Devlet Miti Mit Devleti
Atalay
Girgin*
Bilirsiniz ki kimileri “Devlet Ana”dan söz eder, kimileri “Devlet Baba”dan…
Devlet Dişi Midir? Yoksa Erkek Mi?
Birincilere
göre devlet dişidir, kadındır. Şefkatlidir. Öylesine ‘şefkatli’dir ki bazı ‘evlatlar’ının
üzerinden elini, ayağını hiç çekmez. Boşuna dememişler ya “Cennet anaların
ayaklarının altındadır” diye… O da bu sözü haklı kılmak istercesine elinden
geleni ardına koymaz. Ve bu ‘evlatlar’ını çok sevdiğinden olsa gerek ki onları,
posaları kalıncaya, mevta eyleyip ‘cennet’e gönderinceye dek çiğnedikçe çiğner,
ezdikçe ezer! Bazı evlatları içinse koca memeli dev bir sağmal inek gibidir.
Onları bağrına basar. Nerelerine sığdıracağını bilemez! Şefkatle sarar
sarmalar! Kendisi yemez, onlara yedirir. Toplumun geri kalanından derleyip
topladığını aklınıza gelen ya da gelmeyen bilumum yol ve yöntemle oluk oluk
bunlara aktarır.
İkincilere göre ise devletin cinsiyeti erkektir. Tıpkı “Tanrı baba” gibi…
Kimilerine
göre de devlet hermafrodittir. Yani hem
erkektir hem de dişi… Uyarına gelsin ya da gelmesin, karşısına bir fırsat
çıksın ya da çıkmasın, canı istedikçe birilerini hep iğfal eder; hem de
kadın-erkek, yaşlı-genç, çoluk-çocuk demeden… Eğer yerseniz, “Devlettir ne
yapsa yeridir” dersiniz! Birilerince de sürekli iğfal edilir. Bundan zevk
aldığından mıdır, yoksa başka bir nedenden midir, bilinmez. Ancak hiç sesini
çıkarmaz, itiraz bile etmez bunu yapanlara… Ve evlad-ı makbul sayılan
birileriyle de yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında sürekli, anadan
üryan cima halindedir! Sürekli meşk halinde… Onlar karşısında ne gizlisi vardır
ne saklısı! Ensest ilişki düşkünü müdür, nedir? Ama nedense, “Devlet malı deniz yemeyen domuz”
diyen ve yedikçe semirenler misali, hep iğfal edenleri ve evlad-ı makbul sayıp cimaya
tutuştuklarını korur kollar. Elinde avucunda ne varsa, verebileceği her şeyini
onlara sunar!
Yeri
gelmişken soralım ve devam edelim: Peki; devlet erkek midir, dişi midir? Yoksa çift
cinsiyetli midir? Ya da Tanrı/Allah misali cinsiyetsiz midir?
Katil Devlet Mi? Kutsal Devlet Mi?
Yine
bilirsiniz ki birileri “Katil Devlet”ten söz eder, başka birileri “KutsalDevlet”ten… Birincilere göre devlet katildir! Ve ondan hesap sorulmalıdır! Dahası
o cezalandırılmalıdır. Çünkü işkenceler, katliamlar, zulümler onların payına
düşmüştür. Haksızlık, adaletsizlik, yoksulluk, soğan misali soyulup soğana
çevrilmek de… O kötülüklerin anası,
terörün babası, işkencelerin hamisi, savaşların nedenidir! O halde yıkılmalıdır!
Yerle yeksan eylenmelidir!
Peki;
devlet işkence yapar mı? Devlet terör, katliam, zulüm yapar mı? Devlet
haksızlık, adaletsizlik, yolsuzluk, soygun yapar mı? Devlet savaş ilan eder mi?
Bunları yapan devlet midir? Yoksa “şu” diye gösterilen kişi ya da kişiler midir?
İkincilere
göreyse devlet kutsaldır, dokunulmazdır. Önünde vecd içinde secde edilmesi ve
neredeyse tapınılması gereken, kadir-i mutlak bir varlıktır. Çünkü o ebet
müddet yaşayacak olandır! İlelebet payidar kalacak olan… Bunlar, “Biz ne
yaptıksa devlet için yaptık!” derler. Ama yetmez! “İşkenceyse işkence…
Katliamsa katliam… Suikastse suikast… Her ne yaptıysak yaptık! Ama devlet
emrettiği için… Devlet istediği için…” derler. Yine yetmez. Devam ederler ve
derler ki “Devlet için kurşun attık! Devlet için kurşun yedik! Devlet için
öldük ve öldürdük!” Ve bunları
yaptıkları, yani insan öldürdükleri, cinayetler işledikleri, bir katile bir
işkenceciye dönüştükleri için kendilerini şerefli addederler. Ve bir de
ödüllendirilmeyi beklerler ve ödüllendirilirler!
Hatta
akıllarını paranteze alıp, sormadan sorgulamadan kendilerini bu yanılsamalı
kabullere kaptıran bazıları, mevcut ekonomik, sosyal, siyasal koşullar altında
işsizliğe, yoksulluğa ya da asgari ücretin altında sigortasız ve sosyal
güvencesiz çalışmaya mahkûm olmalarına bile itiraz edemedikleri ve bunun
nedenini bile kavramaktan aciz oldukları halde, “Devlet biziz! Devletin asıl
sahibi biz…” diyerek ortalıkta dolaşırlar.
Bu
noktada bir kez daha soralım: Devlet katil midir, yoksa kutsal mı? Devlet birilerine
“Şunu yap! Bunu yapma!” diyerek, işkence, katliam, suikast emri verir mi?
Devletin bu emri verecek bir aklı, iradesi, sonra da bu eylemleri
değerlendirecek bir vicdanı var mıdır? Devlet siyasi, ekonomik, askeri, ticari,
dini, ahlaki, vb eylemlerde bulunur mu? Bu eylemlerden dolayı devletin mi
herhangi bir sırrı vardır, yoksa bu eylemleri yapan ve ikili ya da çoklu
ilişkileri gerçekleştirenlerin mi? Yoksa anılan bu eylemler de bu eylemlerden
kaynaklı sözüm ona sırlar da “şu” diye gösterilen kişilere mi aittir? Devlet
kadir-i mutlak bir varlık mıdır?
Devlet Doğal Bir Varlık Mıdır?
Yapay Bir Varlık Mı?
Düşünce
ve felsefe tarihinde, özellikle de siyaset felsefesi alanında bazı düşünürler
devleti doğal bir varlık olarak görür. Başka birileri de yapay bir varlık
olarak… Şimdilik ayrıntılarına girmeyeceğim bunların…
Devletin
doğal bir varlık olduğunu ileri sürenler için, o, doğadaki düzenin bir devamı
olarak görülür. Canlı bir organizma olarak değerlendirilir.
Devletin
yapay bir varlık olduğunu ileri sürenler için, o, insanın yeryüzündeki
serüveninin belli bir döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Yani tarihsel ve
toplumsal anlamda insanlığın gelişiminin belli bir döneminden sonra… Bu açıdan
devlet, toplumsal bir örgüt, toplumsal bir kurum olarak insanın eseridir. İnsanlar
tarafından kurulur. Yine insanlar tarafından yıkılır. İnsandan ve toplumdan
bağımsız herhangi bir varoluşu yoktur. Tıpkı; Tanrı/Allah ve din gibi… İnsanın
olmadığı bir yerde devletten de zerre emare bulunmaz. Ve her yapay kurum ve
örgüt gibi onun da bir miadı vardır. Her tekil varlık gibi yok olur ya da
yıkılır gider.
Devlet Efsanesi
Buna
rağmen eski çağlardan bu yana devlete ilişkin efsaneler, mitler, söylenceler,
destanlar yaratılır. Elbette her biri insan aklının ürünü olan efsaneler,
mitler… Kimi devletin, kadir-i mutlak olduğundan söz eder; kimi Agarta’dan;
kimi derin devletten; kimi ilelebet payidar olacağından… Kimi Tanrı devletinden
söz eder; kimi ideal devletten… Velhasıl efsaneler, mitler, söylenceler,
destanlar bitmez. Hele de bunun sonunda, ilineğin de ilineğine dönüşen
insanları, suret-i haktan görünse de aklını birilerinin ipoteğine veren ve
ilinekleşmekte sınır tanımayan bir insan bakiyesine dönüştürmek varken…
Velhasıl;
devlet miti ya da mit devleti, kendini sonsuz us büyülenmesine ve yanılsamasına
kaptıran sonlu ve ilinek insanın, kendinden sonra gelen ve yine kendisi gibi
ilinek olan ve ilinekleşmekte sınır tanımayan insanlara armağanıdır. Asıl
olarak da egemenlere, yönetenlere bir armağanı… Lakin yalnızca bir armağan
değildir o… Aynı zamanda birilerini tahakküm altına almanın, onları, düşünce,
söylem ve davranış düzeyinde egemenlerin var olan düzeninin korunması, o
düzenin mevcut güç dengeleri değişmeksizin gelişip güçlenmesi doğrultusunda
seferber edilmesinin de ideolojik araçlarından biridir.
Dolayısıyla
insanların düşünüş, söyleyiş ve eyleyişlerine yön veren bilinçleri üzerinde, devlet
miti mit devleti söylemleriyle yaratılan kesif sis bulutlarının dağıtılabilmesi
için yukarıda sorulan ve sorulmayan soruların yanı sıra, siyaset felsefesinin
en temel sorularından birini sormak gerek önce: Devlet nedir?
Elbette
sormak yetmez! “Devlet nedir?” sorusunu neliği ve gerçekliği temelinde
yanıtlamak da gerekir. Hem de yukarıdaki sorularla bağını kurarak…
Biz
de yeri ve zamanı geldikçe bunu yapacağız sonraki yazılarda… Ve bunlar
eşliğinde hep birlikte anlayacağız: “Devlet miti” midir, galebe çalan? Yoksa
“Mit devleti” mi?
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı
Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder