Memurdan Öğretmen, Öğretmenden Memur Olur Mu?
Atalay Girgin*
Gerçekliğin hakikatinin sırra kadem
bastığı, yanılsamaların hakikat sanıldığı yerde, soran, sorgulayan, düşünen ve
düşündüğünü söyleyen insanlar sevilmez. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar”
sözü haklı kılınırcasına, bir anda “günah keçisi” ilan ediliverirler. “Onuncu
Köy”ün kapısına bile kilit vuruluverir.
Ne var ki bunu göze almadan da
gerçekliğin hakikatini dillendirmek, sanıldığı kadar kolay değildir. Hem öğretmen olup hem de
öğretmenler ve öğretmenlik üzerine, gerçekliğin hakikatine dair eleştirel düşünceleri
ifade etmek, ne yazık ki, neredeyse hiç hoş karşılanmaz. Çünkü bu, alkışa teşne
bir biçimde egoları şişirip akıntıya kürek çekmek varken, bir alabalık misali,
akıntıya karşı yüzmeye, çağlayan çıkmaya yeltenmektir. Ama olsun, yine de bir
yerinden başlamak gerek.
Memurdan Öğretmen, Öğretmenden Memur Olmaz
“Memur öğretmenler”, öğretmen
memurlar konusu da bu türden netameli konulardan biridir. Öğretmenin ve
öğretmenliğin neliği ve değişen gerçekliği dikkate alınıp düşünülmeden,
telaffuz edilen ve kabullenilen “memur öğretmen”, “öğretmen memur” nitelemesi
kendi başına bir sorundur. Çünkü kelimenin gerçek anlamında öğretmenden memur,
memurdan da öğretmen1 olmaz.
Bunun temel nedeni, memurluk ile
öğretmenliğin uzlaşmaz oluşudur. Memur zihniyetiyle ya da memurluğu
içselleştiren bir bilinç haliyle öğretmenlik yapılamaz. Memurluk zihniyetiyle
yapılan öğretmenlik, eğer hâlâ geçerli ve doğru olduğu kabul ediliyorsa, “Fikri
hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirme” işlevini yerine getirilemez.
Çünkü memurluk, hiyerarşik bir işleyiş kabulü temelinde, genelgelere,
yönergelere, amirin emir ve isteklerine göre yapılan ve asıl olarak, ast-üst
ilişkisine dayanan biçimsel bir iştir.
Öğretmenlik ise, yetiştireceği
nesillerden önce, asıl olarak öğretmenin fikir, irfan ve vicdan açısından “hür”
olmasını gerektiren, en büyük düşmanı biçimsellik olan bir iş, bir sanattır.
Öğretmenin, öğretirken öğrenmesini, öğrenirken öğretmesini ve her daim kendini
hem alanında hem de genelde, yenileyip değiştirmesini gerektirir. Dahası soran,
sorgulayan ve eleştirel bir yaklaşım ve düşünsel ufuk zenginliğiyle kendini
taçlandıran biri olmasını da…
Ne yazık ki yıllardır, öğretmen
açısından olması gereken ile olan arasındaki açı sürekli genişlemiş ve
ikincinin hükmü, bir gerçeklik olarak tepeden tırnağa arz-ı endam eylemiştir.
Günümüzde, olan ile olması gereken birbirine aykırı yönlere doğru bakmaktadır.
Bu gerçekliğin, günümüz bir yana, yakın bir gelecekte değişeceğine dair de
herhangi bir emare yoktur. Bunun iki temel nedeni vardır: Bunlardan birincisi,
öğretmeni memurlaştırmak, ikincisi ise memurdan öğretmen yaratmaktır.