“Dersimiz
Domuzbağı” Soruşturması…
Atalay
Girgin*
İsmail Saymaz’ın Sözcü Gazetesi’ndeki “Dersimiz Domuzbağı1” başlıklı yazısıyla başlayan süreç soruşturmayla devam ediyor.
Bu
yazı sonrası harekete geçen MEB Teftiş Kurulu, görevlendirdiği müfettişler
aracılığıyla, dile getirilen iddialar, sorunlar ve sorumlular hakkında
araştırma, inceleme ve soruşturma başlattı. Geçtiğimiz yılın Aralık ayı
ortalarında başlayan soruşturma süreci hâlâ tamamlanmadı.
Soruşturma Konusu
İsmail
Saymaz, soruşturma sürecinin işaret fişeğini çakan yazısının daha ilk
satırlarında şöyle diyordu: Diyarbakır Milli
Eğitim Müdürlüğü'nde endişelendiren bir kadrolaşma göze çarpıyor: Hizbullah!
Ardı
sıra Hizbullah’ın 2000’li yıllarda yasal alana geçerek HÜDA PAR’a dönüştüğünü
dile getiren Saymaz, bu yapının “Yasadışı örgüt,
yasal parti ve dini cemaat şeklinde üçlü bir görünüm arz” ettiğini ve “AK Parti
yanlısı Memur-Sen Konfederasyonu'nda memurlar arasında kitleselleş”tiğini belirtiyordu.
Bunun eğitim alanındaki tezahürü de Eğitim Bir Sen’di.
Diyarbakır’da “En az yirmi okul HÜDA PAR’a teslim” diyen ve bunlara ilişkin isimleri kodlayarak belirten İsmail Saymaz sözlerine şöyle devam ediyordu: En az 200 okul kantinini onlar işletiyor.
Diyarbakır’daki
MEB müfettişlerinden bir grubunun yürüttüğü soruşturmanın eksenini de bu
okullar, bu okulların yöneticileri ve kantin ihaleleri oluşturuyor. İddialara
göre yaklaşık 24 müdür, müdür yardımcısı ve öğretmen hakkında soruşturma
yürütülüyor.
Bu Kadrolaşma Sır Değildi
İsmail
Saymaz’ın yazısında dile getirilen iddialar nedenli düşündürücü ve vahim olursa
olsun, bunlar sır değildi. Hem de yıllardır... İşin asıl vahametini büyüten de
buydu.
Yani
Diyarbakır’da Milli Eğitim çevrelerinden Emniyet ve Mülki idare yetkililerine
dek neredeyse tüm ilgili ve yetkililerce bilindiği halde, görmezlikten gelinen,
üzerine gidil(e)meyen konulardı bunlar. Saymaz, yalnızca “Dersimiz domuzbağı”
diyerek Diyarbakır özelinde malum olanı Türkiye kamuoyuna ilan etmiş, iddialara
tercüman olmuştu.
Kökeni
Hizbullah’a dayanan ve giderek HÜDA PAR’a evrilen yapının dinsel temelli,
saplantılı ve yanılsamalı siyasal ideolojik düşüncelerini savunan ya da sempati
duyan kesimlerin Milli Eğitimdeki kadrolaşmaları ve örgütlenmeleri, iddialara
göre, 15 Temmuz 2016 sonrası hızlandı.
MEB’deki
kaynaklar bunda iki unsurun etkili olduğunu belirtiyor: Birincisi Fetullah Gülen
Cemaatinden boşalan kadroları doldurma ihtiyacı. İkincisi ise HÜDA PAR’ın AKP’yle
olan bazen açıktan bazen örtük ittifakı, dayanışması. Böylece kadrolaşmada
öncelik de şekillenmiş oldu. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde…
Aslında sorun yalnızca Diyarbakır’dan ibaret değil.
Diyarbakır’da 2017-2018 Yılındaki
Mülakatlar
Bu
konuda hem MEB merkez teşkilatındaki hem de yereldeki kaynaklar 2017-2018
yılındaki mülakatlara ve oluşturulan mülakat heyetlerine dikkati çekiyor. Bu
mülakatlarda söz konusu yapının düşüncelerini doğrudan savunan ya da buna
sempati duyan kişilerin yüksek puanlarla ödüllendirildiği belirtiliyor. Peki;
bu yıllarda Diyarbakır MEM İnsan Kaynakları biriminde kimler yöneticiydi?
Mülakat heyetleri kimlerden oluşturulmuştu? Yanıt bekleyen iki soru…
İddialara
göre, mülakat öncesinde, sendika tarafından mülakat heyetine adları bildirilen
bu kişilere 90-99 arasında puanlar verilerek, söz konusu yapının eğitimde ve
okullarda müdür ve müdür yardımcısı olarak kadrolaşmasının yolu açılıyordu.
Elbette
her şey Diyarbakır’daki mülakatta bol keseden verilen puanlarla bitmiyor. Bir
de bunun Ankara, yani MEB merkez teşkilatı ayağı var. Çünkü hiçbir şey MEB
Personel Genel Müdürlüğü onayı olmadan gerçekleşmiyor. Yani eğitime “Domuzbağı”
hep birlikte atılıyordu.
MEB ve Eğitime Atılan “Domuzbağı”2
Yine
iddialara göre, işin Bakanlık boyutunda yerelden genel merkeze dek devreye
sendika giriyor. Listeler hazırlanıyordu.
