DEVRİMİN
DE ZAMANI VAR
Mahmut Alınak*
Bu coğrafyada
halklar düzenin yüz yıldır sahnelediği seçim oyununa katılmakla baltayı
bilinçsizce hep kendi ayaklarına indirdiler. Bu 30 Mart yerel seçiminde de halk
diğer seçimlerde olduğu gibi yine kendisine biçilen militan figüranlık rolünü
oynadı. Yorucu bir seçim kampanyasını sırtlayarak Meclis partilerine pek çok
belediye başkanlığı ve il meclis üyelikleri kazandırdı.
Peki
nefes nefese geçen bu seçim koşusundan halk ne kazandı? Halkın oyuyla seçilen
belediye ve il meclisleri halka karşı sorumlu olacaklar mı? Bu meclisler halk
tarafından görevden alınabilen yerel parlamentolar olarak görev yapabilecekler
mi? Bunların aldığı kararlar halkoyuna sunulacak mı? Halkın bu kararları veto
etme hakkı olacak mı? Belediyelerin ulaşım, sağlık ve diğer hizmetleri ücretsiz
olacak mı? Bu parlamentolar halkın ve esnafların küçük sermayelerini bir araya
getirerek bu sermayelerle halka ait iş merkezlerinin, fabrikaların ve
çiftliklerin kurulmasında öncülük edecekler mi? Halkın işsizlik ve yoksulluk
gibi temel meselelerine el atacaklar mı? Eğitim ve öğretim kurumları,
cezaevleri, polis ve jandarma teşkilatları bu parlamentolara bağlı olacak mı?
HALKIN
KAZANDIĞI BİR ŞEY YOK
Bilindiği
gibi bunların hiçbiri olmayacak. Çünkü ne devlet düzeni buna müsaittir, ne de
partilerin böyle bir amacı vardır. Yani halkın kazandığı bir şey yok; kazanan,
Meclis partileri ve onların adaylarıdır. Kan ter içinde çalışan taraftarların
payına düşen ise boş hayallerdir. Partiler hep yaptıkları gibi halkı yine süslü
vaatlerle meşgul etmeye, oyalamaya ve enerjilerini miting alanlarında ve seçim
sandıklarında çarçur etmeye devam edecekler.
HER
DÜŞÜNCENİN KENDİ ZAMANI VAR
Kabul
etmek gerekir ki, bu yerel seçimde -sonuçlar bir yana- halkın yüksek oranda
sandığa gitmesi üstünde düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Katılımın
yüksekliği halkın çoğunluğunun sisteme entegre olduğunu gösteriyor. Halk
dalkavukluğu yapmadan bu gerçeği kabul etmeliyiz, yoksa tekrar tekrar hayal
kırıklığına uğrarız.
Okurlar
hatırlarlar, ben birkaç hafta önce siyasetçilere ve aydınlara çağrı yaparak,
sokağa çıkan kitlenin önünde gaz bombalarına ve tomalara karşı kendimizi
birbirimize zincirleyelim demiştim. Birkaç arkadaştan başka aydın ve
siyasetçilerden ses çıkmayınca, bir arkadaşım, "Üzülme, her düşüncenin
kendi zamanı var,"dedi. Tarihten pek çok örnek vererek bazı düşüncelerin
önce ilgisizlikle karşılandığını, sonra da sahiplenildiğini belirtti.
DEVRİMİN DE ZAMANI VAR
Devrim de
öyle, onun da kendi zamanı var. 30 Mart'ta ortaya çıkan tablo olumsuz olsa da
ümitsizliğe kapılmamak gerekiyor. Gün ışığına çıkan manzara iyi okunabilirse
devrimin kökleşip boy attığı bir zemine dönüştürülebilir.
Öncelikle
şunu bilincimize ve ruhumuza kazımalıyız: Halkın erkek ya da kadın
siyasetçilerin koltuk kapmalarına değil, gerçek özgürlüğe ve insanca bir yaşama
ihtiyacı var. Bu hedefe ulaşabilmek için halkın iktidar olması gerekir. Bu da
bir devrim meselesidir. Bilinç devrimi, örgütlenme, devrimin inşası ve devrim
birbirlerine zincirleme olarak bağlı olan süreçlerdir. Bunların nasıl olacağı
ve nasıl projelendirileceği devrimci hareketlerin bir araya gelip konuşacakları
meselelerdir.
Sandık
politikaları sistemle problemi olan ezilen Kürtlerin, Türklerin, Arapların,
Çerkeslerin, Rumların, Ermenilerin, 'Ezidilerin, Süryanilerin, Lazların, Türk
ve Kürt Alevilerin ve diğer halkların enerjilerini sistemin içinde eritip yok
etmektedir. Her şeyden önce bu ölümcül anafor terk edilmelidir.
"ADIM
ÖZGÜRLÜK"
1962 kış
aylarında Amerika'nın Georgia eyaletinde zencilerden bin kadarı ayrımcılığı
protesto ettikleri için hapse girmişlerdi. Polis şefi, 9 yaşlarındaki zenci bir
çocuğa, "Adın ne?" diye
sordu. Çocuk polis şefine ateş gibi yakan bakışlarla bakarak, "Özgürlük, özgürlük," diye cevap verdi.
Biz
de o hep birlikte özgürlük diyoruz. Türkiye'de özgürlük, Kürdistan'da özgürlük,
Lazistan'da özgürlük; ezilen ve mağdur olan herkes ve tüm halklar için
özgürlük…
Özgürlük
düzenin seçim bataklığında değil devrimle elde edilecektir. Vakit devrimi inşa
vaktidir.
Öyle
bir devrim ki, ülkenin tüm zenginlikleri ve hayatın tüm özgürlükleri halkın
olmalı. Devlet halkın olmalı.
ÇILGINLAR
GİBİ EĞLENDİLER AMA...
Yazıyı
seçim sonrası internete düşen şu notla bitirelim: Galip partilerin taraftarları
zaferlerini kutlamak için tüm geceyi sokakta geçirdiler. Alkış ve sevinç
çığlıkları arasında havai fişekler attılar, zafer turları atıp yeri göğü
klakson sesleri ve sloganlarla inlettiler. Davul zurna eşliğinde halay tutup
gecenin kalbinde çılgınca oynayıp eğlendiler. Aralarında tek bir parti
aristokratı bile yoktu. Sabah gün ışıdığında yorgun argın işlerine ve evlerine
dönerken ellerinde kala kala sadece hayalleri kalmıştı.
NOT: "Felsefenin Işığında / Felsefece" adlı bu sitede, bugüne dek asıl olarak Atalay Girgin ve Fikret Başkaya'nın yazıları yer aldı. Şu andan itibaren ise bunlara Mahmut Alınak'ın da yazısı eklendi. Dolayısıyla bundan sonra uygun olduğunda farklı yazarların da yazıları kaynak gösterilerek sitenin izleyicilerine sunulacaktır. İyi okumalar dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder