Grev
Yapan Öğretmeni “İşten Atın!” Çağrısı
Atalay
Girgin*
Ne bir çemişin kaleminden dökülen “İşten atın!” çağrısı sürprizdi ne de bu çağrının zamanlaması… Hele de içerisinde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar dikkate alındığında… Hele de hayat pahalılığı, yüksek enflasyon ve işsizlik koşullarında, toplumun büyük bir çoğunluğu yoksulluk sınırının altında yaşarken ve önemli bir kısmı da açlık sınırının altına demir atmışken…
Hele
de öğretmenler açlık sınırına yaklaştıkça “GEÇİNEMİYORUZ” derken, bu çığlığa
kulaklarını tıkayan ‘HOLDİNG’leş(tiril)miş yandaş, yancı ve yanaşma ‘sendika’cı(k)lara
mensup biri(leri)nin, “Geçinemiyoruz da ne demek?”; “Geçinmek de neymiş?”
dercesine, dört elle hamasete sarılıp “Biz “Ekmek Kavgası”nın önüne “Türkiye
Sevdası”nı koyduk” diyerek, bu sesi
bastırmaya çalıştığı koşullarda…
Kendisine
öğretmen ve eğitim ‘sendika’cısı denilen, ama maaşlarını dahi açıklayamayan bazı
“kapitalsiz kapitalistler” bile böyle davranırken, diğerleri neler yapmazdı ki…
Hele bir fırsatını bulsunlar… Tez zamanda maharetlerini gösterirlerdi. Kimi
para-militer bir unsura dönüşürdü, kimi grev kırıcıya, kimi hedef gösteren,
toplumu kamplaştıran ve düşmanlaştıran bir provokatöre…
Kimi öğretmenlerin ÖMK ve sınava karşı çıkışlarını fırsat bilip “boş öğretmen” diyerek sahne alırdı. Aslında kin kustuğu ve hem aşağılamak hem de düşmanlaştırmak istedikleri kendi meşrebine aykırı olanlardı, ama arada kaynadı, gitti. Kimi de “Öğretmenler geçinemiyor” sözüne, “geçinemiyorlarsa, istifa etsinler”, hatta “ülkeyi terk etsin”ler diyerek karşılık verirdi. Ve ne gariptir ki ikisi de Akit güruhunun kalemşorlarındandı. Adlarını bile anmaya değmez… Tıpkı grev yapan öğretmenleri “İşten Atın” diyen çemiş gibi…
Bulunan Fırsat: Öğretmenler Grevi
İşte
öğretmenlerin, 13 eğitim sendikasının aldığı karar uyarınca, 2 Kasımda iş
bırakacak olmaları da düzenin efendilerine hizmet için yarışan “kapitalsiz
kapitalistler”1 için maharetlerini
sergileyecekleri bulunmaz bir fırsattı.
Ve
koltuğa oturtulup eline kalem tutuşturulan “kapitalsiz kapitalistler”den biri,
tipik bir örnek olarak, bu fırsatı değerlendirdi. Hem de hiç zaman yitirmeden,
dahası zerre utanmadan “Sendikalarının
yaptığı açıklamalara göre kariyer yükselme sınavlarının kaldırılmasını talep
eden öğretmenler sınavlar iptal olmazsa iş bırakacaklarını açıkladılar. İşte
tam fırsat, işi bırakanlara mesleklerini bıraktırın, atanamayan binlerce genci
derhal atayın.” diyerek fırladı sahneye.
Lakin
öğretmenlerin “GEÇİNEMİYORUZ” deyişlerinden, onların yoksulluk sınırından açlık
sınırına doğru hızla düşüşlerinden ise hiç mi hiç söz etmedi. “Eşit İşe Eşit
Ücret” isteyişlerinden, “Unvan Değil, Tüm Öğretmenlere Maaş Artışı” deyişlerinden
de… Haklar ve hak mücadelesi de umurunda değildi.
Derdi
ve amacı belliydi. O kendini insanın insanı sömürüsüne dayanan kapitalist sömürü
düzeninin hizmetine koşmuş, “ideolojik esir”e dönüşmüş ve “gönüllü kulluk”la
taçlanmış her “kapitalsiz kapitalist” gibi kendi alanında işini yapıyordu. Ve “Tam
fırsat”ı diye sesleniyordu düzenin efendilerine: “Tam fırsat”ı… Sanki “Ne olur!
Sakın kaçırmayın bu fırsatı! Bu fırsat bir daha ele avuca gelmez” dercesine...
Ve diyordu ki “işi bırakanlara mesleklerini bıraktırın!” Yani “grev yapan
öğretmeni işten atın!” Elbette bununla yetinmiyor ve “atanamayan binlerce genci
derhal atayın!” diyerek devam ediyordu. Kendi aklınca atan(a)mayanların
atanmamasının nedeni mevcut öğretmenlermiş gibi, milyonlarca işsize ve
işsizliğin asıl nedenlerine değinmeden ve asıl önemlisi de düzene ve onun efendilerine
hiç toz kondurmadan, birini diğerine hedef haline getiriyordu. Bu sözleri hem birilerine
hizmette sınır tanımayışa hem de dönemin toplumsal koşullarına uygundu! Peki;
ya insan oluşa, insanlıktan nasibini almış oluşa uygun muydu? Elbette yanıt
sizindir artık!
Ne Öğretmen Olana Yakışır Ne…
Toplumsal
koşullar ne olursa olsun… Çözülene ve çürüyene teslim olmak, ne büyük harfle
yazılan “ÖĞRETMEN”e yakışır ne de herhangi bir insana…
Lakin
bilinçli ya da bilinçsizce yalana ve yanılsamalara dayalı bilgileri hakikat
belleyenler ortalıkta pervasızca arz-ı endam eyledikçe ve en tepeden en aşağıya
dek çözülen, çürüyen toplumsal gerçekliğin hükmü galebe çaldıkça kimin, neye ve
nereye kadar teslim olup olmayacağı flulaşır.
Hele
de bu durum, toplumsal çözülme ve kültürel-ahlaki çürümenin girdabında
yaşanıyorsa, yasamadan yargı ve yürütmeye, dinden siyaset ve eğitime dek, bir
toplumun tüm toplumsal kurumlarının yerle yeksan edildiği koşullara denk
düşüyorsa...
Ve
aynı zamanda buna, toplumun orta ve küçük mülk sahibi kesimlerinin sınıf atlama
umutlarına ve özlemlerine dayalı yanılsamalarının her geçen gün tükenişi eşlik
ediyorsa; ve bu kesimler hızla yoksulluk sınırından açlık sınırına doğru
sürüklenirken gelecek kaygısının pençesine düşüyorsa, neyin ne olduğu da kimin
nereye doğru savrulup savrulmayacağı da iyice flulaşır. Ve bir karabasana
dönüşür. Çünkü gelecek kaygısı, tek tek
bireyleri aşıp, toplumun her kesiminden insanın da sorunu haline geldikçe
genelleşir ve toplumsallaşır.
“Toplumsal Kültürel Ayakkabıları
Vur”dukça…
Hangi
nedenle olursa olsun, gelecek kaygısı insanı pençesine aldıkça ve bunalım
koşullarında toplumsal olarak genelleştikçe, Sorokin’in deyişiyle daha çok
insanın “toplumsal kültürel ayakkabıları vurmaya başlar”. Kimileri tıpkı Sedat
Peker gibi, düzenin siyasal ve ideolojik bilinç sınırlarını aşmayan yol ve
yöntemlere başvurur, düzen içi muhalefetin bir parçası olur. Kimileri düzenin
efendilerinin ayaklarının dibine serilmeyi seçer.
Toplumun
sınıf atlama özlemlerini hızla yitiren orta ve küçük mülk sahibi kesimleri ise
panik halinde arayışa yönelip savrulmaya başlar. Sorunun da çözümünün de
toplumsal olduğunu kavrayamayan tüm kesimler, bireysel ya da grupsal çözüm
arayışı peşinde kültürel ve ahlaki çürüme bataklığında umarsızca kulaç atar.
Tıpkı “GEÇİNEMİYORUZ” diyen memur ‘öğretmen’lerin, kendileri dışındaki
geçinemeyen, açlık sınırının altında, işsizlik ve hayat pahalığı sarmalında
yaşayanları da kuşatacak bir söyleme, bir yol ve yönteme yönel(e)meyişi gibi…
İşte
bir toplumun, tam da bu koşullar içinde, her zamankinden daha çok ihtiyacı olan
şeydir, büyük harfle yazılan “ÖĞRETMEN”. Çünkü büyük harfle yazılan “ÖĞRETMEN”, nerede
bulunursa bulunsun, hangi koşullar altında olursa olsun, düşünüşü, söyleyişi ve
eyleyişiyle liderdir/önderdir. Ne kültürel ve ahlaki çürümeye teslim olur, ne
boyun eğer birilerine… Doğruya “doğru”, yanlışa “yanlış”, yalana “yalan” demeyi
bildiği kadar, yalancıya “yalancı”, hırsıza “hırsız” demeyi de bilir.
Ne
yazık ki günümüzde, her okulunda ortalama birer “ÖĞRETMENİ” bile kalmamıştır bu
toplumun. Eğer bu toplumun, her okulunda yoksulluk-yolsuzluk, hayat pahlılığı
ve işsizlikle örülen, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve adaletsizlikle vücut
bulan toplumsal gerçekliğini nedenleri ve sorumlularıyla birlikte anlatabilen
birer “ÖĞRETMEN”i olsaydı, bambaşka sabahlara uyanırdı herkes.
Ama
yok! Kalanların ise sayıları hızla azalmaktadır. Eğer hala umut var
denebiliyorsa, bilin ki bu yine de büyük harfle yazılan az sayıdaki “ÖĞRETMEN”in
de katkısıyla ve onların da yüzü suyu hürmetinedir.
Bundan
dolayıdır ki “işi bırakanı işten atın”, “geçinemeyen ülkeyi terk etsin”
diyenlere ve öğretmenlerin “GEÇİNEMİYORUZ” çığlığını, “biz “Ekmek Kavgası”nın
önüne “Türkiye Sevdası”nı koyduk” diyerek hamasetle bastırmaya çalışan sözüm
ona sendikacı geçinen çemişlere ve efendilerine hizmette sınır tanımayan her
soydan ve boydan tüm “kapitalsiz kapitalistler”e inat, herkes “ÖĞRETMEN”e sahip
çıkmalıdır. Çünkü onlar ne kadar cılız olsa da hâlâ umut ışığını canlı
tutanlardır.
Ve eğer gerçekleşebilirse, 2 Kasım grevi de (tüm grev kırıcı ‘sendika’cı(k)lara ve onların ‘üye’ciklerine inat) bu ışığın parladığı anlardan biri olacak ve Türkiye tarihinin en büyük öğretmen eylemi olarak tarihe geçecektir.
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Güncel ve Düşünsel; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 “Kapitalsiz Kapitalistler” sözü hem
Harun Karadeniz’e aittir hem de onun kitabının adıdır. Eğer bulursanız mutlaka
okuyun. Şu “Kapitalsiz Kapitalistler”in
ne menem bir şey olduğunu anlamak için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder