ahlaki değer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ahlaki değer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Kasım 2011

Ahlâklı Siyaset Ahlâksız Siyasetçi Yoktur!

 Atalay GİRGİN*
İnsan kavramlarla düşünür. Ne var ki, kavramlarla düşündüğü dek kavramları düşünmez. Onları neliği ve gerçekliği temelinde sorup sorgulamaz. Bu durum üzerinde fazlaca durulmasa da önemli bir sorundur. Hele hele toplum karşısında söz söyleyen ya da söz söyleme hakkını kendinde gören yetkili yetkisiz birilerinin, üzerine düşünüp sorgulamadığı kavramları yerli yersiz demeden kullanmaları daha da önemlidir. Çünkü kavramların hem anlamları, hem de nelik ve gerçekliklerine dair, toplum nezdindeki yanılsamayı pekiştirmektedir.
Özellikle; neredeyse ağzını her açan siyasetçinin, bir marifetmişçesine kendine muarız olduğunu düşündüğü ya da kendisine eleştiri yönelten, hatta doğru ya da yanlış bir ithamda bulunan kişilere karşı yönelttiği “Ahlâksızlık” kavramı ve yanı sıra “Ahlâksız” nitelemesi de bu türden kavramlar arasındadır. İnsanların önemli bir şey söylüyormuşçasına ve karşısındakine hakaret etme amacıyla telaffuz ettiği söz konusu kavram ve niteleme, içerikleri bir yana, daha başlangıç itibariyle, anlam açısından bile sorunludur.
Dilbilgisinin en temel bilgileri üzerine ahkam kesmeye gerek yok elbette ama, “-sız” eki, sonuna geldiği her kelimeye, her kavrama hem olumsuzluk hem de yoksunluk yükler. Yoksunluk yüklenen her şeyi “insan” kavramının önüne getirmek ya da onunla ilişkilendirmek, insanın da neliği ve gerçekliğine uygun olmamaktan öte, onun varlığına, varoluşuna aykırıdır. İşte insanla bir araya getirilemeyecek, onunla ilişkilendirilemeyecek olan yoksunluk yüklenmiş kavramlardan biri, hatta en önemlilerinden biri “ahlâksız” ve bununla bağlantılı “ahlâksızlık”tır. Oysa kültürsüzlük ve ahlâksızlık insanın vasfı olamaz. Ne var ki tanık olduğumuz gerçeklik, özellikle söylem ve anlayış düzeyinde bunun tam zıttı doğrultuda cereyan etmektedir.   
“Siyaset ve ahlak” başlıklı yazısında, “etkin siyaset alanında bulunan bir kimsenin ahlaksal alanı”nı, birçok unsurun yanı sıra “verdiği veya vermeye destek olduğu kararlar” olarak belirleyen Yasin Ceylan, “Bu kararlar milyonlarca insanın haklarıyla ilgiliyse, onları mutlu ya da mutsuz edecek mahiyetteyse bu kararların sonuçları itibarıyla siyasetçi, ahlaken sorumludur.”1 hükmünü veriyor.   
Ceylan’ın “ahlaksal alan”a ilişkin çizdiği çerçevenin ve ardı sıra verdiği hükmün genel anlamda uygun ve doğru olduğunu belirtmek gerek. Ancak, bu kabullerinin sonrasında, konuyu din, iman, günahkârlık göndermeleriyle işleyen Ceylan’ın, sorunu, onun deyişiyle “ahlaksızlık”a daha doğru bir ifadeyle ahlâk dışılığa bağlayışı için geçerli değildir aynı hüküm.                                 
Bunun temel nedeni; ahlâkın neliğinin yanı sıra, “Kültürsüz ve ahlâksız insan var mıdır?”, “Ahlâk ve insan ilişkisi nedir?”, “Toplumdan ve insandan bağımsız bir ahlâk var mıdır?”, “Ahlâkın ve ahlâkî eylemin, her koşulda herkes için geçerli, ona aşkın ve değişmez bir dayanağı ve amacı var mıdır?”,  “Hangi insanın hangi koşullardaki hangi eylemleri ahlakidir?”, “Bir eyleme birilerince atfedilen değerin niteliği o eylemi ve sahibini ahlâksız ya da ahlâk dışı kılabilir mi?”, “Ahlâksız insan mı vardır, yoksa eylemleri ahlâken ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olarak değerlendirilen insan mı?”, “Etik ile ahlâk aynı şey midir?”, “Etik tutarlılıktan yoksun olan her insanın her eylemi ahlâkîlikten yoksun mudur?”, “Etik tutarlılıktan yoksunluk bir insanı ahlâksız kılar mı?”, “Ahlâksızlık, ahlâkdışılık insana atfedilecek bir nitelik midir yoksa kurum ve kuruluşlara, yasalara ve kurallara mı?”, “Ahlâkî eylem insanlara mı özgüdür, yoksa siyaset, ekonomi, vb. olmak üzere kurumlara ve onun altında yer alan kuruluşlara mı?” sorularının yanıtlarında saklıdır. Yukarıdaki soruların hepsini bu yazının sınırları içerisinde yanıtlayabilmek olası değilse de birkaçına değinmek ve kısaca yanıtlamak gerek.
Siyasetçi kriter olamaz      
Öncelikle şunu belirtmeliyim: Ahlâk ve siyaset, ahlâk ve siyasetçi ilişkisini değerlendirmenin kriterini siyasetçilerin söylemlerine bakarak belirlemek yanıltıcıdır. Kamusal alanda söz söyleme hakkını kendinde gören, dahası bu hakkı fütursuzca kullanan siyasetçilerin, bazen akıllarına estiğinde söyledikleri bazen de akıldanelerinin yazıp ellerine tutuşturduğu metinlerden okudukları sözler veri alındığında ortalıkta ahlâklı siyasetçinin, hatta biraz daha genellediğinizde ahlâklı insanın esemesine rastlamak bile mümkün değildir. Çünkü her biri diğerine göre ahlâksızdır. Her biri diğerine göre “ahlâksızlık, edepsizlik, şerefsizlik”le kaimdir.
Bu durumun öncelikli nedenlerinden biri, büyük ya da küçük bir iktidar eyliyor olmanın pervasızlığıyla düşünme, sorma, sorgulama gereğini hissetmemeleri ve böylesi bir alışkanlıktan yoksun olmalarıdır. Bir diğer nedeni ise, birçok başka saikin yanı sıra, hem izan ve mantık hem de entelektüel birikim ve değerlendirme kapasitesi açısından, düşünsel derinlik ve çaptan yoksunluklarıdır. Her ikisi de toplumu yöneten, sözüm ona toplum adına ve toplum için siyaset üreten, yasa yapanların baştan aşağı hal-i pür melalinin göstergesidir.  
Oysa siyasal eylem ve ahlâkîlik birbirinden ayrılamaz. Çünkü akli melekeleri yerinde olan her insanın, toplum içinde ya da kamusal alanda, kendi iradesiyle yapmayı ya da yapmamayı seçtiği her eylem ahlâkîdir. Bir insan olarak siyasetçi de hangi saiklerle eyliyor olursa olsun bundan ari değildir. Sıfatı ne olursa olsun, eğitimden dine, ekonomiden siyasete dek en az bir kişinin daha var olduğu tüm toplumsal, kamusal alanlarda, her insan eylemi için geçerlidir bu. Ancak eylemin ahlâkîliği, onun değerini belirlemeye yetmez. Ya da bir eyleme atfedilen olumsuz değer onu ve eylemi yapanı ahlâksızlıkla nitelemeye…
Ahlâkî eylemin değeri
Ahlâk, en genel haliyle, iyi ve kötü üzerine bir bilinç halidir. Birçok filozof, kendilerine özgü kabullerden hareketle farklı ölçütler ileri sürse de bir eylemin ahlâkî olarak değerlendirilebilmesinin üç temel koşulu vardır. Bunlardan birincisi, eylemi yapanın akli melekelerinin yerinde olmasıdır. İkincisi, eylemin toplum içerisinde, kamusal alanda yapılmasıdır. Üçüncüsü, bu kişinin söz konusu eylemi yapmayı ya da yapmamayı kendi iradesiyle seçmesidir. (Bu noktada karşımıza özgürlük problemi çıkmaktadır ama bunu tartışmanın yeri şimdilik burası değil.)
Siyasetçi olup olmamasına bakılmaksızın, herhangi bir insanın, yukarıdaki koşullara haiz olan her eylemi ahlâkîdir. Ancak eylemin ahlâkîliği, o eylemin değerini herkes için aynı kılmayabilir. Çünkü ahlâkî eylemin değeri dendiğinde söz konusu olan “iyi” ve “kötü” yargılarıdır.
“İyi” ve “kötü”, ahlâkî eylemlere ilişkin değer bildirir. Bir eylemin ahlâkî değeri söz konusu olduğunda, hangi ahlâk yasasını, hangi kararı ya da kuralı referans alırsanız alın, çağdan çağa, toplumdan topluma, insandan insana, hatta aynı toplum içinde ve aynı zaman ve mekân koşullarında yaşayan birey ve gruplara göre bile “iyi” ve “kötü” değişir. Çünkü ahlâkî eylemin dayanağı kadar, o eylemin değeri de herkes için, her koşulda aynı değildir. Birilerine göre “iyi” olan bir eylem, başka birilerine göre “kötü” olabilir. Ancak bu durum, her iki halde de ne o eylemi ne de o eylemi yapanı ahlâksız kılar.           
Öte yandan, etik tutarlılıktan yoksun olan, her koşulda bir ahlâk yasasına ya da kendi içerisinde tutarlı olan ilkelere göre eylemeyen herhangi bir insan da ahlâksız değildir. Çünkü etik tutarlılıktan yoksunluk, hiçbir insanı hiçbir koşulda ahlâksız ve eylemini de ahlâk dışı kılmaz.
Yöntemlerin ve kuralların ahlâkı
Ceylan, siyasetçi bağlamında “günahkâr ve ahlaksız” kavramlarını eşleyerek, ahlâkî eylem düzeyinde dinsel göndermeyi pekiştiriyor. Ancak bununla da yetinmeyip Batıda “Makyavelist”, Doğuda “şark kurnazlığı” denilen yöntem ve anlayış için de “ahlaksızlığın ta kendisidir” hükmünü veriyor.
Oysa ne denli yanlış olduğunu düşünseniz de, hiçbir yöntemin, kuralın, kurumun, kuruluşun ahlâkı yoktur. En iyi ihtimalle, kendi içerisinde tutarlılığa sahip ya da değil, kuralları, yasaları vardır. Hiçbir devlet, hükümet, hiçbir kurum ve kuruluş, hiçbir yasa, kural, ahlâkî eylemde bulunmaz. Ahlâken “iyi” ya da “kötü” değerini almaz. Tam da bu nokta; “ahlâksız” nitelemesinin ya da “ahlâksızlık” kavramının, ahlâkdışılığı, ahlâkî eylemden ve ahlâkî değerlendirmelerden ari olmayı belirtmek ve vurgulamak anlamında kullanılması uygun ve doğrudur. Ama insan için değil. Çünkü yöntemleri kullanan, kuralları uygulayan, kurumları işleten insanlar eylemde bulunur. Dolayısıyla eylemleri ahlâkî değerlendirme konusu olabilecek olanlar yalnızca insanlardır.  
Sözün özü: İnsan olmak hasebiyle her siyasetçi de tıpkı bir din adamı, bir beyaz kadın taciri, bir uyuşturucu satıcısı, bir öğretmen, bir asker gibi ahlâkî eylemde bulunur. En az onlar kadar ahlâklıdır. Eylemlerinin ahlâkî değeri de birilerine göre en az onlar kadar “iyi” ya da “kötü”dür. Daha ötesi değil.





* * Felsefe Öğretmeni; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Yasin Ceylan, Radikal İki, 16.10.2011, sf.9.