“Fenomen
Öğretmen”ler Yetmez Asıl MEB’e Bakın!
Atalay Girgin*
“Fenomen öğretmen”ler eğitim-öğretimde bir vakaydı. Ancak son zamanlarda “Öğretmenlerin sınıflarında video fotoğraf çekerek sosyal medyada öğrenciler üzerinden fenomen olmaları” dışında, birde “bundan para kazanma” iddiaları yeniden gündeme taşınmaya başladı. Hatta bunlar üzerine akademik makaleler bile yazıldı. Ve bunun yanı sıra “öğrencilerin eğitimden geri kalıp kalmayacağı” da en azından birilerince sorgulanır oldu. Peki; eğitimdeki sorun “fenomen öğretmen”lerden mi ibaret? “Fenomen öğretmen”ler hedefe konulurken, eğitim-öğretimde neler gizlenmektedir?
“Fenomen Öğretmen”ler Sonuçtur
“Fenomen öğretmen”ler, daha doğrusu
sosyal medya fenomeni memur ‘öğretmen’ler yalnızca bir sonuçtur. Hem mevcut
eğitimin hem de mevcut ‘öğretmen’ gerçekliğinin günümüzde ne hallere düştüğünün
ve düşürüldüğünün en basit göstergelerinden yalnızca biridir. Ne yazık ki
eğitim ve öğretmen camiasının en tepesinden en altına dek ne eğitim ve öğretmen
etiği umurundadır birilerinin ne de ilke ve değerler...
Sosyal medya fenomeni memur ‘öğretmen’lerin eğitim ve öğretmen etiğiyle bağdaşmayan, hatta çocuk istismarı olarak nitelenebilecek paylaşımları, bunlar üzerinden rant sağlamaları sorundur. Ancak küçücük bir düzenlemeyle, küçücük bir fiskeyle bertaraf edilebilecek bir sorun... Elbette istenirse...
Ne var ki bu sorun, varolan eğitim ve memur ‘öğretmen’ sorunundan bağımsız ve onun dışında değildir. Neşterin vurulması gereken asıl yer burasıdır. Tek başına sosyal medya fenomenine dönüşen memur ‘öğretmen’lere ilişkin tedbir almak asıl sorunu ortadan kaldırılamaz.
“Fenomen
Öğretmen”ler Günah Keçisi Mi?
Öte yandan, eğitim ve öğretmen
camiasında fenomen memur ‘öğretmen’lere ilişkin sergilenen tavır ve yaklaşımlar
da apayrı bir sorundur. Bazı okul yöneticileri için, okulunda “fenomen
öğretmen” bulunması, veliler ve yerel kamuoyu nezdinde bir prestij, bir ayrıcalık
olarak görülüp değerlendirilebilmektedir. Çünkü onların bulunduğu okullar, o
okullardaki öğrenciler ve yöneticiler de “fenomen öğretmen”lerin
popülerliğinden pay almaktadırlar.
Keza bazıları da sanki eğitimdeki
çöküşün, mevcut memur ‘öğretmen’ kitlesindeki hem nitelik hem de etik ve ahlaki
değer erozyonunun nedeni yalnızca “fenomen öğretmen”lermiş gibi, onları günah
keçisine dönüştürmektedir. Eğitim ve öğretmen gerçekliğine ilişkin temel ve
köklü sorunların yakınından bile geçmeyen, efendi belledikleri amir ve
üstlerine elpençe divan duran birileri de “fenomen öğretmen”leri günah keçisine
dönüştürerek bu süreçten parsa kapmaya çalışmaktadır.
Yalnızca
“Fenomen Öğretmen” Mi Sorun? Ya Diğerleri...?
Oysa, sosyal medya fenomeni memur
‘öğretmen’ler, içerisinde yer aldıkları genel memur ‘öğretmen’ kitlesinin bir
parçasıdır. O memur ‘öğretmen’lerin birçoğu, hiçbir etik ve ahlaki değer
gözetmeksizin borsa, hisse senedi, döviz, altın-gümüş vb peşinde koşar. Bazıları ellerindeki gelişmiş
teknoloji ürünü akıllı cep telefonlarıyla derste bile forex piyasalarında
al-satla uğraşır, halka arzları takip eder, hatta başkalarını da buna
özendirir. Bazıları birkaç saatlik ek ders, kurs, vb için bile okul
idarecilerinin karşısında taklalar atar. Başka birileri ise danışıklı bir
biçimde, özel ders için birbirlerine öğrenci yönlendirir. Acaba neden? Elbette
tamamen ‘duygusal’...
Bu olup bitenlere ilişkin ağzını bile
açmayanların, “fenomen öğretmen”lerin sosyal medya paylaşımları üzerinden para
kazanmalarını, rant elde etmelerini dillerine dolamaları, eleştirmeleri, vurun
abalıya anlayışıyla onları hedef göstermeleri ne kadar ciddiye alınabilir ki...
Kaldı ki sosyal medya fenomeni memur ‘öğretmen’ler, eğitimdeki sefaletin, memur
‘öğretmen’ler camiasındaki çürümenin nedeni değil, yalnızca sonuçlarından
biridir.
“Fenomen
Öğretmen”ler de “Düzenin Duvarındaki Tuğla”dır
Öğrencilerin istismarı, derslerinden
geri kalıp kalmamalarına gelince... Ne yazık ki bu, eğitimin genel durumu
dikkate alındığında, birçok açıdan küçük ve ihmal edilebilir bir ayrıntıdır.
Bunun önemli iki nedenini belirteyim:
Birincisi, “Fenomen öğretmen”ler de
onları eleştiren ya da el üstünde tutanlar da
Dünya’nın her yerinde “düzenin duvarında tuğla” olan tüm öğretmenler
gibi kendi asli görevlerini ve işlerini yapmaktadırlar. Ne bir fazla ne bir
eksik... Onlar ve düzenin duvarında tuğla olan tüm öğretmenler, gönüllü ya da
gönülsüz bir biçimde siyasal ve ideolojik olarak bilinçlerini, hatta
bedenlerini bile düzenin ve egemenlerin efendilerine satan, onların hizmetine
sunan pedagoglar, yani “çocuk bakıcısı eğitimli köle”lerdir. Asli işleri ve
görevleri de kendilerinden istenen yol ve yöntemlerle ya da tıpkı “fenomen
öğretmen”lerin yaptığı gibi, işin içine kendi meşreplerini de katarak düzene ve
onun efendilerine, özgür olduğu yanılsaması yaşayan yeni köleler
yetiştirmektir. Bu amaca nail olunduktan, düzenin siyasal ve ideolojik
kabullerine uygun yeni köleler, yeni “ideolojik esir”ler yetiştirildikten sonra
öğrencilerin derslerden geri kalıp kalmamasının hiçbir önemi ve hükmü yoktur.
Çünkü bundan ötesi teferruattır. Tıpkı, aslolan kutsallıksa ölmenin ve
öldürmenin teferruat oluşu gibi...
Nedenlerden ikincisi ise şudur: Sosyal
medya fenomeni memur ‘öğretmen’lerin sınıflarında, genel olarak devlet
bürokrasisinde (yani yargıda, yasamada, emniyette, askeriyede, mülki idarede,
vb.), özel olaraksa MEB bürokrasisinde makam ve koltuk sahibi olan ya da
toplumsal statüsü yüksek, ekonomik durumu ortanın üzerindeki bilinçli kişilerin
ve ailelerin çocukları ya parmakla gösterilecek kadar azdır ya da hiç yoktur.
MEB
Bürokrasisinde Okul ve ‘Öğretmen’ Tericihi...
Özellikle merkezden taşraya dek MEB
bürokrasisinde makam ve koltuk sahibi olanların büyük bir bölümü, eğitimin
içeriğini, yönetimini, denetimini, okul idareci ve öğretmen atamalarını
kendileri yapıyor olmalarına rağmen, zorunluluk halleri dışında çocuklarını
kolay kolay ve zorunluluk halleri dışında, devlet okullarına göndermezler.
Çünkü onlar, istisnaları hariç, devlet okullarında yapılan eğitime, oralarda
görev yapan ‘öğretmen’lere güvenmez ve çocuklarını bunlara emanet etmek
istemezler.
Onların tercihleri, öncelikle
bulundukları bölgede ‘iyi ve duygusal olarak yakıni ilişki’ kurdukları gözde
özel okul sahipleridir. Eğer bu olmazsa da istisnai olarak eğitimin ve
‘öğretmen’ kadrosunun daha nitelikli olduğu söylenen devlet okullarından birinin
yolunu tutmak ve çocuğunu bu okullardaki “özel sınıf”lardan birine
yerleştirmektir. Bu durum, yalnızca MEB’in yüksek bürokratları arasında yaygın
değildir. Aynı zamanda il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin birçok yetkilisi
için de geçerlidir. Son yıllarda bu kervana katılan okul müdürlerinin, hatta
‘öğretmen’lerin sayısı da hızla artmıştır.
Keza benzer bir durum birçok sözde
eğitim ve öğretmen sendikasının yöneticileri için de geçerlidir. Onların da
birçoğu ya da bir kısmı kendi üyelerinden oluşan ‘öğretmen’lerin bulunduğu
devlet okullarına çocuklarını göndermezler. Çünkü, ‘öğretmen’leri örgütlemek,
onların haklarını savunmak, hatta yeni haklar kazanmak için faaliyet yaptıkları
iddia edilen sözde eğitim ve ‘öğretmen’ sendikalarının yöneticileri bile içlerinde
fiili ve potansiyel olarak kendi üyelerinin olduğu ‘öğretmen’lere ve onların
verdikleri eğitime güvenmez ve birçoğu
çocuklarını onlara ve onların bulunduğu devlet okullarına emanet etmez. Ne
yazık ki memur ‘öğretmen’ler de ne denli memur ‘öğretmen’ olduklarını
kanıtlamak istercesine, bir kuyruk misali onların peşine takılmaya devam eder.
Eğitim bürokratından okul yöneticisine,
‘öğretmen’inden sendikacısına hal buyken, öğrencilerin derslerden geri kalıp
kalmaması, çocukların istismara uğrayıp uğramaması kimin umurundadır ki...
Bunlara ve bunların sorumlularına zerre söz edemeyip, sosyal medya fenomeni
memur ‘öğretmen’leri hedef tahtasına oturtmaksa apayrı bir sorundur ki bunu
“tam bir ikiyüzlülük, riyakarlık, ilkesizlik ve tutarsızlık” sözleri bile
nitelemeye yetmez. Bu en az sosyal medya fenomeni memur ‘öğretmen’lerin
yaptıkları kadar yanlıştır.
Tüm bunlardan dolayıdır ki bakılması ve görülmesi gereken sorun yalnızca “fenomen öğretmen”ler değildir. Çünkü onlar, yalnızca birer ayrıntıdır. Asıl olarak bakılması gereken yer, tepeden tırnağa MEB, eğitim ve ‘öğretmen’ camiasının kendisidir. Hele de o eğitim kurumu ve ‘öğretmen’leri, toplumsal çözülme ve kültürel-ahlaki çürümenin ve yozlaşmanın her türlü tezahürünün içinde debeleniyorsa...
* Ankara Üniversitesi,
DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir
Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki
Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam”
kitaplarının yazarı. Güncel Ve Düşünsel; https://atalaygirgin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder