Sayfalar

16 Eylül 2020

Sendikalar MEB'deki 'Büyük Operasyon'un Neresinde? Ya Bakan...?

 

Sendikalar MEB’deki ‘Büyük Operasyon’un Neresinde? Ya Bakan..?

Atalay Girgin*

Başlıktaki soruyu geniş haliyle yineleyelim: Sendikalar, daha doğru bir ifadeyle sendikacılar, MEB’deki ‘Büyük Operasyon’un, bir başka deyişle koltuk ve rant peşindeki çeteler çatışmasının-savaşının neresinde? Peki; ya bakan neresinde bu çeteler çatışmasının…?

Soruyu açıkça ortaya koyduğumuza göre, şimdilik Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un bu işin neresinde olduğunu sona bırakarak sendikalardan, sendikacılardan başlayabiliriz.

Kambersiz Düğün Olmaz

Bu ‘düğün’ün kamberi de sendikaların tüzel kişiliği altında arz-ı endam eyleyen bazı sendikacılar ve onların yönlendirmesi altında ve onlarla bağlantılı olarak hareket eden sendika üyeleridir. Bunlar MEB’deki  ‘Büyük Operasyon’un, yani çetelerin rant çatışmasının, şimdilik açıkça ortada görünmeyen kamberleridir. Çünkü ortada bunca rant ve ranta erişmeyi sağlayan koltuk varken; bunlar uğruna, kafa göz yarılmasına, bıçak-satır çekilmesine ve hatta silahların ateşlenmesine doğru gidilen bir süreçte sendikacıların ve sendikalıların, bu çeteler savaşının şurasında ya da burasında, dahası içinde olmaması eşyanın tabiatına aykırıdır. Hatta bu ihtimal dâhilinde bile değildir.

Dikkatli her okurun hemen farkına varabileceği gibi, bir kurum, bir tüzel kişilik olarak sendikalar ile o tüzel kişiliğin şemsiyesi altına sığınarak hareket eden, şu ya da bu tür tercih ve eylemlerde bulunan sendikacıları ve sendika üyelerini ayırdım. Bu ayrımın nedeni var elbette.

Hangi Sendika!

Sendika demişken, size sendikanın, sendikal örgütlenme ve mücadelenin ne olduğundan, bununla birlikte sendika üyesi olma bilincinden ve bunun gerektirdiği temel sorumluluklardan, etik ilke ve değerlerden söz etmek isterdim. Ama bu hem teorik hem de felsefi boyutları açısından kendi başına hacimli bir makale olabileceği ve bu yazının da sınırlarına sığmayacağı için bir yana bırakıyor ve bunun yerine kısaca şöyle diyorum:

Bugün, özellikle eğitim ve kamu alanında örgütlü, kelimenin gerçek anlamında kayda değer herhangi bir sendika yoktur. Her kesimin kendi rengine ve meşrebine göre oluşturup, sözüm ona üyeleri de içerisine tıktığı birer ‘kümes’i, birer ‘ağıl’ı vardır. İşveren de bu kümes ya da ağıllara konulanların sayısına göre, kümes ya da ağıl sahiplerine/yöneticilerine para ödemektedir.

Böyle bir sendika da sendika üyeliği de olmaz! Olamaz! Adına “Sendika” denilen böylesi yapıların “sendikacısı” da olmaz! Eğer “Olur! İşte bizde var!” diyorsanız da bilin ki onlar kaçınılmaz olarak yeri ve zamanı geldiğinde birilerinin tetikçisi, işbirlikçisi ya da hizmetkârı olarak boy gösterirler. Ve hatta göstermektedirler de… İsterseniz şöyle bir geriye dönüp yakın geçmişte söylenen sözlere, yapılan eylemlere, velhasıl olup bitenlere bir bakın. Ve görün! İşte o zaman, ne demek istediğim daha bariz olarak anlaşılacaktır.

Unutmayın! Devlet dâhil olmak üzere, hiç bir kurumun, örgütün, partinin, konumuz bağlamında hiç bir sendikanın herhangi bir değeri, dini, ahlâkı, manevi şahsiyeti ve eylemi yoktur. Keza etnik kökeni ve aklı da yoktur. Sendikalar hiç bir ahlâki eylemde bulunmaz. Sendikalar hiçbir dini ibadette bulunmaz ve bulunamaz. Hatta hiçbir eylemde bulunamaz. Bu anlamda tüm kurumlar ve örgütler gibi, sendikalar da ahlâksızlık ve dinsizlikle kaimdir. Dolayısıyla, etnik köken, değeri ne olursa olsun ahlaki eylem, dinsel tercih ya da inanıp inanmama tercihi ve manevi şahsiyet yalnızca “şu” diye gösterilebilen insanlar için geçerlidir1. Kurumlar, kuruluşlar, örgütler, devletler, vb. için değil! Bunlar hiçbir suç da işlemez, işleyemez!

MEB’de Çalışanların Üye Yapıldıkları İki Sendika

Buradan hareketle; Eğitim-İş ve Eğitim-Sen’in, eğer kaldıysa numunelik üyelerini saymazsak, MEB’de çalışanların üye olduğu ya da üye yapıldığı sözüm ona iki sendika vardır: Biri Eğitim-Bir-Sen, diğeri de Türk Eğitim-Sen. Yukarıdaki açıklamalar bağlamında, tıpkı diğerleri gibi, bu iki sendika da ahlâksızlıkla kaimdir. Ve bu sendikaların üyelerinden, en azından bazıları, adına birilerince “MEB’de Büyük Operasyon” denilen, birilerince de “Adım Adım Ziya Selçuk Devirme Operasyonu” denilen, MEB’deki çetelerin koltuk ve rant savaşının içindedir. Bu organize çetelerin parçasıdır. Nasıl olmasınlar ki koltuk da rant da tatlı!!!

Peki; her iki tarafın da dillerinden düşürmedikleri, “vatan, millet, devlet”, “Devletten başka hiç kimseye itaat etmeyen, arkasında siyasi gücü olmayan, bu uğurda ölümü göze almış, bedel ödemiş vatanseverleriz” ya da kendilerini “gerçek Müslüman, gerçek vatansever” olarak niteleyen sözleri ne olacak mı dediniz? Geçiniz efendim! Bunların hepsi hikâye… Her şey koltuk ve rant için!

Anlaşılan odur ki birileri ellerindeki koltuk ve rant kapılarını bölüşmek ya da tümden kaybetmek istemiyor. Diğerleri de ellerindeki koltuklara yeni koltuklar eklemek ve rant kaynaklarını daha da büyütmek istiyor. Bu uğurda söylenen tüm sözler işkembe-i kübradan sallamaktan ibarettir: Tarafların, bir yandan tribünlere oynama, diğer yandan da kendi yaptıklarına ve pozisyonlarına bir meşruluk yaratma arayışı…

İşaret Fişeği Sendikacılardan Mı Geldi?

Peki; MEB, özellikle de merkez teşkilatında çalışanlar arasında örgütlü olan ‘sendika’lar adına söz söyleme yetkisine sahip olan sendikacılar ne diyorlar bu konuda?  Yani Eğitim Bir-Sen ve Türk Eğitim-Sen yönetcileri ve sendikacıları…

Bakın! İşte burası çok ilginç ve tuhaf! Hatta tuhaftan da öte gizemli ve manidar bir gariplik arz ediyor.

10 Eylül gecesinden beri “sağır oda”lara kapanmış “sağır sultanlar”ın bile duyduğu ve haberdar olduğu ya da haberdar edildiği bir konuda, yani “MEB’de Büyük Operasyon” konusunda her iki sendikanın sendikacılarından da zerre bir açıklama yok! Neredeyse tamamı, “Süt dökmüş kedi misali suspus”. Sanırsınız ki hepsi de aynı anda dillerini yutuvermişler. Sanırsınız ki hiçbir şeyden haberleri yok! Hepsi de üç maymunu oynuyorlar. Yoksa “sükut ikrardan gelir” mi demek gerekir? Ya da birileri ellerini ovuşturarak izliyor demek mi…?

İşin bir boyutu bu… Ancak olup biten her şey de bundan ibaret değil! Çünkü TürkEğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, geçtiğimiz aylarda, “MEB taşra teşkilatını çeteler yönetiyor!” dedi. Sanki onları atayan Bakanlık Merkez Teşkilatı değilmiş gibi… Onları atayanlarla kol kola değillermiş ve bilmiyorlarmış gibi… Geylan’ın ağzından çıkan bu söz, bir başka deyişle, aslında “Bu teşkilatları biz yönetmiyoruz” ya da “Bu teşkilatlar bizim de onayladığımız, bizim de içinde olduğumuz birileri tarafından yönetilmiyor”un ifadesiydi.

Ancak aynı Geylan, MEB Merkez Teşkilatı için benzeri bir önerme kurmuyor, benzer bir hüküm vermiyordu. Peki; neden?

Oysa MEB’de olanlar sır değildi. Örneğin genel müdürlüklerin kontrolüne verilen bütçelerin nasıl harcandığı… Sayıştay raporlarına yansıyan, muhasebe dışı yapılan işlemler… Avrupa Birliği’nden gelen ve mevzuata göre Merkez Bankasının muhabir bankası olan Ziraat Bankası’nda açılması gerekirken, buna rağmen başka bankalarda açılan özel hesaplara vadeli olarak yatırılan on milyonlarca Avroluk hibeler, vb. gibi… Sayıştay raporlarında yer alan rakamları ve tespit edilen konuları sıralayarak ne yazıyı uzatmaya niyetim var şimdilik, ne de konudan uzaklaşmaya…

Keza bazı sendikaların ve yöneticilerinin, MEB Merkez Teşkilatı’ndaki bazı genel müdürler, daire başkanları, teftiş kurulu üye ve yöneticileriyle el ele, kol kola ve çok sıkı fıkı oldukları da biliniyordu. Örneğin; yine bazı sendika yönetimlerinin, neredeyse tüm üyelerini kontrol ettikleri, malı mülkü çok olan kurumların yönetim ve denetim kurullarına MEB bürokrasisinin tepesindeki isimleri önerip seçtirdikleri de sır değil! Acaba neden?

Ne garip değil mi? MEB’in taşra teşkilatını çeteler yönetiyor ama yukarıda verdiğim birkaç örneğe rağmen, Merkez Teşkilatı süt liman! Pür-ü pak! Ne koltuk kavgası yapan var, ne de rant! Bu durumda ne derler, bilirsiniz? Ama ben bir şey demeyeyim, şimdilik. Sadece sorayım: Peki; bir anda nereden çıktı, birbirini “FETÖ”cülük dâhil, bilumum konuda itham eden bu organize çeteler? Yoksa MEB dışından getirilip saatler içinde hem de Merkez Teşkilatında belirli makamlara mı yerleştiriliverdiler. Hatta kimseler fark etmeden!  

“Ziya Selçuk’u Bitirme Operasyonu”

Elbette bu kadar da değil! 29 Ağustos’ta Türk-Eğitim Sen Genel Sekreteri Musa Akkaş, okulların açılmasıyla ilgili olarak attığı bir tweette “Bu resmen MEB’de bazı iş bilmez bürokratların Ziya Selçuk’u bitirme operasyonu”dur, demişti.

Bu bir şeylerin habercisi miydi? Akkaş, “bürokratların Ziya Selçuk’u bitirme operasyonu” sözünü, olası gelişmeleri sezerek ve hesaplayarak, bilinçli olarak mı söylemişti? Yoksa laf olsun, torba dolsun hesabı mı yazmıştı? Bilemiyorum.

Ancak, Akkaş’ın “Ziya Selçuk’u bitirme operasyonu” sözünü telaffuzundan 11-12 gün sonra, “MEB’de Büyük Operasyon” metnindeki açıklamalar geldi. Ardı sıra da bunu, karşı tarafın önce 12 Eylül’de yalnızca MebPersonel.com üzerinden yaptığı “Meb’de Büyük Operasyonun Şifrelerinin Deşifresi” başlıklı derme çatma açıklama izledi. Sonra da MEB’deki aynı organize grubun, 14 Eylül akşam saatlerinde kontrolleri altında olduğu iddia edilen Kamudanhaber.net, Ajanskamu.net ve MebPersonel.com üzerinden yayınladıkları, yine aynı başlığı taşıyan, eli yüzü ve içeriği düzeltilmiş, derin mahfillerden aldıkları yeni teknik bilgilerle de geliştirilmiş açıklaması…

Türk-Eğitim Sen Genel Sekreteri bile “Ziya Selçuk’u bitirme operasyonu”ndan söz etmişken; bu gelişmeler ve olaylar karşısında, aynı sendika yöneticilerinin, MEB içerisindeki koltuk ve rant kavgasına girişen organize çetelerin alenileşmiş “büyük operasyon” açıklamaları karşısında tek kelime bile söylemiyor olmaları oldukça manidar! Hiç haberleri yokmuş gibi davranmaları ise daha da manidardır!

Aslında bu noktada sormak gerek: MEB’deki koltuk ve rant çetelerinin yanında, içinde ya da kenarında, bunların destekçisi olanlar arasında Türk Eğitim-Sen üyeleri ve sendikacıları var mı? Bir soru daha: Bu çetelerden herhangi birini organize eden, yöneten ya da yönlendirenler içinde Türk Eğitim-Sen’li üyeler ya da sendikacılar var mı? Aynı soru, Eğitim Bir-Sen yönetici ve sendikacıları için de geçerlidir.

Sorular benden, cevaplar sizden efendim!

Peki; Ziya Selçuk Bu İşlerin Neresinde?

MEB’de organize çeteler karşılıklı olarak birbirine salvolar savururken, gerilim her geçen gün yükselirken, Ziya Selçuk ne yapıyor? Bu çeteler savaşının, bu “büyük operasyon”un neresinde Milli Eğitim Bakanı?

Örneğin; suç duyurusunda bulundu mu? Kendisini koltuğa oturtanları memnun edecek konular olduğunda hemen soruşturma açma, suç duyurusunda bulunma ve görevden almada zamanla yarışıyordu.

Peki; rant çetelerinin karşılıklı suçlama ve ifşaatları karşısında aynı duyarlılığı gösterdi mi? Bilmiyoruz.

Çoğu MEB personeli olan isimler ortalıkta uçuşuyor. Yapılan işler sayıp dökülüyor. Milyonlarca liraya alınan villadan, dükkân ya da işyerinden söz ediliyor. Malum çete yöneticilerinden birilerinin bir bakan yardımcısını “Kıbrıs’a kumara götürdüğü” ve bunun için “50 bin USD” harcadığı iddiası dillerde dolaşıyor. Aynı bakan yardımcısının oğluna ev alındığı, birilerinin bankamatik öğretmeni yapıldığı ileri sürülüyor.

Yeri gelmişken bir de ben sorayım: Adı yazılıp çizilen bu MEB Bakan Yardımcısı 2018 Ağustos’undan bu yana hiç Kıbrıs’a gitti mi? Gittiyse resmi bir heyetle mi gitti? Resmi bir heyetle gittiyse, heyette başka kimler vardı? Yoksa iddia edildiği gibi birileri tarafından götürülüp, kendisine özel mi özel lezzet-i ikramlarda bulunularak, felekten günler yaşaması mı sağlanıldı? Peki; ne için, neyin karşılığında? Peki; Ziya Selçuk, bu konularda bir şey yaptı mı? Yine bilmiyoruz.

Ancak şunu biliyoruz: Ziya Selçuk hem “MEB’de Büyük Operasyon” hem de “Adım Adım Ziya Selçuk Devirme Operasyonu” açıklamasını yapanların sevdiği ve üzerinde anlaştıkları kişidir. Yani şimdilik bilinen iki organize rant çetesinin ortak paydasıdır. Her iki taraf da onun için savaşmakta, onun için canla başla mücadele etmektedir. Her iki tarafta karşı çetenin onu devirmek istediğini iddia etmektedir. Hal böyleyken, sizce Ziya Selçuk, bu “Büyük Operasyon”un, bu koltuk ve rant savaşının neresinde duruyor olabilir?

Ancak o nerede duruyor olursa olsun, 18 yılda gelinen bu süreçte, tıpkı Türkiye gibi, iktidarın oyun alanına dönüştürdüğü eğitim2 ve MEB de çökertilmiştir. Tıpkı toplumsal çözülme ve kültürel çürüme sarmalında her geçen gün değer erozyonuyla dibe vuran toplum gibi, MEB de bir enkaza, bir bataklığa dönüştürülmüştür. Bu bataklık kurutulmak zorundadır! Bu enkaz kaldırılmak zorunda... Dahası bunda sorumluluğu olan herkesten, en tepeden en alta kadar hesap sorulmak zorunda… Hem de daha fazla gecikmeden…



* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder