25 Mayıs Dünya Etik Günü Afişi |
Eğitim, Toplum, Siyaset, Edebiyat ve Felsefe Üzerine Haber, Yorum ve Eleştiri Yazıları
22 Mayıs 2012
21 Mayıs 2012
"Felsefenin Kraliçesi" Haymana'ya Geliyor!!!
“Felsefenin
Kraliçesi” Haymana’ya Geliyor
Atalay
GİRGİN*
Etik alanında yaptığı
çalışmalarla, uluslararası alanda da tanınan Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı
İoanna Kuçuradi “25 Mayıs Dünya Etik Günü”nde Haymana’da bir konferans verecek.
Haymana
Kaymakamlığı’nın ev sahipliğinde, Nuri Bektaş Anadolu Lisesi’nin düzenlediği
“Dünya Etik Günü” etkinliğine katılacak olan Kuçuradi, başta etik ve ahlak
arasındaki ayrım olmak üzere, etik ilişki, insanın değeri ve değerlerine
ilişkin düşüncelerini konferans katılımcı ve dinleyicileriyle paylaşacak.
Nuri Bektaş Anadolu
Lisesi tarafından düzenlenen ve halka da açık olan, “Dünya Etik Günü”
etkinliğinde, Haymana Kaymakamı başta olmak üzere, ilçenin mülki ve yerel
yetkililerinin yanı sıra, ilçedeki okulların idari personeli, öğretmenler,
öğrenciler yer alacak.
Etkinliğin
düzenleyicisi olan Nuri Bektaş Anadolu Lisesi Müdürü Soner Çeki, “Dünya Etik
Günü” etkinliği ve Kuçuradi’nin bu etkinliğe katılımıyla ilgili olarak yaptığı
değerlendirmede “Sayın İoanna Kuçuradi, felsefe ve özellikle de etik alanındaki
çalışmalarıyla uluslararası düzeyde haklı bir üne sahiptir. Uluslararası
Felsefe Kurumları Federasyonu Başkanlığını da yapmış olan, halen Türkiye
Felsefe Kurumu Başkanlığı’nı yürüten, birçok değerli esere imza atan Sayın
Kuçuradi’nin önemini ve değerini bizler biliyoruz. Yalnızca bizler değil.
Dünyanın felsefe ve etikle ilgili yetkilileri, entelektüel ve akademik
çevreleri de biliyor.” dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü: Bundan
dolayıdır ki, başta Goethe Madalyası olmak üzere birçok
uluslararası ödülü olan Sayın İoanna Kuçuradi sayesinde 2003 yılında düzenlenen
21. Dünya Felsefe Kongresi Türkiye’de gerçekleştirilmiştir. UNESCO, 21. Dünya
Felsefe Kongresi’nin başarılı bir şekilde yapılmasına büyük katkısından ve bu
alanda yaptığı bilimsel çalışmalardan dolayı, Sayın İoanna Kuçuradi’nin, 2003
Felsefe Ödülü’ne layık görüldüğünü bildirmiştir.
25 Mayıs 2012’de
gerçekleştirilecek “Dünya Etik Günü” etkinliğine İoanna Kuçuradi’nin
katılmasının Haymana ve Haymanalılar için tarihi öneme sahip günlerden biri
olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Çeki, “Türkiye’de yaşayan ve
“Felsefenin Kraliçesi” olarak da nitelenen Sayın Kuçuradi’ye, davetimizi kabul
ederek, etkinliğimize katılıp bizleri onurlandırdıkları için ne kadar teşekkür
etsek azdır. Başta öğrencilerimiz olmak üzere, Haymanalılar Sayın Kuçuradi’nin
düşüncelerinden azami ölçüde yararlanma fırsatını kaçırmamalıdır. Bundan
dolayı, etkinliğe Haymana halkını da davet ediyoruz.” dedi.
“Vizyonumuzun Bir Parçası”
Nuri Bektaş Anadolu
Lisesi Müdürü Soner Çeki, “Biz bu tür etkinlikleri yalnızca Dünya Etik Günü
nedeniyle yapmıyoruz. Aksine eğitim öğretim dönemi boyunca gerçekleştiriyor,
öğrencilerimizi, kültür, sanat, felsefe ve bilim dünyamızın önemli isimleriyle karşılaştırıyoruz.”
derken, bunun nedenini şöyle açıkladı: Bu bizim vizyonumuzun bir parçasıdır.
Haymana küçük bir ilçe, okulumuz yeni bir okul olmasına rağmen, bizler
öğrencilerimizi çok yönlü, çok boyutlu düşünen, soran, sorgulayan bireyler
olarak yetiştirmeyi hedefliyoruz. Onların düşünsel ufuk genişliğine haiz
bireyler olarak lise dönemi sonrası hayata hazırlanmaları bizler için
önemlidir. Bu amaç doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz etkinliklere, davetimizi
kırmayarak katılan, başta Sayın İoanna Kuçuradi, şair Sayın Ahmet Telli,
Çankaya Üniversitesi İngiliz Dili Edebiyatı Bölüm Başkanı Sayın Prof. Dr. Aysu
Erden, öykücü yazarlarımızdan Sayın Tekgül Arı, Esra Odman ve adlarını şu an
için anımsayıp belirtemediğim herkese bir kez daha teşekkür ederim. Herkes ve
her veli bilsin ki, vizyonumuz doğrultusunda attığımız ve atacağımız adımlarla,
okulumuz öğrencisi olmak, her geçen yıl, her öğrenci için bir ayrıcalık
olacaktır.
Not: Sayın İoanna Kuçuradi’nin
“insanın değeri ve değerleri” bağlamında ve “etik ilişki” temelinde kaleme
alınmış olan “İlişkide Senin Değerin Ne?” başlıklı yazımı ilgilenenler hem
milliyet blog’taki http://blog.milliyet.com.tr/iliskide-senin-degerini-belirleyen-ne-/Blog/?BlogNo=363645
belirtilen adresten de okuyabilir.
20 Mayıs 2012
İlişkide Senin Değerini Belirleyen Ne?
İlişkide
Senin Değerini Belirleyen Nedir?
Atalay
GİRGİN*
Cinsellikten aşka,
siyasetten dinsel ve ekonomik ilişkiye dek, toplumsal yaşamın tüm alanlarında
yaşadığın ilişkide özelde senin genelde insanın değerini belirleyen nedir?
Kadınlığın mı? Cinselliğin, dişiliğin mi? Yoksa erkekliğin mi? Yoksa verilmiş
ya da kazanılmış toplumsal statün mü? Örneğin; Milliyet blog yazarı ya da yazar
olmak, statü anlamında senin değerini, diğer insanlar karşısında daha mı
değerli kılar?
Herhangi bir ilişkide statüleriyle
kendisine ya da karşısındaki kadın veya erkeğe değer biçenin değeri nedir? Statüler
temelinde doğru bir etik ilişki kurulabilir mi? Statülerin ahlakı ve etik bir
değeri var mıdır? Peki; etik ilişki nedir?
Etik
ilişki, statü ve ilinek insan ilişkisinde birinciden
başlayalım: İoanna Kuçuradi, “Etik” adlı kitabında, “Etik ilişki”yi şöyle
tanımlar: Etik ilişki, (..) belirli bütünlükte bir kişinin belirli bütünlükte
başka bir kişiyle ya da en geniş anlamda insanlarla –yüzyüze geldiği veya
gelmediği insanlarla-, değer sorunlarının söz konusu olduğu ilişkisidir: eylemde
bulunarak yaşadığı her ilişki1.
Bu bağlamda, önce
sorularla başlayalım: Kuçuradi’nin bu tanımını, belirlemesini de dikkate
alarak, insana, insanın ahlaki eylemlerine bakmaya, sorgulayıp anlamaya
çalıştığımızda ne görüyoruz? Ahlaki eylemlerimizin, kurduğumuz ilişkilerin
temelindeki etik ilişkiyi, değer sorunlarını kavrıyor muyuz? Kavramayı,
anlamayı bırakalım bir yana, ahlaki eylemlerimizin, ilişkilerimizin temelindeki
etik boyutu, bunların taşıdığı değer sorunlarını birazcık düşünüyor muyuz? Hadi
bunu da bir yana bırakalım, hangi eylemlerimizin ahlaki olup olmadığı üzerine
kafa yoruyor muyuz? Yaptığımız ahlaki eylemin değerinin ne olduğunu sorguluyor
muyuz?
Etik filozofu olan
Kuçuradi, insanın değeri ve değerlerinden söz ediyor. Bunlardan söz ederken iki
şeyi birbirinden özenle ayırıyor: İnsanın değeri ve insanın değerleri. Çünkü
bunlar aynı kavramlardan oluşmuş ve aynı şeyleri çağrıştırıyormuş gibi görünse
de birbirinden farklıdır.
Karşımızdaki bir insanı
değeri ve değerleriyle birlikte değerlendirmek gerek. Çünkü karşımızdaki kim
olursa olsun, onun, öncelikle bir insan olarak değeri vardır. Ve aynı zamanda o
insanın değerleri…
Değeri ve değerleriyle
birlikte değerlendiremediğimiz her insanı eksiltiriz. Eksilttiğimiz her insanla,
aslında, farkında bile olmadan kendimiz de eksiliriz. Çünkü değeri ve değerleri
temelinde bütünsel olarak doğru değerlendirip kavrayamadığımız, anlayamadığımız
her insan yanılgılarımızın, yanlışlarımızın da nedenidir.
Gündelik yaşamın akıp
giden olayları arasında, insanı değeri ve değerleri temelinde bütünsel olarak
değerlendirmenin önündeki en önemli engellerden, bizi yanılgılara, yanlışlara
götüren nedenlerden birincisi, karşılaştığımız kişilere statüleri üzerinden
değer biçme yaklaşımı ve anlayışıdır. Oysa karşımızdaki insanı ya da kendimizi
o an için sahip olunan statüyle değerlendirmek, statüye göre değer biçmek ya da
değer atfetmek yapılan en büyük yanlışlardan biridir. Yalnızca yanlış da değil,
aynı zamanda bu değerlendirme yaklaşımı ilinek insan oluşun göstergesidir. İlinek
insan halinin dışavurumudur.
İlinek insan ne
kendisinin ne de karşısındakinin değerini kendisinden başlatır. Aksine; ilinek
insan, hem kendisinin hem de karşısındaki ilişkide bulunduğu insanın değerini
ve değerlerini, kendi dışlarındaki bir varlık, otorite, nesne ya da kişiyle
ilişkisinin uzaklığı ya da yakınlığına göre belirler. Davranışının kaynağı,
niteliği, biçimi ve değeri de buna göre şekillenir.
İlinek insan için statü
de kendisinin ya da karşısındakinin değerini belirleme ve ona yönelik
davranışını oluşturma ve sergilemede en önemli ölçütlerden biridir. İlinek
insanın burada unuttuğu, belki de hiçbir zaman düşünmediği sorun ise, bu kabul
çerçevesinde kurduğu ve yaşadığı ilişkilerin, gerçekleştirdiği ahlaki eylemin
kendisince ya da karşısındakince değeri ne olursa olsun, olumlu anlamda değer
üreten değil, aksine değer tüketen bir ilişki olmasıdır.
Statüler ahlaki eylemde
bulunmaz. Statüler etik ilişki kurmaz. Statülerin ahlakı yoktur. Bir başka
deyişle statüler ahlaksızdır. İşte ilinek insanın temel yanılgılarından biri de
budur. O statüyle değer kazandığını düşünür. Statüsüne saygı bekler. Oysa
insana değer kazandıracak olan, kendisinde olmayanı ona katacak ya da
sağlayacak olan statü değildir. Aksine, statüye ya da herhangi bir sıfata değer
katacak, onu daha değerli ya da değersiz kılacak insandır. Dolayısıyla, saygı
insana gösterilir. Etik ilişki insanla insanın ilişkisinde gerçekleşir.
Statüler arasında ahlaki bir eylem, statüler arasında etik bir ilişki
kurulamaz. Çünkü hiçbir statü ahlaki eylemde bulunamaz. Hiçbir statü etik bir
ilişki kuramaz. Bunları gerçekleştirebilecek olan yegâne varlık insandır.
Ne var ki ilinek insan,
kendisini ve ilişki kurduğu insanı değeri ve değerleriyle kavrama anlayış ve
yaklaşımında olmadığı için, statüye sığınır ya da karşısındakine statüsüne göre
davranmayı mübah görür. Karşısındaki insanın algıladığı ya da değer atfettiği,
değer biçtiği statüsüne göre onun karşısında eğilir ya da böbürlenir. Onun
karşısında “bütün küçük dağları siz yarattınız efendim” dercesine vecd içinde
secde eden bir duruşa geçer. Ya da “bütün küçük dağları ben yarattım”
dercesine, kendisine karşı vecd içinde bir duruş bekler. Çünkü
ilinek insana göre, değerliliğin ya da değersizliğin, önemliliğin ya da
önemsizliğin ölçütünü belirleyen ne bir kişi olarak kendisinin bütünlüğüdür ne
de bir birey olarak karşısındakinin bütünlüğü. Bunları belirleyen, kendi kabulleri
temelinde, hem kendisinin hem de ilişki kurulan kişinin dışındaki, varlık,
nesne, otorite, sıfat, statü, vb.dir. Kendisinin ya da diğerinin o varlıklarla
ilişki düzeyidir.
Tüm bunları dikkate
aldığımızda, ilinek insan için kurduğu ilişkinin, gerçekleştirdiği ahlaki
eylemin, söylediği sözün, dayandığı etik temelin ve ortaya çıkardığı değer
sorunlarının önemi yoktur. Statüsüne, konumuna bağlı olarak, gün gelir, yerli
ya da yersiz, doğru ya da yanlış olduğunu düşünmeksizin karşısındakine
“ahlaksız” der, onu “ahlaksızlık”la itham eder. Bir başka ilinek insan durur
mu? O da ona söyler aynı sözleri. Birkaç gün sonra bir de bakmışsınız ki,
birbirine göre “ahlaksız” olan iki zevat el ele kolkola girmiş, yanak yanağa
öpüşüyor. Oysa ikisinin de düşünmediği, belki de düşünüp kavrama gereği bile
duymadığı hakikat ise şudur: Ahlaksız insanın olmadığı, ahlaksız insan
olamayacağı hakikati.
Yukarıdaki satırlardan
da anlaşılabileceği gibi, ilinek insan, yalnızca kurduğu ilişkilerin,
gerçekleştirdiği ahlaki eylemlerin temelindeki etik boyutu düşünmeyen, dikkate
almayan bir insan değildir. Aynı zamanda etik tutarlılıktan da yoksun bir
insandır. Bundan dolayı, ilinek insan, ilişki ve eylemlerinde değer üreten
değil, değer tüketen bir kişidir.
İşte Kuçuradi, etik ve
değer üzerine çalışmalarıyla, insanı değeri ve değeriyle birlikte
değerlendirmek gerektiği bilincini, okuruna ve öğrencilerine aktarıp
kazandırırken, yaşadığımız ve akıp giden toplumsal ilişkiler içerisinde de,
bizleri insan, ilinek insan, değer ve değer sorunlarına ilişkin düşünmeye,
sormaya, sorgulamaya yönelten, günümüzün yaşayan önemli düşünür ve
filozoflarından biridir. Ve onun, yukarıda söylenenler bağlamında altını
çizerek vurguladığı önemli hususlardan biri de şudur: Değerleri yeniden yeniden
değerlendirebilmek gerek.
Değerleri yeniden değerlendirmeyi bir bilinç
haline dönüştürmek ise kendisinin ve kendisi dışındaki insanların değerini,
yalnızca ve yalnızca kendilerinden başlatabilme bilincini kazanmış gerçek
bireylerin yapabileceği bir iştir. İlinek insanların değil. Çünkü onlar,
hukuken ne denli kişi bütünlüğüne sahip olarak görülseler ve değerlendirilseler
de, hakikatte, kabulleri dolayısıyla, yanılsamalı bilinç hallerini gerçeklik ve
hakikat sanma kötürümüdürler. Tıpkı; her bireyin insan olmasına rağmen, her
insanın birey olmadığı, olamadığı hakikati gibi…
14 Mayıs 2012
MEMUR MEMURLUĞUNU, MEMUR HADDİNİ BİLMELİ, HELE ÖĞRETMENSE...
Memur Memurluğunu, Memur
Haddini Bilmeli, Hele Öğretmense...
Atalay
GİRGİN*
Ülkenin birinde hükümetin
pek saygıdeğer, zat-ı muhterem bakanları, kuşluk vakti, ağızlarını açıp konuştular. Memura
verebilecekleri zammın ne olduğunu açıkladılar ya… Sen misin açıklayan!!!
İnternetin her köşesinden, feryat figan sözler
dökülmeye başladı hemen. Sanki ilk kez başlarına geliyormuş, sanki ilk kez
böylesi bir durumla karşılaşıyorlarmış gibi… Kim bilir belki de ilk kezdir.
Malum ben Türkiye’de yaşadığım için böyle şeylerle hiç ama hiç karşılaşmadım.
Eğer Türkiye’de yaşıyorsanız, sizler de karşılaşmamışsınızdır. Böylesi şeylerin
Türkiye’de olması ne mümkün efendim!!!
Neyse… Konumuza
dönelim:
Memur olan da memur
yakını ya da memur emeklisi olan da döktürmeye başladı: Hükümet al zammını kaşına
çal! Kaşına olmazsa başına çal! O da olmazsa …. çal!!! Bunu da beğenmedin mi?
Nerene istersen orana çal!!!
Hükümetin ve kendisine
dokunulması bile ibadet sayılan Hz. Başbakanın ve daha Hz.liği hak edememiş
olan bilcümle bakanının, bu zammı nerelerine çalacağını bilemesek de, bu tepkinin umurlarında bile olmadığı kesin. Kim
bilir ki belki de içlerinden “ateş olsalar cürümleri kadar yer bile yakamazlar.
Bir de durmuşlar, boylarından büyük laflar ediyorlar” bile diyor olabilirler. “Olabilirler”
diyorum, o ülkenin zat-ı muhterem başbakanının ve bakanlarının ne düşündüğünü nasıl bilebiliriz ki, değil mi? Benim ki bir tahmin işte…
Hükümet
Şeyiyle Yetkili Sendikacılar
Hükümet ve kimi
bakanlarıyla “can ciğer kuzu sarması” olmalarına ve onların “hık” deyicisine
dönüşmelerine güvenerek “Yüzde bilmem kaç + kaç istiyoruz” türünden açıklamalar yapanlar ise bir başka âlem…
Memleketlerinde dağlar bir şeyler doğuruyor olsa gerek ki hükümetin çok yetkili
bakanının açıklamasını duyar duymaz, şaşkınlıkla, “Aaaa… Dağ, hiç ama hiç
bişeycik, farecik bile doğurmadı” sözleri dökülüverdi.
Malum, dünyanın hiçbir
yerinde halüsinasyonlar görmeyi herhangi
bir kimseye yasaklamak mümkün değil. Keza birilerinin yanılsamalarını gerçeklik
sanıp vecd içinde secde etmelerini de… Ne var ki, hükümet şeyiyle örgütlenip
iki günde yetkili oluvermekle kendisini bir şey sananların unuttuğu bir hakikat
var: Hiçbir dağ eğilmez.
13 Mayıs 2012
Etik Bağlamında Felsefe
Etik
Bağlamında Felsefe
(TARAF Gazetesi'nin kitap eki TarafKİTAP'ın Nisan sayısında Başbakanın Günlüğü'ne ilişkin yayınlanan yazı...)
Özgül
Bike YÜCALAN
Her
olasılığı hesaplayabilirsiniz ama belirleyemezsiniz.
Max Palanck’ın Kuantum Teorisi ve Werner Heisenberg’in Belirsizlik Kuramı’na da
dayanan bu felsefi anlayış ve yaklaşımı, “Başbakanın Günlüğü” adlı romanında
Atalay Girgin bir kez daha anımsatıyor okura.
Yazar bu anımsatmayı
söz konusu teorileri anlatarak ya da o bilim insanlarının adlarını belirterek
yapmıyor. Aksine “Kemeutopyalılar roman dizisi” adını verdiği serinin ilk iki
çalışmasında olduğu gibi, kurgulanan olaylar ve etik ilişkiler üzerinden
sergiliyor.
Kahramanları fareler
olan bir gezegenin kurgulandığı romanda, fabl türü anlatının ironik ve politik
dili, akıcı bir üslup içinde olaylara, olaylar karşısındaki kişi ve kişiler
arası ilişkilere eşlik ediyor. Bu boyutuyla siyasal bir roman niteliği de
taşıyan “Başbakanın Günlüğü”nde, her şeyi belirlemeye ve kontrol etmeye çalışan
bir iktidarın kırılganlığı da anlatılıyor. Keza iktidarın büyüsüne kapılıp
sormadan sorgulamadan itaat ilişkisi içerisinde yapıp eyleyenler de…
Romanda, son seçimleri,
tüm rakiplerinin toplamından daha fazla oy alarak, ezici bir çoğunlukla kazanan
bir başbakanın, kendini tek muktedir ve en güçlü gördüğü bir dönemde, kaybolan
ve Kızıllar’ın eline geçen günlüğüyle birlikte gelişen olaylar sürükleyici bir
dizi film gibi, neredeyse sinemografik bir tarzda kare kare kesintisizce
sergileniyor. Romanın kahramanlarından birisi olan Başbakan, her şeyi kontrol
edip hesaplamaya, tedbirlerini ona göre almaya çalışırken, en güvenli mekânında
paçayı ele veriyor.
Bunlardan habersiz olan
ve Başbakan’a yakınlığını ilişki kurduğu kişi ve kurumlar karşısında ayrıcalığa
dönüştürmeye çalışan birileri ise bu geçici statülerini kendilerinden daha
değerli görmeye ve başkalarına da algılatmaya yöneliyor. Yazar, gündelik yaşam
içerisinde de sık sık karşılaşılan ve kişinin değeri ve değerlerinden çok onun
statüsü ekseninde gelişen hatta belirlenen ilişki ve davranışları, etik açıdan sergilemekle
kalmıyor, aksine belirginleşen şu sorular çerçevesinde bunları tartışmaya
açıyor: Kişinin değerini ve değerlerini belirleyen statü müdür? Bir kişiye
statüsüne göre mi davranmak gerekir? Yoksa değerine göre mi? Statüye değer
katan değerinin ve değerlerinin bilincinde olan kişi midir? Yoksa kişiyi
değerli kılan statüsü mü?
Çok yönlü, çok boyutlu,
çok anlamlı çok katmanlı bir yapıya sahip olan her roman gibi, Başbakanın
Günlüğü’nde de siyasal, psikolojik boyutun yanı sıra özellikle etik ilişkiler
bazında felsefe öne çıkıyor. Yazar, romanda ironik anlatıyla yer yer okuru
gülümsetirken, kurguladığı olaylar karşısında kişilerin tutum ve davranışları,
kurdukları etik ilişkiler aracılığıyla da düşündürmeye, sormaya sorgulamaya
yöneltiyor. Eğer amacı buysa Atalay Girgin’in, Başbakanın Günlüğü’nde bunu
başarıyla gerçekleştirdiğinin altını çizmek gerekiyor. Ve “Ya yarın olmasaydı?”
derken, her şeyin hesaplanıp belirlenmeye, kontrol edilmeye çalışıldığı bir
evrende, düşündüren bir başka kapıyı aralıyor. Elbette bakmaya, düşünmeye cüret
edenlere…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)