Sayfalar

25 Aralık 2020

Go Home Ziya Selçuk!

 

Go Home Ziya Selçuk!

Atalay Girgin*

Yanlış anlaşılmasın!

“Go Home Ziya Selçuk!” ya da “Ziya Selçuk Go Home!” diyerek, Milli Eğitim Bakanına “Evine dön!” çağrısı yapan ben değilim.

Böyle bir çağrı benim işim değil! Hatta bu yazının yer aldığı köşeden “MEB ve Eğitime Yakışan Bakan”ı açıkladığım gün bile böyle bir çağrıyı dile getirme hakkını kendimde görmem.

Biliyorum, siz şimdi bir önceki cümleyi okur okumaz, bu yazıda ne anlatacağımı bile bir kenara bırakıp  “Kim o MEB ve Eğitime Yakışan Bakan?” diye sormaya başlarsınız. Ama şimdi bunun sırası değil! Ben o yazıyı yayımlayıncaya dek, başkalarının “Bakan toto”larıyla, telaffuz ettikleri isimlerle yetineceksiniz efendim. Bunun için de çok beklemeyeceksiniz elbette…

Fal açmıyorum ancak üç vakte kadar mı desem, yoksa beş vakte kadar mı, bilemiyorum. Lakin muhtemeldir ki bundan da yakın bir zamanda “MEB ve Eğitime Yakışan Bakan”ın kim olduğunu öğreneceksiniz. Ben size şimdilik, yaptıkları çağrıyla, kimlerin “Go Home Ziya Selçuk” dediğini anlatayım!

Peki; kim ya da kimler Ziya Selçuk’a “Evine dön!” dedi? Buyurun efendim işte yanıtı!

Önce Bir Paylaşım

Sosyal medyada aynı gün dikkat çekici bir paylaşım ve katılımı yüksek bir etkinlik vardı. Ve ikisi de Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a ilişkindi.

Paylaşım1 iktidara yakınlığı sır olmayan “ORC Araştırma Eğitim Danışmanlık” tarafından yapılmıştı. “Bakanların 2020 Yılı Beğeni Düzeyleri” başlığını taşıyan ve gündüz saatlerinde twitter üzerinden atılan mesajda kabinenin bakanları beğeni oranlarıyla sıralanıyordu.

Bu listeye göre Ziya Selçuk, yüzde 33.8’lik beğeni oranıyla ikinci sıradaydı. Ama alttan ikinci sırada… Yoksa ORC de mi gözden çıkarmıştı onu? ORC de mi “Buraya kadar Ziya Selçuk!” demişti? Yoksa bu durum, aslında, tasarrufta bulunma hak ve yetkisine sahip birilerinin, tasarruf öncesi takdirlerinin işareti miydi?

Oysa Ziya Selçuk, iktidara halel gelmesin diye ne çok çalışmış, ne çok çırpınmıştı. “Bakan değil gören olacağım!” demesine rağmen, gözlerinin önünde gerçekleşen onca yanlışa “yanlış”; kulaklarının işittiği onca yalana “yalan” bile dememişti.

Kendisine söylenen ya da kamuoyuna açıklanan yalanlara, pardon gerçeğe aykırı beyanlara bile inanmış ve onları doğru kabul etmişti. Oysa inanılan her şey ne var olabilirdi ne de doğru. İnanmak bir şeyin varlığının garantisi olmadığı gibi, herhangi bir bilginin doğruluğunun güvencesi ve teminatı da değildi. Lakin bir bakan olarak bu hakikati bile bir yana itti. Yeter ki birileri kaşlarını çatmasın diye…

Eğitim bilimci bir profesör, bir pedagog olmasına rağmen, soyut düşünme evresine bile ulaşmamış küçücük bebelerin ve çocukların Diyanet, cemaat ve tarikatların kontrolündeki Kuran Kurslarında zihinlerinin örselenmesine de karşı çıkmamıştı. İyi saatte olsunların hiddetine ve şiddetine uğramamak için…

Hatta kendisini bakanlık koltuğuna oturtanlar üzülmesinler diye gözlerinin önünde gerçekleşen, tanığı olduğu bir linç girişimini bile kınamamıştı. Kim bilir belki de korktuğundan dolayı olsa gerek ki kınayamamıştı. Yoksa daha da korkuncu, söylemeye dilim varmıyor ama sormaktan da kendimi alamıyorum:  O linç girişimini onayladığı için mi, kınamamış ya da kınayamamıştı?

Yalnızca bu da değil! Sakarya’da, muhtemelen ilköğretim öğrencisi olan 13 yaşındaki bir kız çocuğu, bir tarikat liderinin tacizine uğradığında da ne tacizi kınayabilmişti ne de tacizciyi! Sözüm ona o kız çocuğundan da sorumluydu, o kız çocuğunun da bakanıydı Ziya Selçuk! Televizyon kameralarının karşısında “Kuzularım!” diye sesleniyordu çocuklara… Ama o kız çocuğu dâhil değildi onlara…

Neredeyse, 3600 ek gösterge konusunda Recep Tayyip Erdoğan’ı yalancı konumuna düşürebilecek sözlerinin dışında bir tek pot bile kırmamıştı! Ama nafile! Bunların hiçbiri kâr etmemişti işte… Sonuç ortadaydı. Ve görünen köy kılavuz istemiyordu. Bundan dolayı şöyle yazmıştık: Ne Öğretmenlere Ziya Olabildi Ne Eğitime2.

Lakin eksik söylemişim. Çünkü Ziya Selçuk, yalnızca öğretmenlere ve eğitime değil, aynı zamanda “Kuzularım!” nağmeleri düzdüğü öğrencilere bile ziya olamamıştı.

Ve İşte O Etkinlik

Etkinlik ise genel olarak öğrenciler tarafından gerçekleştirilmişti. Yani Ziya Selçuk’un, ziya olamadığı öğrenciler tarafından…

Ve yine ORC’nin paylaşımının yapıldığı aynı günün akşam saatlerinde başlatılan etkinlik, gece boyunca sürmüş ve saatler içinde, özellikle twitter’da #ziyaselcukistifa hastagıyla 300 binli sayılara erişmişti.

Öğrencilerin istekleri o kadar masumaneydi ki buna rağmen Ziya Selçuk iki satır bir mesajla bu isteğe karşılık veremedi. Gözlerinin önünde, en temel insan hakkı olan “yaşama hakkı”nı ihlal etmeye yönelik bir linç girişimini bile kınayamayan birinin, ne denli masumane de olsa bu isteğe hemen karşılık verebilmesini beklemek saflıktan öte bir anlam taşımıyordu zaten.  Çünkü Ziya Selçuk, altına icazet mührü vurulmamış hiçbir sözünün hükmü olmadığını kötü bir tecrübeyle öğrenmişti. Ve tıpkı “Skiner’in faresi” misali bir daha böylesi işlere hiç bulaşmamıştı.

Peki; öğrenciler ve onlara desteklerini esirgemeyen veliler, dahası az sayıda öğretmen ne istiyordu?

Öğrencilerin istekleri çok basitti: Yüz yüze sınavlar ertelensin! Açtıkları ve paylaştıkları taleplerini yansıttıkları hastaglardan bazıları şunlardı: #sınanlariptaledilsin, #sınavagelmiyorum, #liseyedeiptal, #lisesınavlarıiptalolsun, vb.

Bu talepleri karşılamak için saatler boyu beklemeye ya da birilerine danışmaya gerek yoktu. İçerisinde yaşanan gerçekliğe uygun kararlar alabilen ve bunları uygulatabilen sıradan bir bakan olmak bile yeterliydi. Lakin bu inisiyatife sahip olabilmek, bunun gereğini yapabilmek her babayiğidin harcı değildi artık! Zaten ortalıkta ne babayiğit kalmıştı ne de yiğit!

Lakin öğrenciler için bunun önemi yoktu. Onlar taleplerine bir karşılık bekliyordu. Ve istedikleri karşılığı alamadıkça da bastırdıkça bastırıyorlardı: Ziya Selçuk istifa! Ziya Selçuk istifa!

Bu apaçık bir “Evine dön!” çağrısıydı. Yani “Go home Ziya Selçuk, go home!”

Sözün özü: Şair der ki “Her ömür kendi gençliğinden vurulur”. Ben de o şairi yankılarcasına ekliyorum: Herkesin kulağına küpe olsun! Her ülkenin ve her toplumun kaynakları ve zenginlikleri yaşlılarınca birilerine peşkeş çekilebilir, yok pahasına satılabilir. Ancak, her ülke, her toplum yalnızca gençlerinden teslim alınabilir. 

Bundan dolayıdır ki bir toplumun gençlerini, kapitalist sömürü düzeninin efendilerine kul köle yapamadığınız sürece; sattığınız, peşkeş çektiğiniz her şeyin hesabı sorulur ve bedeli ödetilir! Ve Dünyanın her yerinde egemenler, ülkelerini ve ülkelerinin, hüküm sürdükleri toplumların zenginliklerini peşkeş çeken ve yağmalayanlar bunu çok iyi bilir! Ve bunun korkusunu her an iliklerine dek hissederler!

O halde, herkes için, eğitimde yapılanlara ve yapılmak istenenlere bir de bu pencereden bakmanın, sorup sorgulamanın zamanıdır! Hem de daha fazla gecikmeden ve çok geç olmadan!

****

NOT: Öğrencilerin sosyal medya üzerinden gerçekleştirdikleri “Ziya Selçuk istifa” etkinliği 24 saati bile doldurmadan, her şeyde bir “operasyon” kokusu almaya meraklı birileri hemen harekete geçti. Ve kâğıda kaleme sarılıp Ziya Selçuk güzellemesine, savunusuna giriştiler. Elbette sürpriz değildi. MEB merkez teşkilatındaki rant çeteleri tarafından kontrol edildiği ileri sürülen bu sitelerden biri sözüm ona “Özel Haber” ibaresiyle, geçmişte olduğu gibi, gözlerinin önünden gitmekte olduğunu düşündüğü ciğer için, kuyruğuna basılmış bir kedi misali can havliyle ciyakladı! Acaba neden?



* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

 

2Ne Öğretmenlere Ziya Olabildi Ne Eğitime” başlıklı yazı:  https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2532/ne-ogretmenlere-ziya-olabildi-ne-egitime

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder