“Gizliliğe
ve yalana ihtiyacı vardır iktidarın”[i]
Roberto
Scarpinato (Palermo Başsavcısı)
Bugünkü savunmama
başlığını veren sorun hakkında düşünmeye başladığımda, birkaç yıl önce vuku
bulmuş bir olayı hatırladım. Bir Brezilya kentinde seyahatteydim ve sokakta
yürürken ufak bir kilisenin girişinde büyük kırmızı harflerle yazılmış bir
cümle gördüm. Şöyle yazıyordu: “Dünya, zalimler ve mazlumlar olarak ikiye
ayrılır: Sen ki buraya giriyorsun, sen hangi taraftasın?”
Bu cümle, insanı kendi
kendisi ve dünya karşısında hakikate bir davetti. Nitekim, üzerine her
birimizin kendini sorgulaması ve seçim yapması gereken hakikat tam da budur:
Dünya mazlumlar –şiddete, sömürüye, manevî ve maddî sefalete maruz kalanlar–
ile zalimler, yani toplumsal adaletsizliği ve ilk baştakilerin ıstıraplarını
doğuran iktidar sistemlerinin sorumluları şeklinde ikiye ayrılır.
Bu baskının failleri
iktidar çehreleridir: adaletsizliği alenen sergileyen diktatörlerin açık
çehreleri, kamu önünde cumhuriyetin meziyetlerini pohpohlayıp özelde iktidarı
kendilerinin ve ortaklarının hesabına zenginleşme maksadıyla kullanan hayâsız
kokuşmuş siyasî yöneticilerin riya ve yalan dünyasının maskeli çehreleri. Aynı
zamanda da, ötekilere cehennemi yaşatarak kendi yeryüzü cennetlerini inşa eden
büyük bankacıların ve hiçbir şeyi dert etmeyen kapitalistlerin çehreleri.
Dolayısıyla, hakikati
düşünmek, adaletsizliğin yaratılmasında güçlülerin sorumluluğunu düşünmek
demektir ve her birimizi tavır almaya çağırır. Ya zalimlerden yana, ya
mazlumlardan yana, ya da –maalesef çoğunluğun olduğu gibi– umursamazlardan
yana, yani ötekiler için kaygı duymaksızın sadece kendi tarafını tutanlardan
yana. En büyük İtalyan siyasî filozoflarından Antonio Gramsci, vahim sağlık
durumuna rağmen faşist diktatörlük tarafından on yıl boyunca tutulduğu
hapishanede, adaletsizliğin baş suç ortakları olarak işaret ettiği umursamazlara
karşı ateşli sözler sarf etmiştir.