TOLSTOY’U
ANLAMAK…
Dr. Halit Suiçmez(iktisatçı-yazar)
Lev Tolstoy..1828-1910. 82 yıllık bir ömür..bir ömürde bir çok yoğun hayat..
Büyük romancılıktan,
hıristiyan reformculuğuna, ahlakçı düşünürlükten, çarlık düzeni
eğitimi
karşıtlığına ve köy çocuklarına okul açıp ilerici öğretim yöntemlerinin
uygulayıcılığına, ruhsal bunalımların gel-gitlerinden mutlu aile ve yüksek
gelir rahatlığına, soyluluk ve toprak sahipliğinden, basit köy yaşamına
dönmeye..İsa’yı, hıristiyanlığı yeniden yorumlayış ve dinin güncelde çıkar
uğruna “kullanılış” biçimlerine kadar derinlikli, incelikli, geniş ufuklu
bakışlar..yazılar..
Yaşamının uzun bir
döneminde “yaşamın anlamı” hep sorduğu ve sorguladığı bir konu olmuştur.
Dünyanın çok önemli bir
coğrafyasında, çok önemli bir devlette, çok önemli bir yüzyılda yaşamış.. Büyük
yer altı zenginliklerinin olduğu, tarihsel bir Çarlık ülkesinde ve bilimde,
sanatta, siyasal planda büyük gelişme ve dönüşümlerin olduğu on dokuzuncu
yüzyılda.
Bir deha. Edebiyat ve
Sanat devi..
Elbette çelişkileri,
açmazları, zaafları ve kabul edilemez düşünceleri olan çok ilginç bir kişilik..
Hepsini sırasıyla
olmasa da bu yazı bütünlüğü içinde yazacağım.
Kırım savaşına
katılması ve sonradan ordudan ayrılması..
İnsan anlayışı,
üzerinde tez yazılabilecek nitelikte.
İnsanın bir doğal
durumu olduğuna inanan Tolstoy, toplumun insanı bozabildiğini söyler.
Ve bu karşıtlığı Kazaklar adlı yapıtında büyük bir
ustalıkla işler.
Tolstoy 1862’de Sonya ile evlenir. 15 yıl mutlu bir aile babasıdır, 13 çocuğu olur.
Başyapıtları sayılan Savaş ve Barış,(1865-1869) ile Anna Karenina(1875-1877)’yı yazar.
Savaş ve Barış, 1805-14
arasını kapsar, beş soylu ailenin öyküsü anlatılır, arka sahnelerde Rus
toplumsal yaşamı verilir, Napolyon ordularıyla mücadeleler vardır, köylülerle
soylular, askerlerle subaylar, Fransız İmparatoru ile Rus Çarı, kırsalla
kentsel yaşam ve savaşlar gerçekçi biçimde anlatılır.
Betimlemeler gerçekçidir ama daha sonra yazdığı makalede ortaya koyduğu “tarih felsefesi ve tarihsel belirlemelerin önüne geçilemeyeceği” tezleri çok tartışmalıdır.
Anna Karenina’da yasak
aşk trajik sona ulaşır.
Anna karakteri öyle
çizilir ki, sonunda cezasını çeker, çünkü yüksek sosyetenin iki yüzlülüğünü
seçmemiştir.
Büyük yapıtlarını
yazmış, 15 yıl mutlu bir evlilik yaşamış, ünü zirvede, geliri çoğalmış bir
Tolstoy, bir dönem sonra, kendinden hiç hoşnut olmamaya başlar..
“Yaşamın amacı nedir.?”
Bu düşüncenin çengelinde geçer hep sonraki yıllar..
1878-79 da İtiraflarım adlı kitabını yazar.
Manevi acılar
çekmektedir. Bu kitabı dini ve felsefi eserlerinin başında gelir. Dünya
görüşünü en çok ve güzel biçimde bu yapıttan öğreniriz.
Ellili yaşlarında
geçirdiği inanç krizi sonrasında kaleme alır.
Kitap 1882’de
yayımlanır, yasaklanır, devlet kendisini düşman olarak görür.
On yedisinden sonra 35
yıl ateist olan Tolstoy, ellili yaşların başında derin bunalımlar içinde
bocalar.
Hayatın anlamını
ararken, bilime ve felsefeye başvurur sonuç alamaz.
Şimdi, Tolstoy öykümüze
devam ederken, artık arada eleştirilerimizi de yapalım sevgili okur kardeşim.
Hangi bilime ve hangi
felsefeye başvurmuş da yaşamın anlamını bulamamış?
Budha, Hz. Süleyman,
Sokrat ve Schopenhauer.
Acaba çağdaşı Karl
Marks’ı okusaydı, onunla tanışsaydı, ilgilenseydi ne olurdu?
Aslında epeyce bir
ortak noktaları da yok değil, örneğin, Tolstoy da özel mülkiyeti reddeder,
düzenin eğitimine karşı çıkar, hıristiyanlığı önce reddeder, sömürgeciliğe,
emek sömürüsüne, eşitsizliklere karşı çıkar, köyünde bir çeşit “komün sosyalizmi”
denilebilecek ortaklaşa yaşam tarzı önerir.
Aradığı şeyi halkın
sade inancında bulur.
Esası sevgi ve aşka
dayalı basit-sade bir inanç.
Lenin ona “ütopist”der.
Koşulsuz sevgiyle
kurtuluş olmaz.Tolstoy’un komünleri çözüm olamaz.
1880’lerden sonra, Tolstoy;
ne yapmalı, niçin ve nasıl yapmalı sorularını hep sorgulamış ve her yanıt
arayışında soruların daha derinine inerek ilerlemiştir.
Çernişevski de o
dönemlerde “Nasıl(Ne) Yapmalı?” diye
önemli bir roman yazmıştı, yine soralım acaba, Tolstoy ile Çernişevsi hiç
konuştular mı?
İtiraflarım
isimli kitabı bana göre Tolstoy’un baş yapıtıdır.
Kemal Aytaç çevirisi
Sayfa 29’da; psikolojide bir doktora tezi olacak içerikte bir saptama var;
Diyor ki yazar; “…yiyip
içiyorum, ama bu, hayat değil,… çünkü tatminini akıllıca bulacağım arzularım
eksikti…”
Doyumu akıllıca
bulunacak arzular..
Tolstoy’un bu kitabında
“bilim felsefesi” sayılabilecek ilginç bölümler de bulunmakta.
Sonsuz bir gelişimin
yasaları olmaz diyor üstadımız.
Sonsuz gelişim nedir,
bir yandan da, ışığın, kimyanın, kütlenin açık,kesin yanıtları ve yasaları
vardır, demiş.
Burada çelişki yok mu,
işte bilim felsefesi alanında yoğun bir tartışma konusu.
Tolstoy,“yaşamın anlamı”
sorgusunda bir yerde şöyle yanıt verir.
“Sen, hayatım dediğin
şeysin.”
“Sen moleküllerin
zamana bağlı ve tesadüfi bir kenetlenmesisin.”
Üstat sanki yer yüzüne
hayatın anlamını sorgulamak için gelmiş gibi.
Bir acayip
“huzursuzluk” var ortada.
Derseniz ki, hangi
büyük yazarda, romancıda “huzur” var ki?..
Ben de bu duruma geçici
olarak” güzel bir huzursuzluk” diyorum ve “neyi, niçin ve nasıl yapmamız,
yazmamız gerekir?” sorusunu da arada bir
de olsa sormaktan geri durmamalıyız diyerek katılıyorum bu engin tartışmaya.
Tolstoy’un zaafı mı,
çelişkisi mi, eksikliği mi tartışma götürür konulardan biri de hayatın anlamını
niçin milyarlarca insanın emek üretkenliğinde aramamış olmasıdır.
Milyarlarca insan
hayata nasıl bir anlam veriyordu?
İtiraflarım sayfa 61’de
“…hayatın anlamını onu yaratan milyarlarca insanda aramalıyım…” diyerekdoğru
yola yaklaşma eğilimi göstermiş aslında.
Ama onlara o yoksul
hayatı dönüştürme gücüverecek olan görüşü ve önderliği ilgi alanı dışında
tutmuş.
Hayatı yorgun elleriyle
yaratanmilyarlarca insanın üretim ilişkileri ve üretim biçiminde, toplumsal
ilişkilerde ilgisi ya zayıf kalmış Tolstoy’un, ya da değişik de olsa yine
inanca saplanıp kalmaktan kurtulamamış.
Lenin
Tolstoy’un edebi dehasını vurgulamış ve onu Rus Toplumunun aynası olarak
görmüştür.
Diğer yandan onu,“ütopik,
gerici,idealist ve mücadele edilmesi gereken biri” olarak da nitelemiştir.
Plehanov,
“metafizikçi” olarak nitelemiş ve bilimsel sosyalizm ile ilgili olarak hiç
gayretinin olmadığını belirtmiştir.
Rosa
Luxemburg Tolstoy’u “eşitlikçi” olarak niteler ama yolunun
yanlış olduğunu, “pür idealistlik ve hıristiyanlık”
ile çözüm olamayacağını vurgular.
Tolstoy’u
anlamak demek, yaşadığı çağın büyük siyasal-toplumsal
dönüşümlerinden aile ve sosyal yapısına, bitmek bilmez sorgucu zihin ve düşünce
gücünden büyük imgeci-yaratıcı edebiyat dehasına kadar derin ve geniş ufuklu
çabalar gerektiren çok zahmetli bir çalışmadır.
Biz bu çabaya giriş
denemesi yaptığımızı düşünerek, yeni adımlara hazırlanmaktayız.
Kaynakça;
-AnaBritannica, Cilt 21,1992, Sayfa 72.
-Lenin, Devrimin Aynası Tolstoy, RomansDükkan,
2003
-Rosa Luxemburg, Tolstoy’un Yolu, kitapyurdu.com, 2003
-Plehanov, Kont Tolstoy, kitapyurdu.com, 2003
-Tolstoy,İtiraflarım, 2018
-Tolstoy,Anna Karenina, 2017
-Tolstoy, Savaş ve Barış, 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder