EMPERYALİZMİN TRUVA
ATI:STK’LAR
Atalay
Girgin
Sivil toplum· kurumları (STK) denilince, ilk akla gelen,
sendikalar, dernekler, vakıflar gibi kuruluşlardır. Sivil toplum örgütü (STÖ)
olarak da nitelenen bu kuruluşların (istisnaları olsa da), emperyalizmle, hem
de onun “Truva Atı” olabilecek denli bir ilişki içerisinde olması mümkün müdür?
Dahası, genelde toplumsal sorunlarla ilgilenen, bulundukları ülkelerde devlete
ya da varolan düzene muhalif olan, hatta yer yer düzenin siyasal bilinç
sınırları dışında bir söyleme de sahip olan STK’lar ve yöneticileriyle,
emperyalist-kapitalist devletlerin egemen sınıfları ve onların resmi ya da
gayri resmi uluslararası faaliyette bulunan kurumları neden ve niçin, doğrudan
ya da dolaylı ilişki kursun ki? Ya da tersine; bu kurumlarla, STK’lar ve
yöneticileri neden ve niçin, doğrudan ya da dolaylı ilişki kuruyor olsun ki?
Eğer iki taraf da karşılıklı olarak bir ilişki içindeyse, bu, neden, niçin,
nasıl olmaktadır? Görünüşte çıkar birliği içinde olmaları mümkün görünmeyen bu
kesimler arasında bir ilişki kurmak ya da bunları ilişkilendirmek, asılsız bir
iddia, karalama ya da bir iftira mıdır?
Hem sorulara hem de yanıtlara ilişkin
kuşku elden bırakılmamalıdır. Ama bunun yanısıra da unutulmamalıdır ki, her şey
değişmektedir. Dolayısıyla her şeyin değiştiği bir dünyada, kapitalizmin
gelişimine, sermayenin yoğunlaşmasına bağlı olarak, burjuvazinin ihtiyaçları,
yönelişleri de ekonomik, sosyal, siyasal ve ideolojik anlamda değişimler
göstermektedir. Elbette ki ilişkilenme biçimleri, yöntemleri ve araçları da...
Bundan dolayıdır ki, sorulara ve yanıtlara ilişkin korunması gereken kuşku,
gerçekliğin, özellikle bu yazının konusunu oluşturan STK’lara ilişkin
gerçekliğin, bize sunulan tüm (yazılı, sözlü, görsel, hatta eylemsel)
görünümlerine ilişkin de kıskançlık ve kararlılıkla sürdürülmelidir.