Sayfalar

30 Kasım 2020

İşte MEB’deki ‘Skandal’ İddia: Bakan İstemedi!

 

İşte MEB’deki ‘Skandal’ İddia: Bakan İstemedi!

Atalay Girgin*

Aslında benim gibi insanlar için tahmin ediliyordu bu “skandal” iddia. Hatta şu ana kadar ki gelişmeler ve yazdıklarımız dikkate alınıp değerlendirildiğinde, iddiadan da öte, biliniyordu demek, daha uygundur.

Dahası, nerede olduğu tespit edilemeyen, Sayıştay tarafından bile bulunamayan ‘kayıp’ 640 milyon Euro’suyla; puanı yetmediği halde, kendilerine yapılan “AhlâksızTeklif”i kabul etmeleri sonucu, MEB Personel Genel Müdürlüğü’nce atandıkları iddia edilen kadın ‘öğretmen’leriyle; merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına dek hem de tek tek isimler vererek ve birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortalığa sererek çatışmaya giren rant çeteleriyle; başta TBMM olmak üzere, Sayıştay ve Danıştay’ı bile dikkate almayan uygulamalarıyla, eğitimden çok tam bir “Skandal”lar bakanlığına dönüşen MEB’de, bu yazıda değineceğimiz “skandal” oldukça sıradan bir vakaydı.  “MEB’de Ahlâki Çürüme ve “Ahlâksız Teklif1 boşuna yazılmamıştı ya…

Ancak, tüm bunlara rağmen, bu sıradan ve vaka-i adiyelik “skandal”ı, önemli kılan ve yazı konusu yapmamıza neden olan ise bunu bir biçimde MEB Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı’nın da telaffuz etmesiydi. Ve sorumlu öznesinin de doğrudan Ziya Selçuk olmasıydı.

Peki; Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ne demişti? Hangi sözüyle bu skandal iddiayı dile getirmiş ve ifşa etmişti? Doğru mu söylüyordu, yoksa yalan mı?

Görüşmeden Kısa Bir Bölüm

Başkan Yardımcısı’yla yaklaşık 44 dakikalık telefon görüşmemiz içerisinde konu birkaç kez MEB’deki rant çetelerine geldi. Bu çetelerin Bakanlıkta herkesin malumu olduğunu belirttikten sonra, bunlar hakkında ne yaptıklarını sordum.

Teftiş Kurulu Başkanı Atıf Ala’nın yardımcısı, bu sorum üzerine, kendilerinin bir şey yapabilmesi için önce “Bakanın istemesi lazım” dedi. Ve bunun akabinde de birileri istemeden kendilerinin herhangi bir yere, hatta yakınlarındaki parka bile müfettiş görevlendiremeyeceklerini belirtti. Haklıydı. Doğru söylüyordu.

Lakin bu sözünün ne anlama gelebileceğini fark etmiş olmalı ki sanki durumu toparlamak istercesine, MEB’deki rant çetelerinin Cumhurbaşkanlığınca da bilindiğini belirterek ekledi: Cumhuriyet Savcılarının harekete geçmesi lazım! Cumhuriyet Savcılarının soruşturması lazım!

O bunları söyler söylemez hemen soruyu yönelttim: Bunu soruşturabilecek, bunu soruşturmak için harekete geçebilecek bir tek cumhuriyet savcısı var mı?

Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı soru karşısında duraksadı, ne “Evet” diyebildi ne de “Hayır”… Yalnızca sustu. Derin bir susuştu bu… Ya cevap vermekten korkmuştu. Ya da herkesin malumu olan hakikat onun için de geçerliydi.

Dahası, ihtimaldir ki yanında Atıf Ala ya da birileri dururken ve tüm telefonlar dinlenirken, “Hayır! Yok!” diyemeyeceğinin farkındaydı. Sanırım “Evet! Var!” demeye de vicdanı elvermiyor olmalıydı. Ve geriye derin bir susuştan gayrı hiçbir seçenek kalmamıştı. O da susmayı seçti.

Ne acıdır ki bazen sustukça eksilir insan, sustukça ölür… Bazen sustukça çoğalır, sustukça birikir insan… Ve her geçen gün tıpkı kara bir çıdam misali, ansızın patlayacağı ana evrilir insan… Kim bilir belki de bu ana evrilmekte olan koskoca bir toplumdur

Ziya Selçuk Rant Çetelerinin Soruşturulmasını Neden İstemiyor?

Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı’nın MEB’deki rant çetelerinin soruşturulmasına ilişkin telaffuz ettiği “Bakanın istemesi lazım” sözü, doğru olmanın ötesinde, gizil olarak bambaşka anlamlar taşıyordu: Bakan istemedi. Bakan istemiyor. Eğer bakan istese biz hemen soruşturmayı başlatırız. O istemediği sürece biz bu konuyu, yani rant çetelerini soruşturamayız.

Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı’nın kısacık “Bakanın istemesi lazım” sözü, oldukça önemliydi. Keza MEB merkez teşkilatındaki rant çetelerine ilişkin, “MEB taşra teşkilatı çetelerin elinde” diyerek ortalıkta çığırtkanlık yapan malum sendikaların bazı sendikacıları ağızlarını açıp tek kelime bile söylemezken, CHP Ankara Milletvekili Yıldım Kaya bir “Soru Önergesi”yle konuyu TBMM’ye taşımıştı. Milli Eğitim Bakanı sıfatıyla Ziya Selçuk’un yanıtlamasını istediği sorular yöneltmişti.

Ziya Selçuk’un kendisine yöneltilen bu sorulara ne cevaplar verdiği kamuoyuna açıklanmamış olsa da işin aslını, Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı’nın kısacık bir cümlesinde dışa vuran gizil anlamlardan öğreniyorduk: Bakan rant çetelerinin soruşturulmasını istemedi ve hâlâ istemiyor.

İşte Burada Sorular Sökün Ediyor

Peki; neden? Ziya Selçuk, MEB merkez teşkilatına çöreklenmiş olan rant çetelerinin soruşturulmasını ve bunların sorumlularının hem adli hem de idari olarak cezalandırılmalarını neden istemiyor?

Bu rant çeteleriyle kendisi arasında, doğrudan ya da dolaylı olarak kurulmuş, kamuoyunun da bilmesini ve öğrenmesini istemediği özel nedenleri, özel ilişkileri mi var? Eğer öyleyse, adli ya da idari inceleme ve soruşturmalar başladığında, bu özel ilişkilerin ortaya çıkacağından mı korkuyor?

Ya da bu rant çetelerinin elinde, kendisi hakkında özel bilgi, belge ve görüntüler mi var? Kendisine tehdit ve şantaj mı yapılıyor? Eğer onların üzerine gider, onlar hakkında idari soruşturmalar açtırır ve Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunursa, bu bilgi, belge ve görüntülerin kamuoyuna servis edileceğinden mi korkuyor?

Ziya Selçuk açıklamalı ve cevap vermelidir: Bu rant çeteleri karşısındaki suskunluğunun, sessizliğinin nedeni nedir? Sosyal medya üzerinden, hatta bu rant çetelerinden birinin kontrol ettiği iddia edilen bir dizi internet haber sitesi üzerinden, bilgiler kamuoyuna ifşa edildiği halde, bunlar hakkında herhangi bir idari inceleme ve soruşturma talep etmemek, Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmamak, bu çeteleri ve sorumlularını korumak, kol kanat germek değil midir?

Erol Mütercimler’in bir televizyon programındaki tartışma esnasında, tikel önerme kurması gerekirken, o tartışmanın harareti içerisinde sehven telaffuz ettiği tümel önerme sonrası, kınama mesajları yayınlayarak, “Suç duyurusunda bulunacağız” açıklamaları yapan ve soluğu Cumhuriyet Savcılığı’nın kapısında alan MEB ve Ziya Selçuk, rant çeteleri karşısında neden sırra kadem bastı? Neden herhangi bir suç duyurusunda bile bulunmadı?

Sorular sorular sorular… Biliyorum her biri yanıtsız… Ya da her birinin yanıtı, aslında gizil bir biçimde içinde saklı… Bulmasını bilenler için…

Bir yazıya “Ne Öğretmenlere Ziya Olabildi Ne Eğitime”2 başlığını atmıştım. Aslında yanılmışım. Ziya Selçuk, öğretmenlere ve eğitime olmasa da birilerine öylesine bir ziya olmuş ki… Ne siz sorun ne ben söyleyeyim şimdilik…

Lakin eğitim ve MEB tam adamına teslim edilmiş, elbette boşuna değil…  O da layıkıyla, hizmette kusur eylemeden görevini ifa ediyor! Daha ne yapsın ki… Adamın göbek adı Hıdır, elinden gelen budur!


*Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder