Öğretmenin
Çığlığı: GEÇİNEMİYORUZ!
Atalay
Girgin*
Öğretmenler “geçinemiyoruz” diyor. Sosyal medya üzerinden paylaştıkları yüz binler, hatta milyonlarca mesajla, günlerdir, haftalardır seslerini duyurmaya, dertlerini, sorunlarını anlatmaya çalışıyorlar.
Peki;
kime, kimlere seslerini duyurmaya, dertlerini anlatmaya çalışıyorlar? Ne yazık
ki nafile bir çaba olsa da… Bakmakla görevlendirilmiş ‘Bakan’a… Birer holdinge
dönüş(türül)en yandaş, yancı ve yanaşma ‘sendika’cıkların, her biri birer CEO
haline gelen ve maaşlarını bile açıklayamayan yöneticilerine… Daha ötesini
söyleyip yazarak, sağır odaların sağır sultanlarının, kulağı eşikte olan çemişlerini
uyandırmaya gerek var mı?
Geçinemeyenler Yalnızca Öğretmenler
Mi?
Elbette
toplumun alt gelir gruplarını cenderesine alan hayat pahalılığı, işsizlik ve
yoksulluk koşullarında geçinemeyenler yalnızca öğretmenler değil.
Başta işsizler olmak üzere… Asgari ücretin altında bir ücretle çalıştırılan ya da çalışmak zorunda bırakılan ve asgari ücretle çalışan işçiler de geçinemiyor. Keza yoksulluk ve açlık sınırının da altında bir maaşla yaşama tutunmaya çalışan milyonlarca Bağkur, SSK ve memur emeklisi de… Hatta açlık sınırının altında yaşayan köylüler de geçinemiyor. Öğretmenlerin, devlet okullarında çocuklarını okuttukları veliler ve ailelerinin çoğunluğu da…
Herkes Kendi Kuyusunun Dibinde…
Lakin
toplumsal sorumluluk bilincinden yoksunluğun ve bu bilincin gereğini
yapabilecek bir örgütlenme ve mücadele iradesinin olmadığı koşullarda, her
kesim kendi kuyusunun dibinden bakıyor gökyüzüne… Ve sanıyorlar ki kendi kuyusunun
ağzı kadardır gökyüzü…
Sonra
da bir kurbağa misali kendi gerçekliğine dönüp başlıyorlar, vıraklamaya… Yani her
biri en iyi bildikleri ve alışkın oldukları yola yöneliyorlar: Düzenin efendi
bildikleri muktedirlerinden lütuf ve ulufe dilenmeye girişiyorlar. Kendilerine
acındırmaya çalışıyorlar.
Oysa
sorun ortak… Geçinemeyen, hayat pahalığı, işsizlik ve yoksulluk pençesinde
kıvranan yalnızca kendileri değil… Milyonlarca, on milyonlarca insan aynı
dertten muzdarip… Çözüm yolu da belli: Hep birlikte mücadele etmek…
Siyasal ve İdeolojik Körlük…
Ancak,
tüm bunlara rağmen, öğretmenler de dâhil olmak üzere, bunların büyük bir
çoğunluğunun bilinçleri, kendilerini “gönüllü kul”lara, ideolojik esirlere
dönüştüren “siyasal ve ideolojik körlük”le malûl… Yani düşünce, söylem ve
davranışlarını belirleyen bilinçleri yanılsamalı “siyasal ve ideolojik”
kabullerle sakatlanmış durumda… Ne kendi gerçekliklerinin farkındalar ne de
bütünsel anlamda kendilerini de kuşatan toplumsal gerçekliğin…
Örneğin;
sayıları milyonlu rakamları çoktan geride bırakmış üniversite mezunu işsiz var.
Bunların içinde de sayıları 300 ila 400 bin arasında olduğu söylenen ve
kendilerini “atanamayan öğretmen” olarak niteleyen öğretmen adayları… Ama ne
yazık ki bunlar, kendilerini genel işsizliğin ve diğer işsizlerin bir parçası
olarak görme ve algılama bilincinden yoksunlar…
Bu
yoksunluklarından dolayı da bunların büyük bir çoğunluğu taleplerini ve mücadelelerini
(bu mücadele de neyse ve ne kadarsa artık) genel işsizliğe karşı yönelt(e)miyorlar.
Bunun yerine, atanmak için “her yol mübah”tır anlayışıyla davranıyorlar.
Ne Etik ve Ahlâk Tanıyorlar Ne
Ahlâki Değer
Birlikte
sınava girdikleri, hatta kendilerinden daha fazla puan almış arkadaşlarını bile
ekarte edebilmek için, iktidar ve onun yandaş, yanaşma ve yancı kesimlerinden, ‘sendika’cı(k)larından,
onların karşısında el pençe divan durarak, eğile büküle edindikleri “mülakat
torpili”yle, yalvarıp yakarmayı seçiyorlar. Bir an önce düzenin ve
efendilerinin memur ‘öğretmen’ciği olmak için...
Ve
ne yazık ki bu uğurda ne ilke ve tutarlılık tanıyorlar, ne de etik bir yana
ahlâk ve ahlâki değer… Çünkü kendilerinin diğer işsizlerden ayrıcalıklı olduğu
yanılsamasını yaşıyorlar. Yüz binlerce ‘öğretmen adayı’ndan birileri ya… Atandıktan sonra da doğruluk, dürüstlük, hak
yememek, ahlâk ve ahlâki değerler üzerine birilerine ve daha da önemlisi öğrencilerine
ahkâm kesen memur ‘öğretmen’cikler olarak sınıflara girip çıkıyorlar.
İşin
kötü tarafı da bunların sayısı hiç de az değil eğitim camiasında ve okullarda…
İşte “Öğretmen gelecektir” denilenler! Düşünün bu toplumun geleceğini bu memur ‘öğretmen’ler
inşa edecekmiş, bu toplumun gelecek nesillerini bunlar eğitecekmiş! Neymiş? Yeni
nesil öğretmenlerin eseri olacakmış! Peki; bu memur ‘öğretmen’lerin eseri mi?
Ya
Diğerleri…?
Kendilerini
“Atanamayan öğretmenler” olarak nitelerken, birçoğu “mülakat torpili”
ayrıcalığıyla kendilerinden daha başarılı olanların önüne geçip sözleşmeli
statüsünde atanan memur ‘öğretmen’ler bu halde de diğerleri, yani atanmış, kadrolu
memur ‘öğretmen’ler çok mu farklı? Var mı bir yanıtı olan…?
Toplumsal
çözülme ve kültürel-ahlaki çürümenin, tüm toplumsal kurum ve kuruluşları
sarmalına aldığı, yozlaşmanın ve kokuşmuşluğun dört bir yanı sardığı, yürütmeden
yasama ve yargıya dek her şeyin yerle yeksan edildiği hiçbir toplumda eğitim ve
öğretmen bunun dışında kalamaz.
Ülkenin yer altı ve yerüstü kaynaklarının
talan edildiği, birilerine peşkeş çekildiği, kitlelerin yalanlar, hamasi
sözler, milli ve dini savaş naralarıyla manipüle edildiği bir dönem galebe
çalar.
Ne
yazık ki bu dönemlerin en önemli meşrulaştırma araçlarından biri, hatta
sistematik açıdan en işlevsel olanlarından biri eğitimdir. Ve elbette,
eğitim-öğretim görevini sürdüren ve aymaz bir biçimde de gerçekliğin üzerine
çekilen, yalanlarla ilmek ilmek dokunmuş, kapkaranlık şalı çekip almaya
yeltenmeyen ve dahası var olan düzene hizmetten geri durmayan, siyasal ve
ideolojik olarak onu üreten öğretmenlerdir. Dünyanın her yerinde, benzer
koşullar altında geçerlidir bu...
Aslında
o güne kadar ürettikleri ve üretmeye devam ettikleri, onları “GEÇİNEMİYORUZ”
dedikleri işsizlik, hayat pahalılığı ve yoksulluk koşullarına sürükleyen düzen
ve o düzenin efendileridir.
Ancak
kendilerini diğer toplumsal kesimlerden daha ayrıcalıklı gören memur ‘öğretmen’
güruhunun “siyasal ve ideolojik körlüğü” öylesine hat safhaya erişmiştir ki onları,
toplumsal gerçekliği görüp algılayamayacak miyoplar haline dönüştürmüştür. İşte
bu, düzenin egemenlerinin en önemli başarısıdır. Çünkü yeni “siyasal ideolojik
kör”ler ve esirler yetiştirmenin öncelikli temel koşulu, onları yetiştirecek
olanları aymaz birer “siyasal ve ideolojik kör” kılmaktır.
İdeolojik Körlük Öğretmeni Öldürür
Ne
yazık ki günümüzün çoğu memur ya da memurlaştırılmış ‘öğretmen’inin, düşünüş,
söyleyiş ve eyleyişini belirleyen böylesi bir bilinç halidir. Tam da bundan
dolayıdır ki ne yaşadıkları sorun kaynağının insanın insanı sömürüsüne dayanan
kapitalist sömürü düzeni olduğunun farkındadırlar, ne asıl sorumluların ne de çözüm
adresinin… Daha önemlisi ve kötüsü de bir öğretmen olarak kendilerinin tarihsel
ve güncel anlamda asli işlev ve görevlerinin bile farkında değildirler.
Hal
böyle olunca da, karşılığını işverenin ya da ‘Patron’un ödediği aidatlarla
kendilerini yandaş, yanaşma ve yancı ‘sendika’cıkların üyesi sanmakta;
kaydettiği her kişi başına ‘patron’dan, ödül niyetine para alan kuruluşlara
sendika demektedir.
Kendileri
“GEÇİNEMİYORUZ” derken; bunları duymazlıktan gelen, gereğini yapmaya da
girişmeyen, hatta öğretmen maaşlarının durumuna değinmeksizin, hem de dalga
geçer gibi “enflasyon koşullarından dolayı banka promosyonlarının arttırılması
gerektiğini” söyleyen, ‘sendika’cı(k)larla yollarını bile ayırmaya çalışmamaktadır.
Neylersiniz
ki büyük harfle yazılan “ÖĞRETMEN”ini yitiren toplumların makûs talihi budur.
Küçük harfle yazılan memur ‘öğretmen’e kalan ise bir yandan “GEÇİNEMİYORUZ”
diye çığlığı basarken, diğer yandan adına sendika denilen ‘Patron’ şeylerinin
çatısı altında lütuf ve ulufe dilenmeye devam etmektir.
Bu açmazdan kurtulmanın en kestirme yolu ise malum yandaş, yanaşma ve yancı ‘sendika’cıklarla yolları ayırmak, istifayı basmaktır. Daha da önemlisi ise memur ‘öğretmen’likten kurtulup bir an önce ÖĞRETMEN olmaktır. Çünkü bu toplumun, asıl ihtiyacı olan memur ‘öğretmen’ değildir. Aksine yaşadığı toplumsal gerçekliği kavrayan, toplumsal sorumluluğunun bilincinde olan ve her şart altında bunun gereklerini yapabilen ÖĞRETMENdir. Gerisi laf-ı güzaftır artık!
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen
Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Güncel ve Düşünsel; http://atalaygirgin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder