Sayfalar

04 Kasım 2014

Kuran Neden Evrensel Değildir?

Kuran Neden Evrensel Değildir?

Atalay Girgin*

Dinlerin ‘kutsal’ addedilen kitapları felsefi sorgulamalar karşısında darmadağın olur. Her biri, düşünen, soran, sorgulayan, kavrayan, anlayan,  anlamlandıran ve akıl tutulmasına uğramamış ya da aklını her hangi bir ‘kutsal’ın, dinin ipoteğine vermemiş her insan için birer tenakuz abidesine dönüşür. Hal böyleyken, tüm tenakuzlarına rağmen onların içerdiği bilgilerle dünden bugüne sürekli değişen toplumsal gerçekliğe dair hüküm kurmak ve bu hükümlerle insan ilişkilerini ve toplumsal yaşamı biçimlendirmeye çalışmak abesle iştigal eylemektir.

Bunun birinci nedeni, söz konusu kitapların içerdiği bilgi ve hükümlerin, çoktan nesnesini yitirmiş, zamandan ve mekândan bağımsız kalmış olmasıdır. İkinci nedeni ise, bu metinlerin tarihsel toplumsal nitelikli olaylara dayanmasıdır ki o olaylar da zamanın mührünü yemiştir. Belli bir çağın, hatta daha özelde belli bir yerdeki ve zamandaki toplum ve insan gerçekliğinin değişmeye mahkûm ve çoktan değişmiş olan karakterinin damgasını taşır. Ne denli abartılı bir biçimde genellik ve sözüm ona evrensellik niteliği atfedilmeye çalışılırsa çalışılsın bu değişmez.

Musevilik ve Hıristiyanlık gibi, İslamiyet’in peygamberi ve kutsal kitabı da tarihsel ve toplumsal bir gerçekliktir. İçerisinde doğup geliştiği toplum ve insan gerçekliğinden bağımsız düşünülemez. O toplumun kültürel değerlerinden, insanlarının arzu ve özlemlerinden, dilsel olanaklarından, elbette sınırlılıklarından da bağımsız ele alınamaz. Hz. Muhammed ve Kuran da bundan ari değildir.

Kuran Neden Evrensel Değildir

İşte Hasan Aydın da “Felsefi Antropolojinin Işığında” üst başlığını taşıyan “Hz. MUHAMMED ve KURAN”1 adlı kitabında bu hakikatin altını çiziyor. Aydın’ın, farklı zamanlarda kaleme alınmış yazıların bir araya getirilmesinden oluştuğunu belirttiği kitap Hz. Muhammed ve Kuran’ı felsefenin ve felsefi antropolojinin ışığında oluşum süreci ve tarihsel bağlamında sorguluyor. Biliş, dil, kültür ilişkileri bağlamında ele alıp, Kuran’daki dilin, parçası olduğu kültürle, yaşanan deneyimlerle ilişkisini mantıksal düzeyle birlikte sergiliyor. 

Hasan Aydın’ın kitabı, yukarıda belirtilenlerin yanı sıra, her biri bağımsız bir makale niteliği taşıyan, “Kuran’a göre Hz. Muhammed’e yönelik itirazlar ve istekler”, “Hz. Muhammed’in ayrıcalıkları ve Kuran”, “Hz. Muhammed’in içsel deneyimleri ve Kuran”, “Kuran’da kölelik ve cariyelik”, “Kuran’da yaratılış öyküsü ve insanın serüveni”, “Kuran’da cennet”, “İslam modernizmi ve Kuran” başlıklarını taşıyan dokuz bölümden oluşuyor. Okur açısından bağımsız makaleler olarak da zevkle okunabilecek olan kitap, çıkarımları, hükümleri ve işaret ettiği noktalar açısından düşündürücü olduğu kadar, Kuran’dan ve hadislerden aktardıkları ve gösterdikleri kadar da Hz. Muhammed ve Kuran üzerine yapılmış önemli çalışmalardan biri olma niteliği taşıyor. Yazarın, felsefe ve felsefi antropolojiyle konusunu ele alması ve sorunu tarihsel-toplumsal boyutuyla neliği ve gerçekliği temelinde sorgulaması kendi işini kolaylaştırdığı kadar, okura da felsefeyle bakma olanağı sağlıyor.

Felsefi antropoloji açısından ele alınan birey olarak insan da ortaya konan yapıtlar da tarihsel toplumsal bir nitelik taşır. Her ikisi de var olduğu, ortaya çıktığı toplumsal koşulların rengini taşır. Bu nitelik, kullanılan dilden düşünsel çerçeveye, dünyayı ve evreni algılayıp anlamlandırmadan var olana itiraza dek tüm alanları kuşatır. Kısacası itiraz da veri olan koşullardan beslenir, kabuller de… İster kabulleriyle olsun isterse itirazlarıyla hiçbir insan çağını aşamaz. Çağından ötesine geçebilen ya da taşınabilenler yalnızca düşüncelerdir. ‘Kutsal’lık atfedilsin ya da atfedilmesin, ister kâğıda yazılmış olsun isterse taşa kazınmış, ilk örnekleri var olan hiçbir metin değişmez. Çünkü değişmezlik, belli bir yer ve zamanda ortaya konmuş düşsel düşünsel metinlerin karakteristik özelliğidir. Bu anlamda değişmezlik ya da değişmemiş olma niteliği herhangi bir metne ya da kitaba üstünlük sağlamaz. Dahası, değişmemiş, değiştirilmemiş olmak o metinde dile gelen, aktarılan bilgilere, bütün insanlar için, bütün çağlar boyunca geçerlilik ve doğruluk, yani evrensellik niteliği kazandırmaz. Bu tür metinlere, özellikle de dinlerin ‘kutsal’ sayılan kitaplarına ilişkin evrensellik iddiası, en hafif deyimle, laf-ı güzaftır. İnananların ve teologlarının hüsnü kuruntusundan ibarettir.

Bu bağlamda Hasan Aydın, “İnsan biliş, duyuş, dil ve kültür tarafından sınırlanıyorsa, onun ürettiği hiçbir şey geniş anlamıyla evrensel olmaz.”  hükmünü veriyor ve devam ediyor: “Sonuç bizi hayal kırıklığına uğratsa da söylemek gerekir: İnsan hiçbir zaman antropo-epistomoloji ve antropo-ontolojiden kurtulamaz.”

Dolayısıyla, bir insan olarak Hz. Muhammed de içerisinde doğup büyüdüğü toplumsal tarihsel koşulların biliş, duyuş, dil ve kültürünün sınırlılıklarıyla birlikte vardır. Bunlar onun düşünsel ufkunu, anlama ve anlamlandırma düzeyini, hatta anlatma biçimini belirler ve kuşatır. Ve bunların tümü onun, sebepli ya da sebepsiz bir biçimde gerçekleşen “vahiy” sonralarında aktardığına inanılan sözleriyle vücuda gelen Kuran’da kendini gösterir. Bu aktarılanlar ise tüm diğer insanlar gibi Hz. Muhammed’in antropo-epistemolojik ve antropo-ontolojik algılama ve anlamlandırmalarından bağımsız değildir. İçerisinnde yaşadığı koşulların düşsel düşünsel düzeyiyle sınırlıdır.

Kuran’da dışa vuran bu sınırlılık hali, adalet anlayışından, efendi köle ilişkisine, sözüm ona kadınlara tanındığı söylenen eşitlik yaklaşımına, hatta cennet tasavvuruna dek yansır. Dahası birbirini nakzeden ayetlerde arz-ı endam eyler. Bu tür ayetlerle tenakuz abidesine dönüşen bir kitaba birileri elbette kutsal sıfatı atfetmeye devam edebilir. Ama onun bütün insanlar için, bütün çağlar boyunca geçerli ve hakikatin taşıyıcısı evrensel bir bildiri olduğunu söylemenin, kof bir iddia olmaktan öte hükmü yoktur.

Hasan Aydın’ın “Felsefi Antropolojinin Işığında Hz. Muhammed ve Kuran” adlı kitabı, yalnızca felsefeciler tarafından değil, diğer okurlar tarafından da okunmalı ve okutulmalıdır. Çünkü sağından soluna, dinsel taassup içinde savruluşların yaşandığı, asıl Müslümanın kim ve nasıl olması gerektiğine ilişkin neredeyse her cenahtan güzellemelerin yapıldığı günümüzde, itirazları, çıkarımları ve gösterdikleriyle bu heyulaya, temelli bir itirazdır.

Son bir soruyla bitirelim: Kuran’ın inananlarına bu dünyada yasaklayıp cennette serbest kıldığı içki nedir? Bira mı? Rakı mı? Viski, cin, votka, şarap mı? Yoksa adlarını saymaktan usanacağımız diğerleri mi? Sorunun yanıtı, sorup sorgulayarak okuyan herkes için Kuran’da. Sormaya sorgulamaya yeltenemeyenler ve okuduğunu anlayanlar içinse Hasan Aydın’ın “Hz. Muhammed ve Kuran”ında… Okuyun ve okutun efendim. Elbette sormak ve sorgulamaktan korkmadan.




* Felsefe Öğretmeni, Yazar; http://atalaygirgin.blogspot.com.tr
1 Hasan Aydın, Felsefi Antropolojinin Işığında Hz. Muhammed ve Kuran, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Eylül 2014.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder