reel üniversite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
reel üniversite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Nisan 2016

Bir egemenlik aracı olarak üniversiteler



Bir egemenlik aracı olarak üniversiteler *

Fikret Başkaya


Üniversitelere dair retorikle realite arasında her zaman büyük bir uçurum vardı. Başka türlü söylersek, gerçekte var olan reel üniversite, tevatür edilenden farklıydı. Üniversitelerin özgür tartışma odakları oldukları, her türlü düşüncenin özgürce/sınırsızca tartışılabildiği, yeni ve orijinal fikirlerin filizlenip-yeşerdiği, evrensel bilginin ve bilimin üretildiği, her dönemde toplumun bir kaç adım önünde olan, "bilim yuvaları" oldukları vb... şeklinde yaygın bir tevatür üretilmiş durumdadır. Oysa gerçekte var olan üniversite, var olduğu söylenenden çok farklıdır. Tarih sahnesine çıktıkları dönemden bu yana üniversiteler hiç bir zaman ilerici, düşüncenin filizlenip- yeşerdiği yerler olmadılar. Paradigma yıkıcı ve kurucu odaklar olmadılar. Genel bir çerçevede ve her zaman sınıfsal çıkarların bekçiliğini yaptılar. Misyonları ve varlık nedenleri esas itibariyle burjuva devleti meşrulaştıran bir egemen ideoloji [bizde resmi ideoloji] üretmek ve yaymak, bir de devlet çarkını döndürecek kadroları 'yetiştirmekten' ibaretti...

Dolayısıyla olan, olması gereken değildi. Teorik olarak bir kurumun üniversite tanımına uygun olabilmesi, o tanımı hak edebilmesi için, devlet ve sermaye karşısında özerk olması gerekir. Özerklik vazgeçilmezdir ama bir başına amaç değildir. Özerklik, ifade özgürlüğünün, düşünce özgürlüğünün, araştırma özgürlüğünün güvencesi/garantisi/koruyucusu olduğu için son derecede önemlidir. Zira, bilimsel-entellektüel-estetik etkinlik, ifade özgürlüğünün/düşünce özgürlüğünün olmadığı yerde mümkün değildir. İkincisi, üniversitenin kendine mahsus bir 'üslûbu', bir 'tarzı' olması gerekir. Şundan dolayı ki, "öğretme" etkinliği özellik arz eder? Öğretmenlik herhangi bir meslekten farklıdır. Öğretmenin öğretmeyi sevmesi gerekir, öğrenciyi sevmesi gerekir, bu iki koşul yoksa öğretmenin adı vardır ama kendi yoktur. Fakat, öğretmenin öğretmeyi sevmesi için kendisinin de bizzat öğrenmeyi sevmesi gerekir. Öğrenmeyi sevmeyen öğretmen sayılmaz! Dolayısıyla öğretmenlik, herhangi bir meslekten farklı olmak zorundadır. O diğer devlet memurlardan veya başka bir meslek erbabından farklı olmak zorundadır. Öğretmenlik sadece ekmek parası kazanılan bir meslek değildir. Elbette öğretmenin de karnı doymak zorunda, geçimini sağlamak zorunda ama o diğerlerinden farklı bir 'özelliğe' sahiptir.