‘Bakan’dan İtiraf: Milli Eğitim Gayrı Milli
Atalay
Girgin*
Ne Ziya Selçuk çare olabilmişti Recep Tayyip Erdoğan’ın “Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz” çığlığına ne de Mahmut Özer…
İlki “2023 Eğitim Vizyon Belgesi”yle sahne aldığı Milli Eğitim Bakanlığı
koltuğundan affını isteyip, cebinde aynı belgeyle derk-i diyar eylemişti.
İkincisini ise hiç sormayın. MEB’de yapmasına icazet verilen birkaç tesviye ve
tasfiye hareketinden sonra “vekil” sıfatıyla bir kenara alınıvermişti.
Sonunda, özel mi özel bir kararnameyle kendisine ayrıcalık tanınarak önce ‘Harika
Rektör’sıfatı verilen sonra da Milli Bakanlığı koltuğuna oturtulan Yusuf Tekin
yetişti, Recep Tayyip Erdoğan’ın çığlığına…
İşte Milli Eğitim ‘Bakan’ı koltuğunda oturan o Yusuf Tekin, katıldığı bir
televizyon programında “Gazi Mustafa Kemal
Paşa'nın 1921 yılında Maarif Kongresi'ni açarken müfredatla ilgili söylediği
sözleri” aktararak ve ona atıfla "Biz yerli ve millî bir müfredat,
milletin karakteriyle fıtratıyla uyumlu bir müfredat çalışmasının
içerisindeyiz."1 dedi.
‘Bakan’dan İtiraf
Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1921 yılında Osmanlı dönemi eğitimine ilişkin söylediklerini, zamanından, mekânından ve nesnesinden kopararak günümüze taşıyan Milli Eğitim ‘Bakan’ı Tekin, öyle bir söz söyledi ki tam evlere şenlik… Tabiri caizse “Merd-i Kıpti secaat eylerken sirkatin söyler” cinsinden…
Buradan hareketle o sözü yeniden anımsayalım: MEB ‘Bakan’ı Tekin, "Biz yerli ve millî bir müfredat, milletin karakteriyle
fıtratıyla uyumlu bir müfredat çalışmasının içerisindeyiz." derken,
bilinçli ya da bilinçsizce, eğitime ilişkin birçok şeyi dile getirdi.
Bu
sözde öncelikle birbiriyle bağlantılı iki temel önerme vardı: Bunlardan ilki, “Mevcut
müfredat yerli ve milli değildir.”, yani “gayri millidir”; ikincisi ise “mevcut
müfredat milletin karakteri ve fıtratıyla uyumlu bir müfredat değildir.” önermesiydi.
Bunlara ek olarak da “Biz milletin karakteri ve fıtratıyla uyumlu, yerli ve
milli bir müfredat çalışmasının içindeyiz. Ama bunu daha tamamlamadık” önermesi
yer alıyordu. Yani şu an ki yaptığımız müfredat değişiklikleri de ‘yerli ve
milli’ değildir daha, diyordu Yusuf Tekin.
Peki;
mevcut müfredat ne zamandan, hangi tarihten beri ‘yerli ve milli’ değildir?
Eğer “milletin karakteri ve fıtratıyla uyumlu”, ‘yerli ve milli’ bir müfredat
mümkünse ve uygulandıysa, bu hangi tarihler arasında uygulanmış ve hangi
tarihten itibaren, hangi iktidarlar, hangi bakanlar tarafından kaldırılmıştır?
Seleflerini Gömmek İsterken AKP’yi Gömen ‘Bakan’
Elbette
MEB Bakan’ının sözlerinde ve açıklamalarında bu soruların yanıtı yoktu. Ancak
mevcut müfredatın uzunca bir zamandır hem ‘yerli ve milli’ hem de “milletin
karakteri ve fıtratıyla uyumlu” olmadığı bilgisi vardı. Dolayısıyla Yusuf Tekin
bu mirası uzak ve yakın seleflerinden devralmıştı. Yani uzaktakiler bir yana,
özellikle AKP iktidarından ve onun Milli Eğitim ‘Bakan’larından da...
Peki;
ya kendisi neresindeydi bu sürecib? İşe bakın ki AKP’li MEB ‘Bakan’ları
döneminin önemli müsteşarlarından biri de Yusuf Tekin’di. Bu gerçekliği dikkate
aldığımızda hem AKP’li Milli Eğitim ‘Bakan’ları hem de Yusuf Tekin, ‘yerli ve
milli’, dahası “milletin karakteri ve fıtratıyla uyumlu” olmadığını
söyledikleri müfredatın varlığından ve uygulanmasından birinci dereceden sorumluydu.
Lakin
mantık sükut eyleyince, seleflerini gömeyim derken kendi ayağına sıkan ve AKP
iktidarını gömen böylesi itiraflar vaka-i adiyedendir. Hele de duyduğunu
okuduğunu sorup sorgulayanların aramakla zor bulunur olduğu bir toplumda, daha
da önemlisi eğitim ve memur ‘öğretmen’ler camiasında... Ne olacak ki “Ben
söyledim, oldu” der geçersin!
‘Yerli ve Milli’ Memur ‘Öğretmen’lerin Makus Talihi
MEB ‘Bakan’ı Yusuf Tekin’in bu kısacık açıklaması, eğer anlayıp
yorumlayabildilerse, memleketin ‘milli ve yerli’ memur ‘öğretmen’lerini elem ve
kedere gark etmiş olmalı… Çünkü onlar yıllardır, vatan-millet için ‘yerli ve
milli’ nesiller yetiştirdiklerini sanıyorlardı.
Oysa Milli Eğitim ‘Bakan’ının açıklamasıyla anlaşıldı ki hem ‘yerli ve
milli’ hem de “milletin karakteri ve fıtratıyla uyumlu” olmayan ‘gayrı milli’ bir
müfredatla başka birileri için ‘gayrı milli’ nesiller yetiştiriyorlarmış. Acaba
bu “başka birileri” kimlerdir? Sorunun doğru yanıtını düşünüp akledebilecek bir
memur ‘öğretmen’ çıkar mı ki…?
‘Yerli ve Milli’ Zurnalara…
Bitirirken belirtmeliyim ki tüm ‘yerli ve milli’ zurnaların kulağına küpe
olsun! Felsefesiz eğitim olmaz. Her eğitim siteminin temelinde en az bir eğitim
felsefesi vardır. Eğitim felsefesi hem uygulamaya konulan genel sistematik eğitim
anlayışını hem de onun tek tek dersler özelindeki uygulamasının kılavuzu olan müfredatı
koşullandırır.
Peki; bir yandan müfredat değişiklikleri yapıldığı ilan edilirken, güzellemeciler
tarafından da bu müfredat değişikliklerine atıfla “Türkiye eğitimde çağ
atlayacak” denilirken, elde herhangi bir eğitim felsefesi var mıdır? Eğer elde
herhangi bir eğitim felsefesi yoksa, hem “milletin karakteri ve fıtratıyla uyumlu” hem
de ‘yerli ve milli’ bir müfredat değişikliği hangi eğitim felsefesine göre
yapılmaktadır?
İşte size, sıfatına bakmaksızın tüm ‘yerli ve milli’ zurnalara “zırt”
dedirtecek iki soru… İster oturup düşünün isterse, böyle eğitime böyle ‘Bakan’
deyin!
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen
Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Güncel ve Düşünsel; https://atalaygirgin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder