MEB’de
Taciz ve Tecavüz…
Atalay
Girgin*
Birçok kurumda olduğu gibi, MEB’de de toplumsal çözülme ve kültürel çürümenin her türden olumsuz tezahürünü içselleştirmiş bir anlayış egemendir. Yıllar içinde kökleşen ve bünyeyi saran bu anlayış, hangi cenahtan olursa olsun birçok kişiyi sarmalına alıp kendisine eklemleyerek başat hale gelmiştir.
Bundan
dolayıdır ki bu anlayış mensupları için, MEB’de taciz ve tecavüz (eğer olay
basının ve kamuoyunun gündemine düşmemişse) vaka-i adliyeden bile sayılmaz. Savcılar
olayı duyar duymaz kendiliğinden harekete geçmedikleri sürece, sorun kolay
kolay adliyeye yansıtılmaz. Yani, istisnalar hariç, “kol kırılır yen içinde
kalır” mantığı işler.
Şikâyetçi,
sorunu yargıya taşımadığı sürece sorun ya idari soruşturma sürecinde kapatılır
ya da teklif edilen cezaların disiplin kurullarında bir alt dereceye düşürülmesiyle
hitama erdirilir. Hele de adına taciz denilen cinsel istismarın ya da tecavüzün
faili amirler-yöneticiler katına ve malum çevreye mensupsa…
Öte
yandan, cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarında, “görevi suistimal eden”;
buna göz yuman ya da bilinçli bir biçimde, olayın faili olan amirlerini korumak
için gerçeğe aykırı beyanda bulunan, yani yalan söyleyenler hakkında ise bu yalanları
açığa çıktığında bile herhangi bir işlem yapılmaz. Hatta bunlar ödüllendirilircesine
kariyer basamaklarında yükselirler. Daha doğrusu yükseltilirler.
Tacizciyi Müdür Olarak Atayanlar
Verdikleri kararlar ve yaptıkları atamalarla öğrencilerin cinsel taciz ve tecavüzlerine yol açan, zemin hazırlayan yöneticilere ilişkin, üst makamlarca kendiliğinden bir inceleme ve soruşturma gerçekleştirilmez. Bilmezlikten, görmezlikten gelinir. Örneğin; cinsel tacizden ceza almış, hatta hakkında cinsel tacizden adli hüküm verilmiş kişileri bile idareciliğe atadıkları bilindiği halde bunlara ilişkin işlem yapılmaz. Ki bunlardan biri hâlâ MEB’de Daire Başkanlığı koltuğunda oturmaktadır.
“Terörist” Sözü Hakaret Değildir!
Her
şeyi göze alarak, sorunu ısrarla dile getirdiğinizde ise görevlendirilen birçok
müfettiş ekibi, doğru dürüst bir inceleme yapmak yerine, o yöneticileri
aklamaya dönük ifadelerle bezeli raporlar döşenir. Öyle ki söyleyen Milli
Eğitim Müdürü olunca, öğretmene “terörist demek hakaret değildir” diye
yazarlar.
Sonuçta
bu sorunların peşine düşen öğretmenlerin işi rast gitmez ve “hizmetin gereği”
denilerek bambaşka il ve ilçelere gönderilirler1.
Hem memleketin başka yerlerini de gezip görsünler hem de birkaç yıl idare
mahkemesi kapılarında ‘hak hukuk’ öğrensinler, ‘akıllanıp uslansınlar’ diye!
Savunmadan Bile Ceza Verilir
Eğer
hala uslanmamış olurlarsa, savunmasından bile soruşturma açıp cezalandırırlar.
“Terörist” ithamını hakaret kabul etmeyen müfettişler, bu kez adressiz bir
“zerzevat” sözünü hakaret hanesine yazarlar. Velhasıl üst amir ve
bürokratlarından birçok müfettişine dek MEB’de işler böyle yürür.
Ancak
hiç kimse unutmasın ki taciz ve tecavüz vakaları, idari olarak kapatılsa bile
kolay kolay unutulmaz! Ölmedikleri sürece, olaya doğrudan ya da dolaylı olarak
katılan, failleri korumak için gerçeğe aykırı beyanlarda bulunan, görevini
suistimal ederek küçücük çocukların, öğrencilerin taciz ve tecavüze uğramasına
neden olanların peşini bırakmaz birileri. Bir gölge gibi takip eder bunları.
Ne
denli unutturmak isterlerse istesinler, yıllar geçse de en umulmadık anda
birileri çıkar ve mağdurların sesi oluverir. Tıpkı; Karaman’da Ensar Vakfı ve
KAİMDER ev ve yurtlarında yaşanan skandalda olduğu gibi…
İşte O Seslerden Biri
Son
zamanlarda o seslerden biri CHP Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya oldu. Olayın
üzerinden beş yıl geçmesine rağmen, yaşanan cinsel istismarı ve görevi
suistimal eden sorumluları yeniden gündeme getirdi. Kamuoyuna yeniden
anımsattı.
Milli
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a yönelttiği yazılı soru önergesinin öncesinde TBMM’de
yaptığı basın açıklamasında “Karaman’da 2016
yılında, Ensar Vakfı ve Karaman İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği (KAİMDER)
evlerinde yaşları 8 ile 10 arasında 45 erkek öğrencinin cinsel istismara uğraması hafızalarımızdaki tazeliğini
koruyor” dedi.
Ve ardı sıra, “Peki, istismarları gerçekleştirenlere ve görevi suistimal ederek çocuklarımıza istismar zemini hazırlayan sorumlulara ne oldu? Şimdi nerede, ne yapıyorlar?” sorularını yönelten Yıldırım Kaya, bu soruları şöyle yanıtladı: “Yaptığımız araştırmalar sonucu tecavüzcü “öğretmenle” yurtlarda fotoğraflar çektiren, Karaman İl Milli Eğitim Müdürü Asım Sultanoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Müşavirliğine atanmış.”
Sözlerini
“Görevini hakkıyla yapmış (!) Hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor!”
diyerek kinayeli bir biçimde sürdüren Yıldırım Kaya, “O dönem bu yurtların denetlenmesinden sorumlu olan Karaman Özel Öğretim
Kurumları Şube Müdürü Ahmet Bayır”ın da “bugün Ankara Milli Eğitim Şube
Müdürlüğü görevini yürüt”mekte olduğunu belirtti.
CHP Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya, “Görevlerini suistimal
ederek 45 çocuğumuzun taciz ve tecavüze maruz kalmasına göz yuman kamu
görevlilerine” ilişkin yapılan bu atamaların “ödüllendirme gibi
görevlendirmeler” olduğunu dile getirdi.
*****
Elbette bunlar, Karaman’dan taşıp basına yansıyan, yargıya
intikal eden ve kamuoyuna mal olmuş bir olaya ilişkindi. Ve duyarlılık henüz
yitirilmemişti.
Peki; MEB bünyesinde yer alan diğer okul ve yurtlarda
yaşananların akıbeti nedir? Bunların doğrudan ya da dolaylı sorumlularına
ilişkin neler yapılmıştır? Buralarda gerçekleşen taciz ve tecavüz olaylarında
görevi suistimal eden, failleri korumak için alenen yalan söyleyen sorumlular ve
kişiler hakkında ne gibi işlemler tesis edilmiştir? Bu kişiler hangi makamlara
getirilmiştir? Ya da 2010 yılından bu yana, taciz eylemleri, hem de soruşturma
sonucu sübuta erdiği tespit edilenlerden kaç kişi yöneticilik makamlarına
atanmıştır? Daha özel bir soru: Taciz eylemlerinden dolayı ceza aldığı halde,
sadece Ankara’da kaç kişi idareciliğe atanmıştır? Var mı yanıtı olan bir
yetkili?
Soruları daha da uzatabilir hatta bir projektör misali daha
spesifik alanlara bile yöneltebilirim. Ama gerek yok şimdilik… Çünkü bu sorular
karşısında sorumluluk taşıyarak bunları araştıracak, bunlara yanıt verebilecek,
sorumlulardan hesap sorabilecek herhangi bir kurum ve yetkili yok ortada…
Yalnızca sıfatından, statüsünden dolayı kendini değerli bir
halt sanan; oturduğu koltuğun, makamın ardına sığınarak arz-ı endam eyleyen ve
iş çeviren zerzevatlar, çemişler var ortalıkta gezinen. Neylersiniz ki eğitim
de bunların sevk ve idaresine teslim.
İşte hal bu olunca ne yazık ki MEB’de taciz ve tecavüz de
vaka-i adliyeden bile sayılmaz bir olaya dönüşüyor. Eğitimse tam bir enkaza…
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Şu ana kadar
yazdıklarımın hepsi soruşturma dosyalarına dayanıyor. Okuru hem dosyaların
sayı, tarih ve ayrıntılarına boğmamak hem de dosyalardan yapılması gereken
alıntılarla yazıyı daha fazla uzatmamak için kısa kısa belirtip geçtim ki yeri
ve zamanı geldiğinde bu olayların ayrıntılarını da aktaracağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder