Lise
Felsefe Dersi De Kızağa Alındı!
Atalay
Girgin*
Küçücük
çocuklara Kuran Kursu, Arapça derken, zamanının geldiği düşünülen her şey adım
adım gerçekleştiriliyor. Bunlardan biri de liselerde felsefe dersi… Bakalım
Ziya Selçuk başka nelere paratoner kılınıp uygulama safahatına geçilecek?
Sorunun yanıtını sizlere bırakıp devam edelim.
İlgilenenler
bilir. Genelde eğitim, özelde ise MEB marifetiyle içeriği belirlenip okullarda
gerçekleştirilen eğitim üzerine düşünen, soran, sorgulayan eğitim bilimciler,
öğretmenler ve felsefeciler, “Mevcut eğitim sisteminden kurtulmak gerek”tiğini
söyler. Çünkü bu sistem yama tutmaz! Pansuman tedbirler, palyatif çözümlerle
iyileştirilemez. Radikal çözümlere ve değişikliklere ihtiyaç vardır.
Hatta
bunu bir adım daha ileri götürüp, “Öğretmen yetiştirme ve seçme düzeni de dâhil
köktenci bir biçimde değiştirmek ve yeniden düzenlemek gerek”tiğini yazıp söylerken, mevcut eğitimin içeriğini,
biçimini ve işleyişini düzenleyen ve belirleyenler, el çabukluğu marifet
deyişini anımsatırcasına liselerde felsefe dersinden de kurtulmaya
yönelmişlerdir.
Kamuoyuna,
2020-2021 eğitim öğretim yılından itibaren okutulmaya başlanacak “bilgi kuramı”
dersine istinaden, “Felsefe derslerinin saatini liselerde dört saate çıkardık”
diye açıklama yapanlar, asıl felsefe dersini, diğer felsefe grubu dersleri mantık,
sosyoloji, psikoloji, demokrasi ve insan hakları, vb gibi seçme(me)li bir hale
dönüştürmüşlerdir.
Ara Ki Bulasın!
Bunun
anlamı şudur: Eğer duyarlı, düşünsel ufku geniş, yukarıdan gelen açık ya da
örtük talimatlara direnebilen, dirayetli, inisiyatif kullanabilen bir okul
müdürü bulunabilirse felsefe dersi seçilebilecek, aksi halde esemesi bile
okunmayacak demektir. Hele hele seçmeli derslerin de asıl olarak öğrenciler
tarafından değil de okul idarecileri tarafından belirlendiğini düşünürsek… Bu,
istisnaları hariç, tabiri caizse olmayacak duaya “Amin” demektir. Sözü edilen
“Bilgi Kuramı” dersinin de felsefecilerin bildiği ve anladığı anlamda bir
“Epistemoloji” olmadığı MEB çevrelerinden sızan haberler arasındadır.
Oysa
felsefe dersini seçme(me)li bir hale dönüştürenler, cilalı imaj devrine uygun
bir biçimde şaşaayla sunulan “2023 Eğitim Vizyonu” belgesinde, sık sık felsefe,
ontoloji, epistemoloji ve aksiyoloji vurgusu yapmaktan ve bu kavramları
kullanmaktan geri durmuyorlardı. “Kindar ve dindar bir nesil” yetiştirme
misyonunun vizyonu olan söz konusu metni bu kavramlar ve veciz sözlerle ambalajlayıp
sunuyorlardı.
Gelinen
nokta, kendisi de bir tutarsızlıklar manzumesi olan “2023 Eğitim Vizyonu”
belgesine uygun bir biçimde bambaşka bir tutarsızlık göstergesidir. Aslında bunu
toplumun geleceği ve eğitim açısından çok acı olsa da şöyle ifade etmek de
mümkün: Tutarsızlık ve tenakuzda kararlı bir tutarlılık göstergesi…
Eğitimin Felaket Habercisi
Felsefe
dersinin seçme(me)li hale gelmesi elbette bir sorundur. Ancak ondan daha temel
niteliğe sahip olan sorun şudur: MEB’in kendi yaptığı çalışma sonucu kamuoyuna
açıklanan, ilköğretim öğrencilerinin yüzde 40’ının okuduğunu anlayamıyor
olmasıdır. Okuduğunu anlayamayanların oranı buyken, bunların içinde
okuyamayanlar ve yazamayanlar varken, duyduğunu anlayamayanların oranı en iyi
ihtimalle yüzde 60, en kötü ihtimalleyse yüzde 80-85 demektir.
Bu
tablo yalnızca felsefe dersi için değil, tüm dersler için felaket
‘habercisi’dir. ‘Habercisidir’ dediğime bakmayın. Çünkü bu tablo, son on-on beş
yılda, eğitimde yapılan yapboz düzenlemeler ve çocukları kobaya dönüştüren
uygulamalarla iyice hızlanmış ve belirgin hale gelmişse de yıllardır
ortaöğretimde bilinmeyen bir şey değildir. Lakin sürekli üzeri örtülmüş, kâğıt
üzerindeki raporlarda pembe tablolar çizilmiştir ki bunlar hala artarak
sürmektedir. Tıpkı, günümüzde enflasyon, ekonomik büyüme, mili gelir, işsizlik,
vb. rakamlarla oynanarak yaratılmaya çalışılanlar gibi…
Bu
tablo içerisinde eğriye eğri, doğruya doğru diyerek sözü sürdürmek gerekirse, felsefe
dersini konuşmak zorunda kalmak bile ne yazık ki kelimenin gerçek anlamında hem
zul hem de lükstür. Çünkü okuduğunu ve duyduğunu anlamayan/anlayamayan bir
öğrenci grubuyla felsefe dersi işleyebilmek, onları sormaya sorgulamaya,
eleştirel düşünmeye yöneltebilmek çok güçtür. Hele hele Fen-Sosyal Bilimler ve
belli bir düzeyin üzerindeki bazı Anadolu liseleri dışında kalan okullarda…
Tüm
bunları dikkate alarak, özelde felsefe dersinin genelde ise felsefe grubu
derslerinin ortaöğretimde getirildiği durum, felsefi düşünmeye, sormaya,
sorgulamaya yönelebilecek az sayıdaki öğrencinin de bundan yoksun bırakılmasına
neden olacaktır.
Peki;
bu, toplumun egemenleri ve eğitim politikalarının mimarları açısından sorun
mudur? Hiç sanmıyorum. Aksine onlar için sorun, bu derslerin yerli yerinde
durmasıdır. Hatta tamamen kaldırmak yerine seçme(me)li hale dönüştürülmüş
olması bile bir sorundur. Ancak geçici de olsa, şimdilik, seçme(me)li
formülüyle bunu aşmışlardır. Hem de sessiz sedasız! Hayırlı olsun “2023 Eğitim
Vizyonu” mimarlarına… Aymaz bir sadakat, itaat ve sükûnetle bunlara ve tüm olup
bitenlere sessiz kalanlara da geçmiş olsun!
Bağımsız Bir Çıkma
Bireysel
ve toplumsal anlamda felsefe ve felsefi düşünüş neden önemlidir?1 Aslında burada “hangi felsefe” diye
sorabilirdim. Ama bu sorunun yanıtı, bu çıkmayı haddinden fazla uzatabilirdi.
Bundan dolayı sormuyor ve “Anlayana saz, anlamayana davul zurna az” kabilinden
üç paragraflık kısa bir “çıkma”yla yetiniyorum.
Baştan
belirteyim ki fincancı katırları, katırcılar ve fincancılar, keza develer, deve
sahipleri ve deve yağlayıcılar alınmasın! Sorunun yanıtı uzun açıklamalara
girişmeden metoforik bir genelleme düzeyinde şöyle ifade edilebilir: “Her ömür kendi gençliğinden vurulur”
(Yılmaz Odabaşı) diyen şairi yankılarcasına, “Dünyanın her yerinde her toplum,
her ülke bazı yaşlılarınca satılır, soyulur, yerli-yabancı egemenlere peşkeş
çekilir. Ama onlar hangi ikili ve gizli anlaşmalarla bu işi yaparlarsa
yapsınlar son sözü daima gençler söyler. Bazen kanlarıyla canlarıyla, bazen
işgal edilen zihinleriyle… Çünkü her
toplum kendi gençlerinden teslim alınır (alınabilir)” diyebiliriz.
Dolayısıyla
bir toplumu gençliğinden sorunsuzca teslim almanın en iyi yolu, onların
toplumsal gerçekliği bütünsel olarak sorgulamalarının önüne geçmek, zihinlerini
işgal etmektir. Onları düşünsel olarak silahsızlandırmaktır. Bunun da en önemli
araçlarından biri felsefi düşünüşten uzaklaştırılmaları, hatta bununla hiç
karşılaşmamalarıdır.
Aslında
bu yalnızca toplumsal boyut açısından geçerli değildir. Aksine bireysel olarak
da geçerlidir: Ne kadar kısa ya da uzun olursa olsun, her ömür bir maratondur.
Felsefi düşünme bu maratonun her anını, her vechesini parça bütün ilişkileri
temelinde yeniden yeniden sorup sorgulama ve değerlendirme, anlama ve yeniden
anlamlandırma bilincinin içselleşmesine olanak sağlar. Felsefenin, felsefi
düşünüşün her geçen gün giderek bir kenara ötelenmesi, işte bu olanağın da
paranteze alınmasıdır.
1 Çocuklarımıza ve Gençlere Felsefi Düşünmeyi Neden
Öğretmeliyiz? http://atalaygirgin.blogspot.com/2018/11/cocuklarmza-felsefi-dusunmeyi-neden.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder