu musunuz?” sorusunu
yöneltirseniz, alacağınız yanıt, yere, zamana, sorana, kişinin sorandan beklentilerine,
vermek istediği mesaja, çizmek istediği imaja, vb.’ne göre değişir. Bu soruya
verilen yanıtların değişkenliği, “Okulu seviyor musunuz?” sorusuna verilen
yanıtların değişkenliğiyle aynılık, özdeşlik taşımasa da analojik anlamda
benzerlik, paralellik taşır.
Oysa aşksız evlilik,
bir ilişkiyi sevgisizce sürdürmeye çalışmaktır. Kendine bile söylemekten
korkarak mutsuzluğu, katlanmayı seçmektir. Bu ise sevgiye değil, alışkanlıklara
teslim olmuş bir ilişkidir. Elbette yalnızca alışkanlıklara değil, aynı zamanda
toplumsal kabullerin ve kurumsallığın getirdiği, bilinçli ya da bilinçsizce
içselleştirilmiş dayatmalar, beklentiler, çocuklar ve onların geleceği,
eş-dost-akraba ve yakın çevrenin ne diyeceği gibi kaygılara da… Öte yandan ne
yapacağını bilememek, gerekli ya da gereksiz, doğru ya da yanlış, vicdani
hesaplaşmalar, suçluluk duyguları da girer devreye.
Bundan dolayı olsa
gerek ki, “Devlet memurluğu evliliğe
benzer, ekstrem işler yapmazsan, emeklilik garantidir” derler. Belki de evlilik devlet memurluğuna...Yani, hangi
soruya, ne zaman, nerede ne yanıtı vereceğini, kime ne diyeceğini; neyi görüp,
neyi görmezlikten geleceğini; neyi düşünüp düşünmeyeceğini, neyi sorup
sorgulamayacağını, nerede ve kimin yanında nasıl davranacağını, vb. bildiğin ve
gereğini yaptığın sürece hedefe varmak kesindir.
Aşksız da olsa bir
evlilik ilişkisi söz konusu olduğunda, ne yapılıp yapılmadığı, neyin seçilip
seçilmediği, ne söylenip söylenmediği tarafların kişisel inisiyatifleri
dâhilindedir, denilip geçilebilir. Ancak sorun eğitim ve okul olduğunda, sorun
salt kişisel olarak görülemez. Çünkü bunun sonuçları toplumsaldır.
Toplumun hem bugününü
hem de geleceğini ilgilendirir. Toplumun yalnızca bugününü değil, aynı zamanda
geleceğini ilgilendiren bir konu ve sorun karşısında, öğretmenlerin, hayırhah
bir tutumla sürdürülen aşksız bir evliliğin tarafları gibi davranmaları söz
konusu olamaz. Belki yanılıyorumdur, belki öğretmenlik anlayışımız farklıdır
ama, böyle bir yaklaşım ve anlayış öğretmenlere yakışmaz; kelimenin gerçek anlamında
öğretmen olmakla da bağdaşmaz.
Bundan dolayı, var olan
gerçekliğe ilişkin yapılan tespitleri ve eleştirel değerlendirmeleri, hiç
kimsenin harim-i ismetine bir saldırı saymadan, ilgilenenlerin “Öğretmenler neden okulu sevmez?”1 başlıklı yazıyı bir kez daha
okumalarını ve eğer gerek duyarlarsa, başta eleştirileri olmak üzere, öneri ve
düşüncelerini paylaşmalarını isterim. Herkese aşkla varlığını sürdüren
evlilikler ve tüm öğretmenlere, aidiyet bilinciyle sevilen okullar dileğiyle…
1 http://atalaygirgin.blogspot.com/2013/01/ogretmenler-neden-okulu-sevmez.html İsteyenler bu yazıyı, “Okullar İmalathane
Öğretmenler Tekniker; Ya Öğrenciler?” başlıklı yazı eşliğinde de
değerlendirebilir.