Sonlu İnsanın Sonsuz Us Büyülenmesine
Sonlu insanın sonsuz us büyülenmesine
Her gün dönümünde
Taşıdık yüreğimizi zamana
Her gün dönümünde
Yakarken güneş ak bedenlerimizi
Bilincimizden başka taşıdığımız ne
Güneşe karşı ve onunla beraber
Aynada bakardık yaşlı ve genç bedenlerimize
Toprak daha uzak değildi gökyüzüne
Tanıklara
Yeryüzü ve gökyüzü arasında
Tanıklık ettik
Büyük insanlık tarihine
Gidiyorum
İzler üstünde tapınaklara
Gidiyorum
Yıkımımı gözetlemeye
Gidiyorum
Tarihin yaralı bilincine
Sıfırın tarihe düştüğü gündü belki.
Fukara tarihin şairi!
Şiirin imgesini
Kurduğu çatıda
Hep bu talan vardı
İzler üstündeki oyun
İzleyici tarihçinin şarkısıyla doluyken kulak
Öteki gezginin şarkısını duymaz olduk
Kralların gölgesine sığındı öğütler
Onların, ötekilere öfkesi
Kutsandı giz
Tanrılarının kudretinde
Ey tanık
Bak gör ki
En yakındaki ve en uzaktakinin
Bizler için yarattıklarına
Gezginin masalı değil bu
Şükür öteki gezginin
Öte yakadan bize getirdi mızıkaya
Sen!
Uyuyan tarihi uyandıran tarihçi!
Şu son şarkıyı söyle de
Bizi saran iskelet kolların
Çürüsün artık toprakta.
Işık vurdukça güne
Düşer üstüme tarihin gölgesi
Zaman ardında kalır gölgenin
Ve
Gölgesinde yaşıyorum krallıkların
Şimdi izler üstünde erinçler besleyerek dünyaya
Sevgilinin sıcak nefesinde
Gidiyorum
Sıkıştırılmış usum surların ardında
Surların ardında avlular
Avluların ardında evleriniz
Evlerin ardında odalar
Odalar kapalı ve kitli…
Bu korku
Bu yalnızlık
Büyütür kör karanlığı
Övüncüm,
Dumandan iletişim kuranadır
Sınırların ardında
Bağışlayın beni
Yüce ırkların koruyucuları
Basıyorum küllere gömülü anıtlarınıza
Kurgularınızdan arınarak
İlerliyorum sınırlarınızda krallıklarınızın
Konuşuyor saraylarınız
Anlatıyor bize mızrak uçları
Konuşuyor kemik yığınları
Bu öfke
Çoğalır bizden ötekilere
Ötekilerden bize.
Bu öfke
Beni, umutsuzluğa yaklaştırınca
Usum Nuh’un söylencesine takılır
Taşınırım tufanlarda
Ağrı’nın tepesine
Gidiyorum izler üstünde...
İskender’in yanında savaşan bendim
Aynamın içindeydi dünya,
Dünya kılıcımın ucunda
Denizlerdeki korsandım ben
Bütün adalara korku salan
Yedi başlı canavarları yenen
Yüreğinizdeki korkuyu savan da ben
Kölelere pranga vuran soylu da
Spartaküs’ün yanında savaşan baş köle de bendim ben..
Veee
Yeni yaşantılara kalkışan bilge de ben.
...
Ey Tarih!!
Benden başka nesin ki sen?
Çok sesli konuşuyor öfken...
Yenilenler yenenlerin bilinciyle dolu
Hangi ünlü şair sizden söz etmez ki
Hangi ressamın o yüce tablosunda ‘yok’sunuz
Hangi efsaneden yoksunsunuz?
Ey trajedinin oyuncuları
Ey talanın öncüleri
Ey korkunun bilinci
Şairin öfkesi
Sandığınızda gizli bir şey yok mu bize?
Bağışlamaz mısınız bize bir orman çiçeğini?
Sözcükler tükensin nefesimde
Ruhum ırmaklarda yıkansın
Arınsın benliğim öfkeli öncülerden
Aşka dair
Aşk! asılı kaldın aynamda
Varsaydığım biçimine
Uzanıp durur ellerim
Uzanıp durur sözcüklerim
Yok seninle uyuşan şey
Sayıklama nöbeti sözcükleriniz
Dökülür inci tanelerinden.
Sözcükleri bulayıp çamura
Can katarım
Atlar yaparım sözcüklerden
Binerim üzerine bir elimde kırbaç
Sürüklerim
Katarım oyununuza
Oysa
Onlar aşkları masallar hülyasına taşıdılar
Yaşamı sözcüklere kurban ettiler
Söyleyin şimdi;
Varlığımızı hangi dansla tamamlayacağız
Cesetlerin dansına dönüştü aşk sözcüklerimizde
Karıncayım su taşırım yangın yerlerine
Ve yolcusuyum pazar yerlerinin
Yollar Pazar yerlerine götürür bizi
Pazar yerlerinde kurulu evler
Kentler
o pek büyük savaşlar
Pazar yerlerinde doğar çocuklar
aşklar
Ey şair
Aşka dair neyin mübadelesini yaparsın
Aşk
Biliyorum ki
Senin tarihin
Barbarlık ve yaşanmamışlık tarihidir
Yine de geçmeli oradan
Köle ruhum
İşlemeli örgüleri
Beklemeli aşkı aşkla değişme uğruna
Yanıtlayın bizi dokunuşlarınız la
Yanıtlayın yüzümü ve yüzünüzü
Kehanetin öncülleri
İçimizdeki kehanet sır değil
Dokunduğum her şey bana ait
Benim dışımda hiçlik duygusu
Hiçlik duygusu
Uçuşan nesneler
Giz dolu evren
Sizi sonsuzluğa fırlatıyorum
Er-iyin büyülerin-izle
Nesnelerin sonsuz dünyasında
Artık yer açmayın yanınızda
Gücüm yok aranızda
Ey şair neden mistik tarihin özdeş isin
Yüreğinizdeki acı giz değil
Tanıdıktır bize
Söyleyişin kaosa özgü
Kırılıyor bakışlarım,
İtin göz ışıltıları mı
Kendi yanılsamalarınızdan
Ruh arayıcılarına
Ey sen köşede saklı
Ebedi tanrın için kurban seçen
Ey sen taşa biçim veren sanatçı
Yaratımını sundun tapınaklara
Yabancı tuttun bizi
Ey sen kendi yüreğin yerine
Bir kahraman yüreği taşımak isteyen
Ey sen !
Aşkta büyülü
Olmak istersin övgüler içinde
Ve kadınlığına lanet yağdırırsın
Ey sen ki iyi bir insan olmak istersin
Ahlaki yargılar içerisinde boğazlanırken
Sen şair, zaman ve mekan üstü olmak istersin
Tüm insanlık tarihinde
Kendini bir tanrının
Büyülü ruhunda kutsamak istersin
Yenik düştü şimdi
Yakarışlarınız
Tırmalıyor
Kulaklarımızı
Ve
Ölü dudağımızda-ki ezgi
Ruh arayıcıları
İçin
Anlam arayıcılarına
Yaygara kop-arıcıları
Anlam arayıcılar
Büyüklük yollarında
Hiçlik çukurlarına düştüler
Oysa yorulmuşuz dur,
Oturmuşuzdur kıyısına kentlerinizin,
Yarenlik etmişizdir söylencelerinize.
Belki de konuşmuşuzdur
İki dilsiz gibi
Karıştı hepimizin
Öyküleri tüm insanlık tarihine
Yalnızlığı övücüler
Yalnızlığı övücüler
Sığmadı kendi yalnızlığınız bu evrene
Yalnızlık, kendinizi büyütmekse
Büyütün kör karanlığınızı
Bilinmeze gömülseydik boğazlardık kendimizi
Yalnızlığı övücüler tanıdıktır yalnızlığımız bize
Görmüşüzdür denizlerini bu dünyanın
Balıklarını görmüşüzdür
Gül bahçelerinden geçmişizdir
Dokunmuşuzdur bir kadının ruhuna
Sevişme çığlıkları atmışızdır
Sıvazlamışıdır çocukların başını
Ve
Acısını çekmişizdir bu dünyanın
Lanet yağdırmışızdır her kötü tutuma
Övgüler bağışlamışızdır her iyi tutuma
Baş-kaldırmışızdır yasa koyucularına
Değişimini görmüşüzdür tanrı yasalarının
Yanılgı değil bu
Çoban arayıcılarına
Yakarır, şairde gün aşırı sözcükler
Önce ekmeğimizi
Sonra kadınlarımızın ruhunu kopardılar bizden
Bedenimizi kopardılar başlarımızdan
Düşman ettiler bizi bize
Biliyorum yeniden yarattılar bizi
Evvel yok tüm tarih biziz
Tüm bedenlerden süzülüp gelen
Bedenimde cisimleşen
Bir ömür taşıyorum
Ey matematiksel kesinlikler,
Sizlerle gelen nesneler ben değilsem
Kimim ben.
Değiştim aşkta
Değiştim nesnelere dokunuşlarımda
Kendi dışımızda ve kendimizle
Evril-eşerek nesneler dünyasında
Vardık yüzümüzün dönüşümüne
Dönüş yok artık geçmişe ey çoban arayıcıları
Yüzünüzü dönün artık kentlere
Ey delişmen
Çığlığını göm sesime
Yüzün, var oluşunu anlatır
Anıtlarda gömülü kalmasın yüzün
Sen ki şair ebedi büyüklüğünü
Bir tek eylemde kenetler-sin
Artık düş yakamızdan
Hortlatma bizi bize karşı
Kendi çağını anlat ki yerini bileyim
Işık demeti gibi parlıyor yüreğim
Ah nasıl parlıyor çocuk bakışı gözleriniz
Uydurmamalı insanın ritmini tarihin ritmine
Çağın kendi diline dolamalı zamanı
Şarkısını söylerken benimle doğan her şeyin
Güneş iniyor suya
Susun ağıt yakmayın
Ve bildiğim şarkıların doğuşu gibi
Büyürken usum
Gök bilimcinin buluşu gibi
Yeniden varırım
Soluk alışımda duyduğum ezgiyi
Benimle doğan her şeye eşim şimdi
Dilim nesneleri birbirine bağlayana dek
Bağışlasın beni
Dil bilimciler
Gölgesinde yazıyorum krallıkların
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder