Üniversite
Hocasına Kulampara Sarması
Atalay
Girgin*
Kulampara sarması, eğer güreş minderinde değilseniz, tek kişinin yapacağı bir iş değildir. En az iki kişi ya da iki grup gerekir, bunun için. Ve bir de bunların kıskacına girmiş, kıskaca alınmış biri ya da birileri… Bu yazıda söz konusu olan da ikincisidir.
Kulampara
sarmasına alınmış olan kişi ise bir üniversite hocasıdır. Gazi Üniversitesi
öğretim üyesi bir profesör… Kendi alanında yayınlanmış ve epeyce de satılan
kitapları olan biri… Ve aynı zamanda, ne yazık ki MEB’deki rant ve koltuk
çetesinin kontrolünde olduğu ileri sürülen internet haber sitelerinden birinin
de köşe yazarı: Yani Kamudanhaber’in…
Kulampara
sarmasına alanlar ise iddialara göre MEB’deki rant çetesinin hem merkez
teşkilatında hem de birçok taşra teşkilatında at koşturan elemanlarıdır. Bu işi
de kontrolleri altında olduğu ileri sürülen ve gerektiğinde birilerine karşı
tehdit, şantaj ve teşhir aracı olarak kullandıkları, sözüm ona eğitim
haberciliği yaptıkları, sayısı tam olarak bilinmeyen internet siteleri
üzerinden gerçekleştirmektedirler. (Bir de sosyal medyada açtıkları ve kendilerine,
sıfatlarına yakışır bir biçimde ne yedilerse onu ağızlarında geveleyerek
kustukları çakma hesaplar üzerinden… Ancak, şimdilik bunun sırası değildir.)
Ve kısaca, sözüm ona iyisi, kötüsü ve kulampara sarmasına alınan mağduruyla, olayın başkahramanları bunlardır. Elbette bu işler yardımcı oyuncular, figüranlar ve dublörler olmadan olmaz. Ve sufle veren suflörler olmadan da…
İlişkiler Ağına Bakın Siz!
Aylardan
Ekimdir… Ekim’in 20-21’i…
Bir
yolsuzluk soruşturmasından dolayı sekiz aydır açıkta olan malum bir şahıs, bir
dizi görüşmenin ardından, yaklaşık iki ay önce aldığı müjdeli haberle, göreve
başlayacağı günü beklemektedir. Kılıf dikmekte mahir ve bu işleri bilen bir
müfettişin imzasıyla yeniden koltuğa oturacaktır. Müfettiş önceden
ayarlanmıştır ve pürüz çıkarmayacaktır. Çünkü yaklaşık 20-21 gün önce,
kabinenin etkisiz elemanı bakanlardan birinin bakan yetkili başdanışmanı gelmiş
ve İl Milli Eğitim Müdürü dâhil, ilgili herkesle gerekli görüşmeler gerçekleştirilmiştir.
Hatta,
bu konuda, “Kıbrıs’a kumara götürüldüğü” iddiasıyla ünlü bir bakan yardımcısının
da bir süre önce valiyi aradığı da ileri sürülmüştür. Dolayısıyla müfettiş, bir
gün sonra atacağı imza için son rötuşları yapmakta, belki de imzanın, ne olduğu
bilinmeyen(!) karşılığının gelmesi için (yaklaşık 20 gündür) oyalanmaktadır. Her şey hazırdır artık. Saatler ve günler
geriye saymakta ama bir türlü de geçmek bilmektedir.
Malum
şahıs, Bakanlıkça, adli olarak değilse de idari olarak, tereyağından kıl çeker
gibi aklanmıştır, yolsuzluk dosyasından… MEB merkez teşkilatındaki rant
çetesinin mahir elemanlarının kurduğu ilişkiler sonucu, yetkililer, kendilerine
yakışanı yapmışlar ve tabiri caizse “Bir seferden bir şeycik olmaz. Böylesi
deneyimli bir eleman da her zaman bulunmaz! Bu bize de devlete de lazım!”
demişler ve “Devletin bekası, Milli Eğitimin istikbali, milletin âli
menfaatleri uğruna” gerekli kararı vermişlerdir: Tez aklana! Pürü pak kılına!
Hangi
yetkililer diye sormayın! Bakmayın siz onların “eğitimci” ya da “öğretmen
sıfatını taşıdıklarına… Bunların birçoğu, MEB bürokrasisi içinde sıfatları,
statü ve makamları, dahası koltukları büyük ama gerisi kısa hikâye bile
olamayacak kadar küçük adamlardır. Ahlâki değerlerden ve etik tutarlılıktan
zerre nasibini almamış adamlar… Sıfat, statü ve makamlarından dolayı
kendilerini değerli sanan ve koltuklarına sığınarak iş yapan, maddi ve manevi
haz ayrıcalığı elde etme peşinde koşan zerzevatlardır. Yani tam da ilineğin
ilineği olmakta ve ilinekleşmekte sınır tanımayan çemişler…
Geceye Düşen İşaret Fişeği
Neyse…
Biz yine 20-21 Ekim’e dönelim. Ve onun gecesine… Gecenin de ilk saatlerine…
Bakanlıkça
aklanan, malum şahıs, müfettişin biçip diktiği ama bir türlü son düğümü atmayıp
oyalandığı, göreve başlaması için gerekli kılıf için sabırsızlanmaktadır. Ancak
müfettişin acelesi yoktur. Sonunda imzayı atacak, mührü vuracaktır. Çünkü
sözler verilmiştir. Bunu kendisi de bilmektedir. Lakin umduğu ve beklediği
neyse, yine de işi ağırdan almaktadır. Acaba
neden?
Sanki
“neden” sorusuna bir yanıtmışçasına, 21 Ekim gününün daha ilk saati bile dolmadan,
bir işaret fişeği misali ardı ardına mesajlar düşer geceye… Gazi Üniversitesi
öğretim üyesi Profesör etiketlenerek atılan bu mesajlarda, onun nerede kaç evi
olduğu, bunları hangi parayla aldığı, yazdığı kitapların vergisini verip
vermediği sorulmaktadır. Dahası tehdit
edercesine ve şantaj yaparcasına “Yarın … …. dosyasını açıyoruz”, “Tüm detaylar
sitemizde” denilmektedir.
Mesajlara
bakılırsa, sanki ayni vergi tahsilatına çıkmaya hazırdır, MEB’deki rant
çetesinin kontrolünde olduğu iddia edilen bu sitenin çemişleri… Fiilen vergi
tahsilâtı yapılacak kişi olarak da Gazi Üniversitesi profesörünü gözlerine
kestirmişlerdir. Ve burada soru şudur: Malum şahıs hakkında rapora imza atacak
(şu anda itibariyle bu iş çoktan bitti) müfettişin umduğu ya da beklediği şey
ile bir nevi tehdit ve şantaj niteliği taşıyan bu mesajlar arasında bir ilişki
var mıdır? Zamanlamaya dikkat!
Peki;
bunlar kimlerdir? Mesajlar hangi adresten paylaşılmıştır?
Kulampara Sarmasının Tarafları
Mesajlar,
MEB’de merkez teşkilatına çöreklenmiş rant ve koltuk çetesinin kontrolünde
olduğu ileri sürülen internet haber sitelerinden birinin mavi tıklı resmi
twitter hesabından atılmıştır.
Gerçek
sahibinin, yukarıda anlatılan şahıs olduğu iddia edilen bu sitenin adı MebPersonelCom’dur.
Velhasıl kulampara sarmasının bir ucunda MEB merkez teşkilatındaki rant
çetesine mensup bir grup durmaktadır. Peki; diğer ucunda?
Ne
gariptir ki kulampara sarmasının diğer ucunda da MEB’deki aynı çetenin elemanları
vardır. Ve onların kontrolünde olduğu iddia edilen ve Profesörün de yazarları arasında
bulunduğu malum internet sitelerinden birinin, resmiyette olmasa da fiiliyatta
sahibi olduğu ileri sürülen elemanları…
Yani
profesör, aynı çetenin elemanları tarafından kulampara sarmasına alınmış ve
kuşatılmıştır. Ve ne hazindir ve ne acıdır ki profesör hâlâ aynı sitede köşe
yazarlığına devam etmektedir.
Profesör
için buradan bir çıkış, bu kulampara sarmasından bir kurtuluş var mı? Bilemiyorum.
Belki bu yazı sonrası bu mümkün olabilir. Umarım buna vesile oluruz. Ve
profesör olup bitenleri anlatmak isterse de gereğini yaparız.
Mesajlardan Sonra Ne Oldu?
Mesajlar
21 Ekim gününün ilk saati dolmadan atılmaya başlanmış, saat biri birkaç dakika
geçerken sonuncusu yayınlanmıştı. Elimdeki ekran görüntüsüne göre mesajların
paylaşılmasının üzerinden en az 12 saat geçmişti. Yani söz konusu tehdit ve
şantaj niteliği taşıyan mesajlar saatlerce Twitter’da kalmıştı.
Yalnızca
mesajlar da değil! Profesörün adının da yazılı olduğu ve mesajlarla, neredeyse aynı
içeriğe sahip ve “Yarın … … açıyoruz” denilen dosyanın tanıtım görseli de saatlerce
internet sitesini ziyaret edenlere sunulmuş ve duyurulmuştu.
Lakin
o yarın, yani 22 Ekim 2020 tarihi hiç gelmedi. Yarına erişmeden önce kimler
kimlerle neler konuştular, ne alışverişler ne pazarlıklar gerçekleştirdilerse,
mesajlar sessiz sedasız siliniverdi. İnternet sitesinde, açılacağı duyurulan
dosya bir anda kaldırılıverdi. Alan memnun veren memnun muydu? Yoksa arada
bizim bilemediğimiz bambaşka işler, bambaşka alışverişler ve pazarlıklar mı
dönmüştü? Şimdilik tam bir muamma…
Ancak
muamma olmayan bir şey var: Müfettiş, kılıfa son düğümü, pardon raporu
tamamlamak için gereken imzayı 22 Ekim 2020 tarihinde attı efendim! Malum
şahıs, adli anlamda olmasa da en azından idari olarak yolsuzluk
soruşturmasından aklanarak, pürü pak bir biçimde görevine döndü.
Profesöre Kimler Sahip Çıkmadı?
Neden?
Gazi
Üniversitesi öğretim üyesi olan profesör, en azından kendi alanındaki
kişilerden oluşan kamuoyunca tanınan biriydi. Siyasi düşüncelerini saklamayan
biri… Türk Eğitim Sen’in toplantılarının baş konuğu olanlardan ve bu
toplantılara katıldığında “Yuvamdayım” diyen biri… Ziya Selçuk’la aynı katta
odası olan biri… Yani tanışıyorlar ve belki de tanışmaktan öte arkadaşlar…
Ne
yazık ki MEB merkez teşkilatındaki rant çetesi tarafından kulampara sarmasına
alınan bu profesöre, ne Ziya Selçuk sahip çıktı, ne de gururla toplantılarına
katıldığı “Yuvamdayım” dediği Türk Eğitim Sen’in sendikacıları…
Şaşırtıcı
mı? Benim için hiç şaşırtıcı değil elbette! Çünkü Ziya Selçuk, bugüne dek, MEB
merkez teşkilatındaki rant çetelerine karşı ne idari soruşturma talebinde bulunabildi
ne de Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda… İnsanın aklına “Ziya Selçuk ve
bakan yardımcıları da bu çetenin kulampara sarmasında mı?”, “Onlar da mı bu
rant çetesinden korkuyorlar?”, “Onlar da mı bu rant çeteleriyle girdikleri
ilişkilerden hamile kaldılar?” soruları
geliyor. Hal böyleyse Ziya Selçuk nasıl sahip çıksın ki o profesöre…?
Keza
kendisini “Türkiye’nin Sendikası” mottosuyla sunan Türk Eğitim Sen’in
sendikacıları da nedense bu rant çetesine tek kelime bile söylemiyorlar.
Ağızlarını açtıklarında MEB taşra teşkilatının çetelerin elinde olduğundan
yakınıp duran bu sendikacılar, MEB merkez teşkilatındaki çeteler hakkında “gık”
bile demiyorlar. Biliyoruz, merkez teşkilatındaki rant çeteleriyle aynı
ideolojiye sahipler… Aynı yolun yolcuları… Aynı ideolojinin kurşun askerleri…
Peki; Türk Eğitim Sen’in toplantılarına her katılışında “Yuvamdayım” diyen
profesör hangi yolun yolcusu? O da “Ülkücü” değil mi?
Neyse…
G. Orwell’in “Hayvan Çiftliği”ndeki sözünü anımsayalım bitirirken: “Bütün
hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.” Buradaki bazıları, domuzlardır
elbette… Anlaşılan odur ki “Bütün ülkücüler eşittir ama bazıları daha eşittir.”
Buradaki bazılarının kimler olduğunu ise size bırakıyorum efendim!
Aslında
fazla söze gerek yok! Bundan dolayı şu yazıyı öneriyorum okumanız için: Onların Ahlâkı ve Bizim Ahlâkımız.1. Anlayacaksınız
ki aramızda dağlar kadar fark var.
****
Türk
Eğitim Sen demişken ve yeri de gelmişken sorayım: Genel Kurul üyelerinin büyük
bir çoğunluğunun Türk Eğitim Sen’in kontrolünde olduğu İLKSAN yönetimine,
yolsuzluk soruşturmalarından birilerini aklayan herhangi bir kişiyi yönetim
kurulu üyesi olarak seçtirdiniz mi? Eğer seçtirdiyseniz, bunu, ağzınızdan
düşürmediğiniz hangi milli ve manevi değerlerin gereği olarak yaptınız? Ya da
şöyle sorayım: İLKSAN yönetim kuruluna seçtirdiğiniz üyeler arasında, yolsuzluk
soruşturmalarından birilerini aklayan üyeler var mı? Eğer varsa, bu kişi ya da
kişileri yönetim kurulu listesine kimler ne karşılığı yazdı ve siz de
seçtirdiniz? Bunun MEB merkez teşkilatındaki rant çetelerine ses çıkarmamanızla
herhangi bir ilgisi yok mu?
OKUYUCULARA NOT:
Bu köşedeki yazıların büyük bir çoğunluğundaki başat unsur, fikri takiptir.
Hatta genel teorik yazılarda çizilen çerçeve bile bununla bağlantılıdır. Şu
diye gösterilebilecek olaylara ilişkin değerlendirmelere içsel olan da budur.
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı
Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin
Işığında / Felsefece: http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Onların Ahlâkı ve Bizim Ahlâkımız https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2505/onlarin-ahlaki-ve-bizim-ahlakimiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder