MEB
ve Eğitime Atılan “Domuzbağı”
Atalay
Girgin*
İsmail Saymaz “Dersimiz Domuzbağı” demişti. Diyarbakır eğitim camiasına ilişkin birçok kişinin malumu olan bilgi ve iddiaları dile getirirken... Keşke “Domuzbağı” yalnızca bir tek dersten ibaret olsaydı. MEB ve eğitime atılan “Domuzbağı”nın yanında bir tek ders nedir ki…
“Domuzbağı”nın Bir Ucunda Rant
Diğerinde Kadrolaşma Vardır
MEB
ve eğitimin içler acısı hali, öğretmeninden veli ve öğrencisine dek, birçok
kişinin malumudur. Keza MEB’deki rant ve koltuk kavgasına tutuşmuş çetelerin
neler yaptıkları da… Bir ‘Vali’nin yazdığı iddia edilen “MEB’de Büyük
Operasyon”u ve “Adım Adım Ziya Selçuk Operasyonu”nu anımsayın!
Bu
çetelerin, ranta el koyma, koltuk ve kadrolaşma sürecinde çıkarları çatışmaya
başladığında, birbirlerine karşı ne denli çirkefleşebildikleri ve birbirlerinin
kirli çamaşırlarını ortalığa sermekte zerre tereddüt etmedikleri de ilgililerin
malumudur.
Ama ne hikmetse, bu çeteler, karşılıklı restleşirken bile çıkarları kesiştiğinde işbirliği yapmaktan ve dayanışmadan asla imtina etmezler. Çünkü hepsi aynı bataklıkta kulaç atıp aynı bataklıktan beslenirler.
MEB’in
merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına kadar icraatta bulunan bu koltuk ve
rant çetelerinin, eğitim çalışanları arasında örgütlü büyük iki sendikanın bazı
sendikacılarıyla ve üyeleriyle olduğu kadar, bunlara yakın olan siyasi
partiler, cemaatler ve irili ufaklı vakıflarla da girift ilişkileri vardır. En
umulmadık sorunlarda da birbirleriyle kesişme noktaları…
İsmail Saymaz’n Yazdığı Yerel Bir
Örnekti Ama…
Anımsayacaksınız!
İsmail Saymaz, Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde girişte söz ettiğim “Dersimiz
Domuzbağı” başlıklı yazıyı kaleme aldı.
Bu
yazının ardından Eğitim Bir Sen (EBS) Genel Merkez yöneticileri ve Diyarbakır
EBS yetkilileri, sanki suçüstü yakalanmış ya da uyurken kuyruğuna basılıvermiş
bir kedi gibi, can havliyle ve infial halinde ayağa kalktı. Sosyal Medya
üzerinden birbiri ardına yaptıkları açıklamalarla İsmail Saymaz hakkında suç
duyurusunda bulunduklarını beyan ettiler.
Oysa
İsmail Saymaz’ın yazdıkları, Diyarbakır eğitim camiasında ve en yetkili mülki
idare katı ve onun birimlerinde bilinmeyen, konuşulmayan bilgi ve iddialar
değildi. Çünkü yereldeki atamaların oluru ve onayını veren onlardı. Saymaz’ın
yaptığı yereldeki bu bilgi ve iddiaları Türkiye kamuoyuna duyurmaktan ibaretti.
Dahası MEB ve eğitime atılan “Domuzbağı”na ilişkin tekil ve yerel bir örnekti.
Öte
yandan, eğitim camiası içinde, Hizbullah’ın ve sonrasında kurulan HÜDA-PAR’ın eylemlerine
sempati duyan, bu örgütlerin savunduğu dinsel temelli saplantılı ve yanılsamalı
siyasal-ideolojik görüşleri savunan, bu anlayışa yakın olan öğretmen ve yöneticilerin
var olduğu da sır değildi.
Keza
bu suç olmadığı gibi, bunu savunan öğretmenlerin de kendilerine yakın buldukları
ya da bir biçimde ilişkilendikleri eğitim sendikalarından herhangi birine üye
oldukları da bilinmekteydi. Ve bunda da bir sorun yoktu. Bu örgütlerin
eylemlerine sempati duyan, onların siyasi-ideolojik görüşlerini savunan
öğretmenlerden birçoğunun üye olduğu ya da üye olmayı tercih ettiği sendika, EBS, yani Eğitim Bir Sen’di.
Bunun
yanı sıra, bir kurumda çalışan kişilerin de gerekli nitelikleri taşımaları
koşuluyla, o kurumların değişik birimlerinde, belirli makamlara gelmesi ya da
getirilmesinden daha normal ne olabilirdi ki… Yani bu da bir sorun değildi.
O
halde EBS Genel Merkez yöneticilerini ve Diyarbakır EBS temsilcilerini, bir
anda ayaklandıran, celallendiren ve suç duyurusunda bulunmaya sevk eden neydi
ki…
Çetelerin Adresi MEB Merkez
Teşkilatı
İsmail
Saymaz’ın işin yereldeki kadrolaşma ve rant ilişkisine değindiği “Dersimiz Domuzbağı” yazısıyla farkında olmadan işaret ettiği, aslında MEB merkez
teşkilatıdır. Tabir-i caizse MEB’in ve eğitimin üzerine çökmüş olan seksen bir
ayaklı “domuz”un yalnızca bir ayağıdır. Çünkü MEB’deki hiçbir kadrolaşma,
merkez teşkilatından bağımsız olarak ve onun onayı olmadan gerçekleşmez.
Velhasıl
81 ayaklı “domuz”un beyni ve ana gövdesi MEB’dedir. Yani çetelerin rant ve koltuk kavgasına sahne
olan MEB… Yani çetelerin rant ve koltuk kavgasını bildikleri halde, burada
örgütlü iki büyük sendika yöneticilerinin bunlara ilişkin ağızlarını açıp bir tek
kelime bile etmedikleri MEB…
Bu
işin, kadrolaşma açısından MEB’deki önemli ayaklarından birisi Personel Genel
Müdürlüğü, diğeri ise Teftiş Kurulu Başkanlığı’dır. Bilin bakalım! Bunların
başkanları, etkili ve yetkili konumdaki yöneticileri, hangi sendikanın
kontrolündeki “arpalık” olarak nitelenen kuruluşların yönetim kurulu
üyeliğinden maaş almaktadır?
Yanıtı
olan var mı?
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı
Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
Yazınıza tamamen katılıyorum da karşıt görüşlü sendika ve yönetim anlayışı iktidar olsa bir şey değişirmi?Özgür ve eleştirel düşünce gelişmeden ister dindar ister seküler dünya görüşü hakim olsun iki taraf da dayatmacı ve baskıcı bir şekle bürünüyor.Sorun görmek çözüm üretmekten daha kolay olduğundan yorum da kolay oluyor.Hoş bu ortamda muhalif olmak da cesaret istiyor.Bu cesaretinizden dolayı tebrikler.Sizden ricam karşıt dünya görüşünün iktidar olduğu bir turkiyeyi hayal etmeniz.Bence manzara şekilsel olarak değil ama kavramsal olarak aynı kalacak.Sağlıcakla..
YanıtlaSil