İşte
MEB’deki ‘Skandal’ İddia: Bakan İstemedi!
Atalay
Girgin*
Aslında benim gibi insanlar için tahmin ediliyordu bu “skandal” iddia. Hatta şu ana kadar ki gelişmeler ve yazdıklarımız dikkate alınıp değerlendirildiğinde, iddiadan da öte, biliniyordu demek, daha uygundur.
Dahası,
nerede olduğu tespit edilemeyen, Sayıştay tarafından bile bulunamayan ‘kayıp’
640 milyon Euro’suyla; puanı yetmediği halde, kendilerine yapılan “AhlâksızTeklif”i kabul etmeleri sonucu, MEB Personel Genel Müdürlüğü’nce atandıkları
iddia edilen kadın ‘öğretmen’leriyle; merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına
dek hem de tek tek isimler vererek ve birbirlerinin kirli çamaşırlarını
ortalığa sererek çatışmaya giren rant çeteleriyle; başta TBMM olmak üzere,
Sayıştay ve Danıştay’ı bile dikkate almayan uygulamalarıyla, eğitimden çok tam
bir “Skandal”lar bakanlığına dönüşen MEB’de, bu yazıda değineceğimiz “skandal”
oldukça sıradan bir vakaydı. “MEB’de
Ahlâki Çürüme ve “Ahlâksız Teklif”1 boşuna
yazılmamıştı ya…
Ancak,
tüm bunlara rağmen, bu sıradan ve vaka-i adiyelik “skandal”ı, önemli kılan ve
yazı konusu yapmamıza neden olan ise bunu bir biçimde MEB Teftiş Kurulu Başkan
Yardımcısı’nın da telaffuz etmesiydi. Ve sorumlu öznesinin de doğrudan Ziya
Selçuk olmasıydı.
Peki; Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ne demişti? Hangi sözüyle bu skandal iddiayı dile getirmiş ve ifşa etmişti? Doğru mu söylüyordu, yoksa yalan mı?
Görüşmeden Kısa Bir Bölüm
Başkan
Yardımcısı’yla yaklaşık 44 dakikalık telefon görüşmemiz içerisinde konu birkaç
kez MEB’deki rant çetelerine geldi. Bu çetelerin Bakanlıkta herkesin malumu
olduğunu belirttikten sonra, bunlar hakkında ne yaptıklarını sordum.
Teftiş
Kurulu Başkanı Atıf Ala’nın yardımcısı, bu sorum üzerine, kendilerinin bir şey
yapabilmesi için önce “Bakanın istemesi lazım” dedi. Ve bunun akabinde de
birileri istemeden kendilerinin herhangi bir yere, hatta yakınlarındaki parka
bile müfettiş görevlendiremeyeceklerini belirtti. Haklıydı. Doğru söylüyordu.
Lakin
bu sözünün ne anlama gelebileceğini fark etmiş olmalı ki sanki durumu
toparlamak istercesine, MEB’deki rant çetelerinin Cumhurbaşkanlığınca da
bilindiğini belirterek ekledi: Cumhuriyet Savcılarının harekete geçmesi lazım!
Cumhuriyet Savcılarının soruşturması lazım!
O
bunları söyler söylemez hemen soruyu yönelttim: Bunu soruşturabilecek, bunu
soruşturmak için harekete geçebilecek bir tek cumhuriyet savcısı var mı?
Teftiş
Kurulu Başkan Yardımcısı soru karşısında duraksadı, ne “Evet” diyebildi ne de
“Hayır”… Yalnızca sustu. Derin bir susuştu bu… Ya cevap vermekten korkmuştu. Ya
da herkesin malumu olan hakikat onun için de geçerliydi.
Dahası,
ihtimaldir ki yanında Atıf Ala ya da birileri dururken ve tüm telefonlar
dinlenirken, “Hayır! Yok!” diyemeyeceğinin farkındaydı. Sanırım “Evet! Var!”
demeye de vicdanı elvermiyor olmalıydı. Ve geriye derin bir susuştan gayrı hiçbir
seçenek kalmamıştı. O da susmayı seçti.
Ne
acıdır ki bazen sustukça eksilir insan, sustukça ölür… Bazen sustukça çoğalır,
sustukça birikir insan… Ve her geçen gün tıpkı kara bir çıdam misali, ansızın patlayacağı
ana evrilir insan… Kim bilir belki de bu ana evrilmekte olan koskoca bir
toplumdur
Ziya Selçuk Rant Çetelerinin
Soruşturulmasını Neden İstemiyor?
Teftiş
Kurulu Başkan Yardımcısı’nın MEB’deki rant çetelerinin soruşturulmasına ilişkin
telaffuz ettiği “Bakanın istemesi lazım” sözü, doğru olmanın ötesinde, gizil
olarak bambaşka anlamlar taşıyordu: Bakan istemedi. Bakan istemiyor. Eğer bakan
istese biz hemen soruşturmayı başlatırız. O istemediği sürece biz bu konuyu, yani
rant çetelerini soruşturamayız.
Teftiş
Kurulu Başkan Yardımcısı’nın kısacık “Bakanın istemesi lazım” sözü, oldukça
önemliydi. Keza MEB merkez teşkilatındaki rant çetelerine ilişkin, “MEB taşra
teşkilatı çetelerin elinde” diyerek ortalıkta çığırtkanlık yapan malum
sendikaların bazı sendikacıları ağızlarını açıp tek kelime bile söylemezken,
CHP Ankara Milletvekili Yıldım Kaya bir “Soru Önergesi”yle konuyu TBMM’ye
taşımıştı. Milli Eğitim Bakanı sıfatıyla Ziya Selçuk’un yanıtlamasını istediği
sorular yöneltmişti.
Ziya
Selçuk’un kendisine yöneltilen bu sorulara ne cevaplar verdiği kamuoyuna
açıklanmamış olsa da işin aslını, Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı’nın kısacık
bir cümlesinde dışa vuran gizil anlamlardan öğreniyorduk: Bakan rant
çetelerinin soruşturulmasını istemedi ve hâlâ istemiyor.
İşte Burada Sorular Sökün Ediyor
Peki;
neden? Ziya Selçuk, MEB merkez teşkilatına çöreklenmiş olan rant çetelerinin
soruşturulmasını ve bunların sorumlularının hem adli hem de idari olarak
cezalandırılmalarını neden istemiyor?
Bu
rant çeteleriyle kendisi arasında, doğrudan ya da dolaylı olarak kurulmuş,
kamuoyunun da bilmesini ve öğrenmesini istemediği özel nedenleri, özel
ilişkileri mi var? Eğer öyleyse, adli ya da idari inceleme ve soruşturmalar
başladığında, bu özel ilişkilerin ortaya çıkacağından mı korkuyor?
Ya
da bu rant çetelerinin elinde, kendisi hakkında özel bilgi, belge ve görüntüler
mi var? Kendisine tehdit ve şantaj mı yapılıyor? Eğer onların üzerine gider,
onlar hakkında idari soruşturmalar açtırır ve Cumhuriyet Savcılığı’na suç
duyurusunda bulunursa, bu bilgi, belge ve görüntülerin kamuoyuna servis
edileceğinden mi korkuyor?
Ziya
Selçuk açıklamalı ve cevap vermelidir: Bu rant çeteleri karşısındaki
suskunluğunun, sessizliğinin nedeni nedir? Sosyal medya üzerinden, hatta bu
rant çetelerinden birinin kontrol ettiği iddia edilen bir dizi internet haber
sitesi üzerinden, bilgiler kamuoyuna ifşa edildiği halde, bunlar hakkında
herhangi bir idari inceleme ve soruşturma talep etmemek, Cumhuriyet Savcılığı’na
suç duyurusunda bulunmamak, bu çeteleri ve sorumlularını korumak, kol kanat
germek değil midir?
Erol
Mütercimler’in bir televizyon programındaki tartışma esnasında, tikel önerme
kurması gerekirken, o tartışmanın harareti içerisinde sehven telaffuz ettiği
tümel önerme sonrası, kınama mesajları yayınlayarak, “Suç duyurusunda
bulunacağız” açıklamaları yapan ve soluğu Cumhuriyet Savcılığı’nın kapısında
alan MEB ve Ziya Selçuk, rant çeteleri karşısında neden sırra kadem bastı?
Neden herhangi bir suç duyurusunda bile bulunmadı?
Sorular
sorular sorular… Biliyorum her biri yanıtsız… Ya da her birinin yanıtı, aslında
gizil bir biçimde içinde saklı… Bulmasını bilenler için…
Bir
yazıya “Ne Öğretmenlere Ziya Olabildi Ne Eğitime”2
başlığını atmıştım. Aslında yanılmışım. Ziya Selçuk, öğretmenlere ve eğitime
olmasa da birilerine öylesine bir ziya olmuş ki… Ne siz sorun ne ben söyleyeyim
şimdilik…
Lakin eğitim ve MEB tam adamına teslim edilmiş, elbette boşuna değil… O da layıkıyla, hizmette kusur eylemeden görevini ifa ediyor! Daha ne yapsın ki… Adamın göbek adı Hıdır, elinden gelen budur!
*Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi
Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Ahlâki Çürüme ve “Ahlâksız Teklif” https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2698/mebde-ahlki-curume-ve-ahlksiz-teklif
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder