“BİLİM FELSEFESİ (Kısa Bir Giriş)”
Dr. Halit Suiçmez (yazar, iktisatçı)
Bilim felsefesi, felsefenin temel alt bölümlerinden biridir.
Bilimin ne olduğunu
ortaya koymaya çalışır.
Bilime
felsefeyle bakmak söz konusudur.
Bir şeyin
felsefesini yapmak, onun özünü konuşmaktır.
Atalay Girgin’in
deyimiyle; “…felsefeyle bakmak, …onun, yani nesne kılınanın neliği ve
gerçekliğini de ortaya koymak demektir…”(Atalay Girgin, Edebiyat Nedir Kİ, Dorlion Yayınları,1. Baskı, Ağustos 2019, s.67)
Bilimin neliği
ve gerçekliği üzerine düşünmek, düşlemek, araştırmak, yazmak, konuşmak,
değerlendirmek..
Bilimsel kuramın
özgül yapısını, bilimsel yöntemin anlamını, bilimsel bilgiyi bilimsel olmayan
bilgilerden ayıran ölçütleri, bilimin gelişimini, bilimin konumu-gelişimi ve iç
yapısını değerlendiren, bunu kuramsal olarak ortaya çıkarmaya çalışan
felsefenin bir alt bölümüdür.
Bilim
felsefecileri her iki alanda da yer alırlar, hem bilim hem de felsefe alanında.
Başlangıçta
bilim, felsefe içinde yer almıştır.
Filozoflar aynı
anda bilim insanlarıydılar.
Aristo Fizik’i ve
Metafizik’i yazarak bunun bir örneğini vermiştir.
Zaman içinde
bilimler felsefeden özerkleşip, bağımsızlaştılar, uzmanlaştılar. Önce doğa
bilimleri, sonra da sosyal bilimler ayrıştı.
Ama yine de
bilimin felsefeyle ilişkisi devam etti ve hiç bitmeyecek.
Bilim
felsefesine ilişkin metinler Aristo’dan
başlayıp sürmüştür.
Temel
incelemeler olarak, Bacon, Descartes(Metot Üzerine Konuşma), Newton(Felsefi Akıl Yürütmenin
Kuralları)’un yazılarını öncü klasik metinler diye alabiliriz. 20.yüzyıldan sonra
tamamen kapsamlı ve özerk bir bölüm olmuştur.
19.yüzyılın son
çeyreğinden itibaren bilimin ilkelerinde değişimler görüldü.
Bilimsel bir
gelişme olarak Kuantum fiziği bazı
kuramsal sorunları getirdi. Ve 1960’lardan itibaren bilim felsefesi güncellik
kazandı.
İki ilke çelişir
durumdaydı, nedensellik ile belirsizlik..
Bu dönemde Popper, Kuhn, Lakatos ve Feyerabend gibi ünlü ve etkili bilim
felsefecilerinin çalışmaları öne geçmeye başlamıştır.
Bilim
Felsefesinde bilimin kendisi felsefenin konusu olmaktadır.
Bilim ile
felsefe her zaman etkileşim içindedir.
Bilim felsefesi,
bilimin kendi niteliği ve anlamı üzerine, felsefenin kuramsal çalışmalarını ortaya
koyar.
Bilim hakkında felsefe ne söyler, işte budur konu.
Bilim kendi başına kendi anlamını bilemez. Bu çabaya yönelince felsefenin alanına girmiş olur. Bilim felsefesi, bilimin yerini, anlamını ve kuramsal durumunu belirlemek üzere yürütülen felsefe-içi çalışmaların tamamıdır. Bilimsel düşünce ve yöntemlerin mantıksal ya da kuramsal bir çözümlemesini anlatmaya çalışır.
Klasik bilim anlayışına
göre, evreni anlamak için tek geçerli yol bilimdir ve birikimsel şekilde
ilerler.
Auguste Comte
pozitivizminden etkilenenler Viyana Çevresini kurarak mantıksal pozitivizmi
geliştirmişlerdir.
Bilim,
olgu-mantık ilişkisine dayanır. Deney ve gözlemle sağlanan veriler, bilimsel
yöntemin temelini oluşturur. Bu verilerle teoriler geliştirilir, doğadaki
örneklerle doğrulanır.
Bilim,
tümevarım ve nedensellikle tarih boyunca düzenli ilerlemiştir.
Klasik bilim
anlayışına eleştiriler yapılmıştır;
Eleştirilerden
biri,
klasik görüşün evreni anlamak için geçerli yollardan biri olduğu ve bilimsel
gelişmenin birikimsel değil, devrimsel biçimde ilerlediği şeklindedir.
Diğer bir
eleştiri,
bilimsel bilginin özelliğine ilişkindir.
Thomas Kuhn;
1960’lı yıllarda paradigma değişimleri görüşünü öne sürmüştür. Bilimsel
Devrimlerin Yapısı isimli kitabını yazmıştır. (Cemal Yıldırım, 1979)
Karl Popper; klasik
görüşün çoğu varsayımına yakın durmakla birlikte, tümevarım ve
doğrulanabilirliği eleştirmiş ve bilimsel bilginin “yanlışlanabilirlik”
özelliğinde olması gerektiğini öne sürmüştür.
“…Bir
teorinin bilimsellik ölçütü onun yanlışlanabilirlik, reddedilebilirlik ya da
test edilebilirlik niteliğidir.”(Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, Remzi Kitabevi, Birinci Basım, 1979, s.207)
Tahminler ve
Çürütmeler
isimli kitabında görüşleri verilmiştir.
Imre Lakatos; Popper ile Kuhn’u sentezlemeye çalışmıştır.
Paul Feyerabend; Yönteme Karşı ve Özgür Bir
Toplumda Bilim’i yazmıştır, bilimin ilerlemesinde hiçbir kural tanımaz.
Marks ve Engels, felsefede, tarihte, siyaset
bilimi, iktisat, sosyoloji, psikoloji de olduğu gibi, bilgi ve bilim
konularında da çok özgün bir teori ve pratik yaratarak yeni bir bilim
kurmuşlardır.
Özellikle Karl Marks, Kapital
ile yeni bir bilim kurmuştur.
“Üretim Tarzı” ve “toplumsal
formasyon” gibi kavramlara dayalı bir Tarih Bilimi olan “Tarihi Maddeciliğe”
yönelerek, Diyalektik Materyalizm ile, Politikiktisat(ekonomipolitik) ile,
“İnsan doğası ve insanın potansiyeli” ile bireyi anlama konusunda kurulan ve
geliştirilen tezler bu yeni bilimin temel dayanaklarıdır.
Aşağıda bu kapsamda bilgi kuramları üzerinde durulmaktadır..
BİLGİ TEORİSİ
Marksist bilgi
teorisi, duyumlarla soyut düşünceyi iki aşama olarak görür, fakat birbirinden ayırmaz
diyalektik bağlılıklarını söyler.
Kuusinen başkanlığında ortak hazırlanan bir yapıtta, (Kuusinen, 1975) yukarıda ele
alınan yazar-akım ve yapıtlarda “bilim felsefesi” diye ele alınan konu Bilgi Teorisi olarak incelenmiştir.
İnsanın evren üzerindeki bilgilenmesinin yasa ve özellikleri Marksist
gnozeoloji(bilgi bilimi) tarafından ortaya konulmuştur.
“Bütün gelişme süreçleri gibi, bilgilenme de materyalist diyalektiğin
bulduğu genel yasalarla yönetilir. Lenin, diyalektiğin, Marksizmin bilgi
teorisi olduğunu söylüyordu.”(Kuusinen, s.139)
Yukarıda, felsefeci-yazar Atalay
Girgin’den alıntıyla, bilimin neliği ve gerçekliği üzerinde durmuştuk.
Evreni tanımak araştırıcı için hayatının amacıdır, en heyecan verici bir
görevdir. Ama yalnız bu değil, bilgi insana büyük bir güç verir.
Nerede?
Doğaya karşı mücadelesinde, günlük işlerinde, toplumsal etkinliğinde..
Bilim tarihine bakarsak, bilginin zorunlu olarak pratik ihtiyaçlardan doğduğunu kesinlikle görmekteyiz.
Doğa bilimi kapitalizmin sanayi ihtiyaçlarıyla birlikte dev adımlarla
ilerlemiştir.
Bilim kitlelerin toplumsal etkinliğine bağlanır.
Teori, insanların deneyinin bilincine varılışı ve sentezidir. Teori ve
pratik, maddi ve zihinsel etkinlikler olarak, hem birbirinin karşıtı ve hem de
iç içe girerek birlikte toplumsal hayatın birbirini etkileyen ayrılmaz iki
yönüdür.
Gerçek toplum biliminin Marx tarafından kurulduğu bilinmektedir.
Doğrunun, nesnel gerçeğin bilinmesinin diyalektik yolu, gözlemden soyut
düşünceye oradan da pratiğe gitmektir.
Her türlü bilginin kökeni duyumlardır.
İnsanın algıları ve tasarlamaları gibi, duyumları da şeylerin ve onların
özelliklerinin yansımaları, görüntüleridir.
Gerçek bilim, deneyle, uygulamayla, pratikle, teorik düşünceyle ve
karşılıklı etkileşimle ilerler.
Lenin bilginin oluşmasında “toplumsal bilinci ve toplumun bilincini” de
önemli bir etken olarak kabul eder.( Şahin Yenişehirlioğlu, Felsefe ve Diyalektik (Bilgi Kuramı),
Ümit Yayıncılık, Üçüncü Baskı, Ekim 1996, s.283)
Marx, insan düşüncesinin
doğruluğu konusunu soyut olarak değil, insan etkinliği yani pratiği(praksisi)ni
esas alarak incelemiştir. Yani bir bilginin doğru olup olmadığını anlamamız
için, onu pratikte sınamamız gerekir.
Pratik, doğa,
toplum ve bilim alanında, insanoğlunun gösterdiği nesnel etkinlik ve
yaratıcılıktır.
Doğa ve bilim
alanında teknik ve deneydir. Toplum alanında sınıf mücadelesi ve politik
eylemdir. Doğru denilen şey, praksisin doğruladığı şeydir.
Bilim alanında,
gözlem, deney ve uygulama praksisi ile sınanan; onların süzgecinden geçirilen,
denetlenerek ve doğrulanarak ortaya konulan şeydir.
Toplum yaşamında
da, sınıf mücadelesi pratiğinin doğruladığı, ileriye açılan gerçek toplumsal
hareketin yönüne uygun düşen bilgi, doğru ve sağlam bilgidir. (Selahattin
Hilav, s.133)
Marx bilgiyi bir
“güç” olarak benimser,
Önemli olan
sadece yorumlamak değil, toplumu insanı özgürleştirme yönünde değiştirmektir.
Nasıl?
Diyalektik
yöntemi uygulayarak.
Çünkü bu yöntem
bize varlığın değişmesinin genel yasalarını vermektedir.
Yöntemimizi ve
kuramımızı, incelediğimiz toplumum pratiği ile sürekli olarak sınamalıyız.
“Doğanın Diyalektiği’nde Engels, özellikle
Rönesanstan 19.yüzyılın ortasına kadar olan dönem için doğabilimi tarihinden
geniş kanıtlar kullanarak, doğabilimindeki gelişimin son tahlilde pratik gereksinmeler ve üretim tarafından
belirlendiğini göstermiştir.”(Sayfa 14)
“…Marksizmin
tarihinde ilk defa olarak Engels, felsefe ve doğa bilimi arasındaki ilişki
sorunuyla esaslı biçimde uğraşmış, bunların birbirleriyle karşılıklı
bağımlılığını ortaya koymuş, “doğabilimindeki gelişme nedeniyle, bu alanda
metafizik görüşün olanaksız hale geldiğini” ve “ diyalektiğe dönüşün
bilinçsizce, dolayısyla çelişik olarak ve yavaş yavaş yer aldığını” ve hegelci
gizemcilikten arıtılmış diyalektiğin “doğabilimi için mutlak bir gereklilik
olduğunu” kanıtlamış ve bilim adamlarını, diyalektik yöntemi bilinçli bir
biçimde kullanmayı öğrenmeye çağırmıştır.”(Sayfa 14)
Bu çalışmada,
bilgi ve bilim felsefesi kavramları üzerinde durduk ve tarihsel gelişim
içindeki değişimlere işaret ettik.
Marksist bilgi
teorisinin hayat ve toplumsal gelişme açısından önemine dikkat çektik.
Kuşkusuz,
bilimin sonsuzluğu gerçeğinden hareketle, bu alanda da tartışmalar sürecek,
evrenin, doğanın, insanın doğru bilgisine ulaşılması konusunda yeni ve önemli
adımlar atılmaya devam edilecektir.
Kaynakça
1. Cemal
Yıldırım, Bilim Felsefesi, Remzi
Kitabevi, Birinci Basım, 1979, s.207
2.
Atalay Girgin, Edebiyat Nedir Kİ, Dorlion Yayınları,1. Baskı, Ağustos 2019, s.67
3.
Thomas S. Kuhn, Bilimde Bunalım Ve Teorilerin Ortaya Çıkışı, Bilimsel Devrimlerin
Yapısı, VII. Bölüm, s.66-76, Aktaran: Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, Remzi Kitabevi, Birinci Basım, 1979, s. 244
4. Kuusinen, Marksizmin Leninizmin İlkeleri I, El Kitabı, diyalektik ve tarihi materyalizm, 10. Baskı, Yar Yayınları, Ocak
1975, s.139
5. Şahin Yenişehirlioğlu, Felsefe ve
Diyalektik (Bilgi Kuramı), Ümit
Yayıncılık, Üçüncü Baskı, Ekim 1996, s.283
6. Karl R. Popper, Tahminler ve
Çürütmeler, Bölüm 1, …Çeviri: Aziz Yardımlı ve ayrıca bakınız: Cemal
Yıldırım, Bilim Felsefesi, Remzi
Kitabevi, Birinci Basım, 1979, s.207
7. https://www.xn--ideayaynevi-
5zb.com/okumalar/popper_tahminler_ve_curutmeler.html, erişim tarihi;
03.05.2024
8.
Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, Sol Yayınları,
Üçüncü Baskı, 1977, Ankara, Sayfa 14
1 yorum:
Kalemine sağlık... Adil Korkmaz
Yorum Gönder