Hazırlanan
listeler, özellikle İmam Hatipler söz konusu olduğunda önce MEB Din Öğretimi
Genel Müdürlüğü’ndeki malum ilgili ve yetkili şahıslara iletiliyor. Ardı sıra
da Personel Genel Müdürlüğü’nün etkili ve yetkili zatı muhteremlerinin onayıyla
işlem gerçekleşiyordu. Yani her şey elbirliğiyle yapılıyordu. Malum koskoca
domuza tek başına domuzbağı atmak kolay iş değil elbette! Hele hele eğitime…
Bunları
dikkate aldığımızda şu çıkarımı yapmak mümkündür: Aralık ayı ortalarından bu
yana Diyarbakır özelinde yürütülen soruşturma eksiktir. Hatta kamuoyuna düşen
iddialarla sınırlı kaldığı ölçüde bir yasak savmadır. Çünkü hem “dersimiz
domuzbağı” hem de tarikat, cemaat ekseninde gerçekleşen kadrolaşmalar söz
konusu olduğunda MEB merkez teşkilatını içermeyen hiçbir soruşturma soruna
neşter vurmaya, sorunu çözmeye dönük değildir. Ve vaziyeti idare etmekten, göz boyamaktan
öte gitmez.
Peki;
“dersimiz domuzbağı” soruşturmasının Diyarbakır özelinden çıkıp, MEB merkez teşkilatını da kapsayacak denli
genişlemesine izin verecek, bunu talep edebilecek bir yetkili, bir sorumlu var
mı? Ya da şöyle diyelim: MEB merkez teşkilatındaki rant ve koltuk çetelerinin
soruşturulmasını bile talep etmeyenler, istemeyenler, böylesine kapsamlı bir
soruşturmaya izin verirler mi?
Yanıt
sizindir efendim!
Sözün özü:
Önümüzdeki günlerde öğreneceğiz: Bu soruşturma,
birilerinin aklanmasına dönük, yeni bir “münferit” vakasıyla mı bitecek? Yoksa
sûbuta eren birçok fiil 657’ye 127’nin “zamanaşımı”
kapsamına alınıp sorumluları aklanarak mı kapatılacak? Velhasıl; MEB Teftiş
Kurulu, soruşturma için gönderdiği müfettişleri aracılığıyla bir cezalandırmaya
mı imza atacak, yoksa meşrulaştırarak bir zırhlamaya mı? Bekleyip göreceğiz,
hep birlikte!
****
Diyarbakır’da Bir “Münferit” Tayin
Vakası!
Diyarbakır’dan söz etmişken, şu iddiayı da
dile getirmeden olmaz. Bu küçük bir il içi yer değişikliği öyküsü. Öykünün iki
açık bir de gizli kahramanı var. İddiaya göre, kahramanlardan öğretmen olanı, Bilal Şen. Yani gizli kahraman, müfettiş Orhan
Mızrak’ın yeğeni. Bir diğer kahraman ise müfettiş Sadık Gür.
İddiaya
göre, Bismil’de okul müdürü olarak görev yapan Bilal Şen, il içi yer
değişikliği istemektedir. Özür grubundan tayin talebi için koşullarına en uygun
seçenek olarak “can güvenliği” görülür. Bunun için yapılacak işlem bellidir.
Mazerete bağlı il içi yer değişikliği döneminde, “can güvenliği”nin tehdit
altında olduğunu kanıtlayan, adli ya da idari mercilerden alınmış onaylı bir
belgeyle tayin talebinde bulunmak. Uygun bulunursa da yer değişikliğinin
gerçekleşmesi.
Ancak
iddiaya göre Bilal Şen’in yer değişikliğinde bu yol izlenmez. “Can güvenliği”nin
tehdit altında olup olmadığının tespiti için bir müfettiş görevlendirilir. İşte
burada devreye ikinci kahraman Sadık Gür girer. Yaptığı inceleme ve soruşturma
sonucunda da yer değişikliği hususunun Valilik Makamı tarafından değerlendirilmesinin
uygun olacağını belirten bir rapora imza atar. Valilik de bunun gereğini yapar.
Sonuç
olarak, iddia odur ki, Bilal Şen, normal yoldan “can güvenliği”ne ilişkin yer
değişikliği sağlanamayınca, uygun bir müfettiş raporuna dayanarak Bismil’in bir
köyünden alınıp Diyarbakır’ın merkezine müdür olarak atanmıştır. Hem de
hizmetin gereği denilerek…
Peki; bu iddialar doğru mudur? Eğer doğruysa, herhangi bir öğretmenin aynı yoldan sonuç alabilmek ve yer değişikliğini istediği yere yaptırabilmek için illaki Orhan Mızrak’ın yeğeni mi olması gerek? Yoksa bu da Diyarbakır’ın “münferit” vakalarından biri midir?
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece: http://atalaygirgin.blogspot.com
1 İsmail Saymaz’ın
“Dersimiz Domuzbağı” başlıklı
yazısı: https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/ismail-saymaz/dersimiz-domuzbagi-6123120/
2 “MEB ve Eğitime Atılan Domuzbağı”
yazısı: https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2759/meb-ve-egitime-atilan-domuzbagi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder