Ziya
Selçuk Açıkla! Kim Yalan Söylüyor?
Atalay
Girgin*
Biliyorum! Toplumsal çözülme ve kendini ahlâki değer erozyonu ve yozlaşmayla dışa vuran kültürel çürümenin egemen olduğu toplumlarda, hırsızlık, yolsuzluk, hele de “yalan” vaka-i adliyeden bile sayılmaz. Ekmek gibi, su gibi, nefes alıp vermek için her an ihtiyaç duyulan hava gibi, yaşamın ayrılmaz ve olağan bir parçasına dönüşür.
Ve
öyle kanıksanır ki… Böylesi toplumlarda yalan söyleyeni değil, yalan
söylemeyeni ayıplarlar. Çalanı değil, çalmayanı döverler. Ve en büyük yalanı,
hem de arsızca söyleyeni el üstünde tutarlar. En çok çalanı da başa taç
yaparlar. Hele de yalan söylerken bir de “Allah’ın izni ve inayetiyle sizi
nasıl kandırdım ama…” dercesine ebleh ebleh sırıtıyorsa, onu ne yere koyabilirler
ne de göğe…
Tam
bir aymazlıkla; adlarının önünde taşıdıkları kocaman sıfatlardan, çocuklarından,
konu komşudan bile zerre utanmayan torun torba sahibi kelli felli erkekler ve
kadınlar, o büyük yalanlara eşlik eden ebleh bir gülüşün ardında vecd içinde
secdeye dururlar. İlineğin ilineği olmakta ve ilinekleşmekte sınır tanımayan bilcümle
çemiş ise avuçları patlarcasına, kendilerinden geçercesine alkışlar babam
alkışlar…
Alkışladıkça
insanlıktan ne denli uzaklaştıklarını bile düşünmeyenler huşu içinde sürüye
katılır. Bir de yaptıkları bir marifetmişçesine, “Sürüden ayrılanı kurt kapar”
derler.
Oysa sürünün de sürüye katılanın da kaçınılmaz sonu mezbahadır. Elbette kısa zamanda ayılıp mezbahanın kapısına erişmeden önce sürüden ayrılmayı başaramazlarsa… Allah’ın takdiri işte! Sürü için mezbaha mukadderattır artık! Ötesi ise ya yününden, ya sütünden ya canından ya da her şeyinden olmaktır.