Öğretmen
ve Öğrencileri Bekleyen Kanserojen Tehlikesi:
Radyasyonlu Okullar
Atalay
Girgin*
İnsan hayatına ve
sağlığına gösterilen hassasiyetin dinsel temelli ve saplantılı
siyasal-ideolojik söylem ve düzenlemelerden, ekonomik ve askeri kaygılardan, manipülatif
amaçlı kanunlardan öteye gitmediği toplumlarda, radyasyonlu okul gibi uygulamalar bir turnusol kâğıdı işlevi görür:
İnsan hayatını ve sağlığını korumanın ilkesel olup olmadığını açığa
çıkarıveren.
Kadını ve erkeğiyle, çocuğundan gencine ve yaşlısına
toplumun her kesiminin sağlığını koruma görevinin olduğunu ileri sürerek, alkol
ve sigara konusunda düzenlemelere girişenler, bu yaklaşımın kendileri için
ilkesel bir değerinin olmadığını bir kez daha ortaya koymaktalar.
Önceliklerini, insan hayatı ve sağlığını her koşulda koruma ilkesinin değil,
dinsel temelli saplantılı / hastalıklı / yanılsamalı siyasal-ideolojik
kabullerin belirlediğini sergilemekteler. Bunun en son ve tipik örneği; Fatih
Projesi adı altında, şatafatlı bir biçimde kamuoyuna sunulan radyasyonlu sınıflar
ve radyasyonlu okullardır. Radyasyonlu okullar, kamuoyunda ve basında Fatih Projesi adıyla bilinmekte, ne var ki adı telaffuz edilmemektedir. Buna bağlı olarak da akıllı tahta ve öğrencilere dağıtılacak olan tablet bilgisayarlar bağlamında, genellikle iktidar yandaşı kesimlere dağıtılan / dağıtılması olası rant haberleriyle gündeme gelmektedir. Ancak asıl can alıcı sorun gözardı edilmektedir. Bu sorun, ilköğretim birinci ve ikinci aşamadaki çocukların, ortaöğretimdeki gençlerin ve öğretmenlerin hayatı ve sağlığıdır. Söz konusu projenin uygulamaya geçmesiyle birlikte milyonlarca öğrenci ve yüzbinlerce öğretmen risk altına sokulacaktır. Ve bu tehlike artık kapıdadır.
Radyasyonlu okulların bu eğitim
öğretim yılıyla birlikte hızla yaygınlaştırılacağı bilinmektedir. Her sınıfta
bir akıllı tahta, en az otuz tablet bilgisayar olacaktır. Bunlar gün boyu,
okulun türüne ve aşamasına göre 40-45 dakikalık süreler halinde 5-6-7-8 ders
saati çalışacaktır. Bunun en basitinden, kısaca anlamı şudur: Sınıf ortamı
Radyo Frekans (RF) radyasyonuyla kaplanacaktır. Yani her sınıf, birer RF
radyasyonu alanına dönüşecektir.
Bu sınıflardaki
öğrenciler ise doğrudan çocuklardır. Oysa ilköğretim birinci ve ikinci
aşamadaki ve ortaöğretimdeki çocuklardan oluşacak sınıflarda RF radyasyonun
özgül soğurulma oranı (SAR) üzerine, uzun erimli hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Ne sağlık bakanlığı başta olmak üzere devletin herhangi bir bilimsel
kuruluşunun ne de uluslararası bilimsel kuruluşlardan herhangi birinin elinde
bu konuda yapılmış ve olumlu referans oluşturacak bir çalışma vardır. Milli
Eğitim Bakanlığı, hiçbir ölçüm yapılmamış, dolayısıyla ellerinde olumlu bir değer
oluşturacak herhangi bir sonuç olmamasına rağmen, öğrencileri ve öğretmenleri
RF radyasyonlu sınıflara mahkûm etmeye çalışmaktadır. Oysa böylesi bir
uygulama, tabiri caizse öğrenci ve öğretmenleri, Nazilerin Yahudileri gaz
odalarına kapatması gibi, RF radyasyonlu sınıflara kapatıp hastalanmalarını, ağır
ağır ölmelerini ya da sakat kalmalarını beklemektir.
Sıfatına statüsüne,
etkisine yetkisine bakılmaksızın, hangi hastalıklı zihnin ürünü olursa olsun, bu
kabul edilebilecek bir durum değildir. Hiçbir velinin, çocuğunun bu sınıflarda
ders görmesini isteyeceğine, öğretmen sıfatını hak eden hiçbir öğretmenin bu
uygulamayı kabul edip öğrencileri bu sınıflara zorla sokacağına ihtimal verilemez.
Elbette bunun iyi niyetli bir ifade ve temenni olduğunun da bilincindeyim.
Çünkü her ülkenin her toplumun Hitleri de Hitlercikleri de onların karşısında
“ölü yıkayıcının elindeki ölü kadar itaatkâr olmanın” erdemlerine inanan Eichmannları
da vardır. Hele hele “yalnızca yasaların gereğini”1 yaptığını, hükümetin ve üstlerinin emirlerine
uyduğunu söyleyerek kendisini savunmaya, masum göstermeye çalışacak Eichmanların
sayısı hiç de azımsanmayacak denli çoktur. Bunu anlamak ve öğrenmek için de
tarihin tozlu sayfalarında araştırma yapmaya, fazla ötelere gitmeye gerek yok.
Baktığını gören, gördüğünü anlayabilenler için 12 Eylül’e, işkencehanelerdeki
polislere, Mısır’da yaşananlara, Gezi olaylarında olup bitenlere göz ucuyla
bakmak bile yeterli, arif olanlar için…