Sayfalar

16 Aralık 2020

“Önce Ekmekler Bozuldu”; Ya Teftiş ve Müfettişler..?

 

“Önce Ekmekler Bozuldu”; Ya Teftiş ve Müfettişler..?

Atalay Girgin*

“Önce ekmekler bozuldu” der Oktay Akbal, aynı adı taşıyan kitabında, “Önce ekmekler bozuldu!”  Ya sonra?

Peki; ekmeklerin bozulması için, onun da öncesinde, ekmeği yapan fırıncının bozulması gerekmez mi? Keza bu durum, bozulan ekmeğin satışına onay verenlerin bozulmuş olmasını da gerektirmez mi?  Peki; sorun yalnızca fırıncıdan ya da ekmeğin yapıldığı undan, buğdaydan ve denetim elemanlarından mı ibarettir? Elbette değil.

Ekmek” Kavramından Düşünsel Yolculuğa

Oktay Akbal’ın bu kısacık cümlesindeki “ekmek” sözcüğü ve kavramı öylesine anlamlı ve öylesine çağrışımlarla yüklüdür ki eğer isterseniz, bunun peşine takılıp koskoca bir insanlık tarihinin derinliklerine doğru yolculuklara çıkabilir, entelektüel açlığınızı giderebilirsiniz.

Eğer isterseniz, düşünce ve bilim tarihinin okyanusuna dalıp onun köşe bucak koylarında kulaçlar atarak arınabilir, zihinsel olarak beslenebilir ve hatta düşünsel ufuk genişliği kazanarak, sorup sorgulayarak, var olanı yeniden anlamlandırmaya girişebilirsiniz. Hatta kabullerinizi bile değiştirebilirsiniz.  

Eğer isterseniz, “Peki; önce ekmekler bozulduysa sonrasında ne oldu?” diye sorabilir ve ardı sıra yaşanan toplumsal gerçekliği, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, vb boyutlarıyla birlikte ve olabildiğince bütünsel anlamda ele alıp sormaya, sorgulamaya, eleştirel bir biçimde değerlendirmeye yeltenebilirsiniz.

Ve eğer bunu yaparsanız, toplumsal ve kültürel çürümenin tüm kurumlara sirayet ettiğini görürsünüz. Ve bunun, kendini yeniden yeniden üreterek yarattığı ve her geçen gün sizi de kuşatan bir ilişkiler ağının çarpıcı sonuçlarıyla karşılaşırsınız. İşte o zaman, meselenin yalnızca ekmeklerin bozulmasından ibaret olmadığını kavrarsınız. Ne yazık ki yaşanan bir an önce kesilip atılması gereken tam bir toplumsal ve kültürel kangren durumudur. Acilen yapılması gereken de bellidir aslında…

“Ekmek” Yalnızca Ekmek Değildir

Bu “Eğer isterseniz…”leri, ilgi alanınıza ve yaptığınız işe, bulunduğunuz kuruma göre dilediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz efendim. Ya da “Yahu niye bu kadar uzatıyorsunuz ki altı da üstü de bir ekmek işte!” diyerek, “ekmek” sözcüğü ve kavramını salt yeme-içmeye indirgeyebilir ve yukarıdaki satırların da başlıkla hiçbir ilgisi olmadığını düşünebilirsiniz.

Tercih sizindir elbette! Boşuna, “Her tercih bir vazgeçiştir”, denmemiştir ya… Dilediğinizden vazgeçebilirsiniz. Ya da nelerden vazgeçmiş olduğunuzu bile düşünüp anlamadan, gökyüzünün kuyunun ağzı kadar olduğunu sandığınız bir kuyunun dibinde ömrünüzü tamamlayabilirsiniz. Karar sizindir!

Ekmekler Bozulmuşsa Gerisi Çürümüştür

Ancak, Oktay Akbal’ın “Önce ekmekler bozuldu” sözünü, MEB bağlamında ele alıp, örneğin; “Önce eğitim bozuldu”, “Önce öğretmenler bozuldu”, “Önce müfettişler bozuldu” ya da “Önce teftiş bozuldu” biçiminde ifade etmeye başladığınızda başlıkla olan ilişki apaçık ortaya çıkar.

Hangi cümleyi alırsanız alın, öncesi, sonrası ve şimdisi vardır sizi bekleyen… Ve sırada her biri bir diğerini üreten, sordukça çoğalan yeni sorular… Yeter ki sorun! Yeter ki düşünsel yolculuğu bırakmayın! Ve elbette bir de yaşanan gerçeklik vardır. Dahası o gerçekliğe dair, bir yanda üretilen yanılsamalar, diğer yanda o yanılsamaların kesif sis bulutunun ardında, kavranılmayı bekleyen hakikat…

Oysa gerçekliğin hakikati anda değerlidir. Anda değerini bulmayan hakikat hükümsüzdür. Çünkü an geçer, gerçeklik değişir. Değişen gerçeklikle birlikte hakikat de değişir. Bundan dolayıdır ki zamanını, mekânını ve nesnesini yitirmiş bir hakikat, varlığın dününe aittir; dünde kalmıştır. Ve artık o hakikat, gök kubbede bir hoş seda bile değildir. Hakikatin bir hoş seda bile olamadığı yerde hükmü meri olan ise yalnızca yalanlar ve gerçekliğe dair üretilen yanılsamalardır.

Eğitim Sistemi Bunun Parçasıdır

Bilin ki bir yerlerde birileri ya da bir şeyler, mübalağa ve mugalatayla sarıp sarmalanarak, destan ya da efsane diye pazarlanıyorsa, orada o şeyin gerçekliğine dair kıyıda köşede kalmış hakikat kırıntıları bile süpürülmektedir. Ve gerçekliğin hakikatinin üzerine yalanlar ve yanılsamalarla ilmek ilmek örülmüş kapkaranlık bir şal örtülmektedir.

Ve ne yazık ki eğitim sistemi de bu sürecin en önemli araçlarından biridir. Çünkü böylesi bir düzenin muktedirleri eğitim alanını asla boş bırakmazlar. Eğer boş bırakırlarsa ve kültürel çürümeye ayak uydurmayan, hatta buna karşı çıkan nesillerin yetiştiği bir kurum olarak varlığını sürdürmesine seyirci kalırlarsa kendi bindikleri dalı kesmiş olurlar. Bir nevi kendi mezar kazıcılarının yetişmesine göz yummuş olurlar.

Peki; bunu yaparlar mı? Yani, kendi mezar kazıcılarını yetiştirecek bir eğitim sisteminin işlemesine izin verirler mi? Elbette hayır! Peki; ne yaparlar? Siz bunları düşüne durun! Ben de bu sorulardan hareketle Türkiye’ye, Türkiye’de eğitim gerçekliğine, mülakat ehli mahir müfettişlere ve bazı örneklere döneyim efendim.

Türkiye’de Eğitim İktidarların Oyun Alanıdır1

İktidarların eğitim alanındaki oyunlarının, yardımcı oyuncuları, figüranları ve oyunculara sufle veren suflörleri, danışmanları vardır elbette. Bunların gizlisi saklısı yoktur. Her biri adıyla sanıyla ortalıkta arz-ı endam eylemektedir. Ve bu alandaki oyunların ana sahnesi MEB’dir. Hem de merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına dek…

Ancak bunlar içinde iki birim öne çıkar. Bunlardan biri Personel Genel Müdürlüğü’dür. Diğeri ise başlığımızla bağlantılı olan Teftiş Kurulu Başkanlığı’dır. Rantsız oyunun tadı mı olur? Bir de bunları birbirine bağlayan rant çarkı ve rant çeteleri vardır elbette…

Sayıştay’ın tespit ettiği ama bir türlü bulamadığı “MEB’in 640 milyon Eurosu nerede?”  sorusu neden hâlâ yanıtsız sanıyorsunuz ki… Elbette bu, açığa çıkmış küçük bir ayrıntıdır MEB’deki rant çarkı açısından… Bir de bunların yanına geçtiğimiz yıllarda uygulamaya konan mülakat sistemini ekleyin.

Mülakatın Temel İşlevi

Mülakat deyip geçmeyin! Çünkü bu uygulama, toplumsal çözülme ve kültürel çürüme sarmalında savrulan ve çöken bir sistemin, özellikle eğitim alanında en azından her personeli kontrol etme isteğinin göstergesidir. Keza yıllardır teşkilatta görev yapan müfettişleri bile mülakattan geçirmek ve tabiri caizse bir kavun misali dibini koklayarak, sağını solunu mıncırarak Bakanlık müfettişliğine alıp almamaya karar vermek de bunun delaletidir. 

Peki; tüm bunlar, Personel Genel Müdürlüğü ve Teftiş Kurulu’nca, eğitim sistemini çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına uygun hale getirmek için mi yapılmaktadır? Yoksa ahlaki değer erozyonuyla kendini gösteren kültürel çürümenin, yozlaşmanın önüne geçmek için mi…? Ya da yalanın talanın hüküm sürmediği, yolsuzluk, hırsızlık ve soygunun ortadan kaldırıldığı ve bu eylem ve işlemleri yapanların yargılanıp cezalandırıldığı yeni bir toplumsal düzen yaratmak için mi yapılmaktadır? Dahası bu tür eylem ve işlemlere karışan personelin ayıklanıp bertaraf edilmesi için mi?

Yanıtı olan var mı? “Evet” mi diyorsunuz, “Hayır” mı? Yoksa “Bilmiyorum! Fikrim yok!” ya da “Yorum yok!” mu diyorsunuz? Düşünün! Lakin sizin yanıtınız ne olursa olsun! Ben birkaç örnekle devam edeyim efendim.

İşte Size Birkaç Örnek ve Birkaç Soru

Eğer yukarıdaki soruların yanıtları “Evet” olsaydı; sizce Teftiş Kurulu Başkanı Atıf Ala, yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma operasyonunda gözaltına alınıp adli kontrol şartıyla salıverilen ve görevden uzaklaştırılmış birini, aynı koşullara tabi olan diğerlerinden ayırmak ve göreve başlatma yolunu açmak için düzenlenmiş bir raporun altına imza atar mıydı? Hem de bakan adına, yani Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk adına…

Keza eğer yukarıdaki soruların yanıtı “Evet” olsaydı; aynı Teftiş Kurulu Başkanı Atıf Ala, bir yolsuzluk dosyasındaki kişiyi bir biçimde kurtarmak ya da aklamak için  “Münferit”tir hükmü taşıyan bir rapora imza atar ya da onay verir miydi? Elbette yine bakan adına…

Öte yandan; eğer yukarıdaki soruların yanıtı “Evet” olsaydı; Teftiş Kurulu’nun mülakat ehli ve mahir Bakanlık müfettişleri, esas olarak mobbing iddiasıyla başlayan İstanbul BİLSEM soruşturmasında, İl Maarif Müfettişlerince teklif edilmiş idari ve disiplin cezalarını bertaraf edip, adli suç duyurusu önerisini rafa kaldırabilir miydi? Hatta bu dosyanın müfettişlerine ceza teklifinde bulunabilir miydi?

Bak şimdi merak ettim. Çünkü İstanbul BİLSEM Müdiresi Hülya Özyürek, soruşturmayı yürüten İl Maarif Müfettişlerince tespit edilen ve ifade edilen, hakkındaki iddialara ilişkin şöyle demişti: Bakanlık müfettişlerince çürütülmüştür.

Sahi, şu Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın mülakat ehli ve mahir müfettişleri, acaba, İl Maarif Müfettişlerince tespit edilen ve hem disiplin cezası, hem idari tedbir, hem de adli suç duyurusu tekliflerine konu olan iddiaları nasıl çürüttüler?  Bir Bakanlık müfettişinin dediğine göre; hem de soruşturma dosyası mobbing iddiasıyla açılmış olmasına rağmen, şikâyet dilekçesi sahibi bir tek kişiyi bile dinlemeden bunu nasıl başardılar acaba?

Galiba durduk yere mülakat ehli olmamışlar! Onları seçenlerin bir bildikleri varmış demek ki… Boşuna seçmemiş malum seçiciler…

Neyse efendim… Başlıkta demiştik ki “Önce ekmekler bozuldu”; ya teftiş ve müfettişler…?  Yanıt herkesçe malum işte… Bir de bu malumu ben mi ilan edeyim? Yoksa siz mi söylersiniz birilerine…?

Yine iş başa düştü galiba: Ekmeklerin bozulduğu yerde ne teftiş kalır bozulmadık ne de müfettiş… Zaten müfettiş bozulmamışsa teftiş nasıl bozulabilir ki…?

****

NOT: “Müfettiş ve müfettişler” sözümden dolayı bütün müfettişler alınmasın lütfen! Çünkü hâlâ bu yazıları yazabiliyor ve hâlâ bu yazılardaki bazı bilgilere yer verebiliyorsak, bunların hepsi, her şeye rağmen hâlâ ahlâki değerlerini koruyan, hâlâ vicdanının sesine kulak veren o namuslu, o dürüst müfettişler sayesindedir. İyi ki varlar… Ve iyi ki hâlâ çözülene ve çürüyene teslim olmadılar.



* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

1Eğitim İktidarların Oyun Alanıdır” yazısı İçin: http://atalaygirgin.blogspot.com/2018/11/turkiyede-egitim-iktidarlarn-oyun-alandr.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder