Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2021

MEB’de Yaşanan Bu ‘Aşk’ Bitmez

 

MEB’de Yaşanan Bu ‘Aşk’ Bitmez

Atalay Girgin*

Yaşayanlar bilir ki her aşk özeldir. Her aşk bir başka güzeldir. Ve her aşkın kendi rengi vardır. Ne anlatılabilen ne de tanımlanabilen…

Lakin MEB’de yaşanan bunlara benzemez. Geçmişten bu yana rant ve koltuk çetelerinin cirit attığı Milli Eğitim Bakanlığında ‘aşk’ bir başka yaşanır. Hele de koltuk rantla, rant da koltuk ve kadrolaşmayla taçlanırsa…

Her ne kadar birileri, arada sırada, işler kendi istedikleri gibi gelişmediğinde “MEB taşra teşkilatını çeteler yönetiyor” diye bağırırken; o taşra teşkilatlarını atayan MEB merkez teşkilatı olmasına rağmen, ona toz kondurmasa ve ağızlarını açıp tek kelam etmeseler de… Oysa bu işlerde asıl mahir olanlar merkez teşkilatında, yani suyun başında oturan, işin ehli bazı çemişlerdir.

Bilinmelidir ki MEB’de eğer ucunda rant yoksa, maddi ve manevi haz ayrıcalıkları sağlamayacaksa koltuk da eğitim de değersizdir. Hatta külfettir. Eğer koltuk ve kadrolaşma ranta eriştiriyorsa, ‘aşk’, yıllar geçtikçe değerlenen şarap misali, her şeye rağmen yeniden yeniden küllerinden doğarcasına tazelenir.

Kadrolaşma ise bambaşka bir hikâyedir. Ve yeri geldiğinde yazılması gereken başka bir yazının konusudur. Şimdilik bunu bir kenara alıp şu bitmeyen ve sürekli tazelenen ‘aşk’a dönelim.

05 Eylül 2021

Kararname ‘Bakan’ı: Tüm Önlemleri Aldık!

 

Kararname ‘Bakan’ı: Tüm Önlemleri Aldık!

Atalay Girgin*

Biliyorsunuz. Elbette yalnızca sizler değil, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinden TBMM Başkanına, muhalefet parti ve liderlerinden milletvekillerine dek başka birileri de biliyor.

Anayasanın amir hükmüne rağmen ve bunun vecibelerini yerine getirmediği için, şu ana kadar ‘bakan’ sıfatıyla altığı kararlar, gerçekleştirdiği atamalar, attığı imzalar, söylediği sözler, velhasıl yaptığı tüm iş ve işlemler, hukuken tartışmalı ve kadük olmak bir yana, yok hükmünde olan biri oturuyor, Milli Eğitim Bakanlığı’nın başında.

MEB’in ‘bakan’ koltuğunda arz-ı endam eyleyişinin tek dayanağı, tek seçicinin altına imza attığı ve Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararname… Lakin öyle sıradan bir kararname değil. Bir kararnamenin Anayasadan bile üstün olduğunu cümle âleme ilan eden bir kararname…

İşte yalnızca böylesi bir kararnameyle ‘bakan’ statüsüne yükseltilen ve o andan itibaren kendisine Milli Eğitim ‘Bakan’ı sıfatı bahşedilen Mahmut Özer, geçtiğimiz günlerde şöyle dedi: Okullarda alınması gereken tüm önlemleri aldık.

‘Bakan’ın Sözünün Ömrü

10 Ocak 2019

Milli Eğitim Bakanlığı Hangi Sıfatzedelerin Oyun Alanı?


                           MEB ve Türkiye’de Eğitim                                    Bu Sıfatzedelerin Oyun Alanı Mı?

Atalay Girgin*

Türkiye’de eğitim ve onun kurumsal ifadesini bulduğu Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), iktidarların oyun alanına dönüştürdüğü bir sahnedir.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un bile kısa sürede tanık olduklarını “Star Wars”ta sahnelenen tiksindirici oyunlara benzettiği bu arenada, sırtını birilerine yaslayan ve kendinde keramet olduğunu düşünen irili ufaklı taraflar, devletlûlardan ulufe ve lütuf beklentisiyle her türlü yolu deneyerek rol kapmaya ve MEB bürokrasisinin üst basamaklarında yer edinmeye çalışıyorlar. Bu uğurda her türlü yolu ve aracı mubah görüyor, oyun üzerine oyun tezgâhlıyorlar. Ve ne yazık ki ilinekleştikçe ilinekleşiyorlar.



Oysa toplumsal anlamda eğitim sorunları ilinek insanlarla çözülmez, çözülemez. Bu sorunları çözebilmek için sözde değil, kelimenin hem neliği hem de gerçekliği temelinde soruna felsefeyle bakabilmek gereklilikten öte bir zorunluluktur. Bu ise felsefi düşünen, sorunu felsefeyle kavrayan, anlayan ve anlamlandırabilen insanları gerektirir. İlineğin ilineği olanları, sıfat, statü, makam peşinde koşan, birbirinin ardından kuytu köşelerde, gün doğdu sanılan odalarda tezgâh kuran sıfatzedeleri değil.

Peki; bunların arasında ne fark vardır? Yanıtı aşağıda… Buyurun efendim! Okuyun ve MEB’in sıfatzede ilinek insanlara mı, yoksa başkalarına mı kalıp kalmadığı kararını da kendiniz verin! Ve Türkiye’de eğitimin kimlerin elinde oyuncağa dönüştüğünü iyi düşünün!

09 Ocak 2019

Ziya Selçuk Bu Ayak Oyunlarını Hak Etmiyor!


   Ziya Selçuk “Star Wars” Vari   
Ayak Oyunlarını Hak Etmiyor!
Atalay Girgin*


Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), eğer anlatılanlara ve basına sızdırılanlara bakılırsa, tabiri caizse tam bir “cadı kazanı”: İçerden, dışarıdan taşınan odunlar, kerestelerle ateşi tazelenen… Bilmem hangi bayramlarda, hangi gecelerde kotarılıp, gün doğdu sanılan malum odalarda da pişirilerek basına sızdırılan, servis edilen görüntülü görüntüsüz bilgilerle sürekli kaynatılan bir kazan.

Dahası kimin kime dost, kimin kime düşman, kimin figüran kimin esas oğlan, kimin yanaşma, kimin ispiyoncu olduğunun belirsiz olduğu karmakarışık bir sahne… Oyunun bini bir para…

Bir yanda Ziya Selçuk’la yüz yüze gelince “Sayın Bakanım” diyerek gerdan kıranlar, hicabsızca topuk selamına duran hicabiler… Arkasını dönünce de hakkında ileri geri konuşmaktan kendini alamayan, sıfatı, statüsü, makamı malum bazı şahıslar…

Diğer yanda ise fırsatı ganimete çevirme ve taltif edilme, yükselme arzusuyla hem Bakana hem de diğer taraflara yeşil ışık yakan, tüm taraflarla halvet olmaya hazır ve nazır, ulufe, lütuf umuduyla sıfat, statü bekleyenler... Kim çalarsa çalsın, her telde, her sazda, her tıngırtıda oynamaya amade olanlar… Bunların dışında yer alanların ise alınmalarına hiç gerek yok!

MEB’teki Yalnız Adam

11 Kasım 2018

16 Yılın En Başarılı Milli Eğitim Bakanı Kim?


Tüm Öğretmenler, Öğrenciler ve Velilerin Teşekkür Etmesi Gereken
En Başarılı Milli Eğitim Bakanı Kim?

Atalay Girgin*

2002 Kasım’ından bu yana var olan iktidar, genelde eğitimi, özelde ise MEB’i oyun alanına çevirdi. “Yapıyoruz. Çağ atlıyoruz”, “Eğitimde devrim gerçekleştiriyoruz” derken bile, zaten çağın ve toplumun ihtiyaçlarına yanıt veremeyen eğitimi daha da kötürümleştirdi. Sorunlar kangrenleşti. Bu toplumun çocukları, bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde kobay olarak kullanıldı. Bunun müsebbibi de mevcut iktidar ve onun Milli Eğitim Bakanlarıdır.

Bu süre içinde, mevcut eğitimi ve okulları bir yandan kendi iktidarının “arka bahçesi” kılma çabasıyla yapboz tahtasına dönüştürdüler. Diğer yandan kapitalizme ve dolayısıyla piyasaya uygun hale getirmek için tabiri caizse her köşe başında yerden pıtrak bitercesine özel okullar kurulmasının önünü açtılar. Bu okulları yaygınlaştırabilmek için özel teşvik uygulamaları yaptılar. Bu okullara gitmeyi özendirici ve destekleyici kararlar aldılar ve bunları hayata geçirdiler.

Lakin geçen zaman içinde, mevcut iktidarın eğitimi yapboz tahtasına dönüştürmenin dışında gerçekleştiremediği tek şey, çağın ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak istikrarlı bir eğitim politikasıydı. Şu ana kadar MEB’in başına yedi bakan getirmiş olan ve sonuncusunu da hızla eskitmeye yönelen iktidar, çocukları kobaylaştırma görevini başarıyla sürdürmektedir.  

Peki; bu bakanların içinde başarılı işler yapan hiç kimse yok muydu? Elbette vardı. Peki; yedi bakan arasında en başarılı olan kim? Bu bakanı başarılı kılan icraatı ne?

10 Mayıs 2009

Felsefeciler Hangi Tanrı'nın Varlığını Kanıtla(ma)yacak?

Felsefeciler hangi Tanrı’nın varlığını kanıtla(ma)yacak?

Atalay GİRGİN*

“Zıddı söylenemeyecek hiçbir şey yoktur.”1

Milli Eğitim Bakanlığı, felsefe derslerine ilişkin, ‘taslak’ olduğu söylenen bir çalışma yaptırdı. Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı aracılığıyla ve Orta Öğretim Genel Müdürlüğü’nce görevlendirilen bir “Özel İhtisas Komisyonu”nun hazırladığı bu çalışmanın adı, “Orta Öğretim Felsefe Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu”.

Felsefe dersinin ünite ünite nasıl işleneceğine, hangi konuda hangi etkinliğin yapılacağına ilişkin bilgilerin yer aldığı bu çalışmayla, felsefe öğretmenlerine ‘kılavuz’ olmak da amaçlanıyor. Önümüzdeki eğitim-öğretim döneminden itibaren uygulamaya konulması düşünülen bu program, olumluluklarının yanı sıra olumsuzluklar da içeriyor.

Özellikle bu yazıya konu olan ve “Din Felsefesi” ünitesine ilişkin ‘kılavuzluk’ girişimi bu olumsuzluklardan biri. Söz konusu “Felsefe Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu”nun 80. sayfasında yer alan, “Tanrı var ki…” başlıklı bölümü okuyup da “Kılavuzu karga olanın …” sözünü anımsamamak elde değil. Çünkü bu bir değil, birçok açıdan problemli.

Öncelikle felsefenin neliği açısından doğru ya da uygun bir yaklaşım değil bu. Çünkü neliği açısından felsefe, akla dayalı bir biçimde, konusunu bütünsel olarak ele alma iddiasını taşıyan, kavrayıp anlamlandıran ve ona eleştirel bir biçimde yaklaşıp soran, sorgulayan tutarlı bir düşünme etkinliğidir. Oysa “Tanrı var” hükmünün peşinen kabulüne dayanan söz konusu ‘kılavuz’, daha baştan bu neliğin temel unsurlarının üstünü çizmeye yönelmektedir.

Öte yandan, felsefe öğretmenine, el çabukluğu marifet türünden bir ‘cinlik’le, “Tanrı var” dedirterek ve onun varlığını kanıtlamaya yönelterek, “Din Felsefesi”nin neliğine de aykırı davranılmaktadır. Din felsefesi, mevcut programa göre, bütün dinler ve hatta ateizm karşısında, dolayısıyla onların Tanrı / Allah anlayışları karşısında “eşit” mesafede durur. Hiç birinin yanında ya da karşısında olmadığı gibi, insanların inançlarını zayıflatmak ya da güçlendirmek gibi bir yaklaşıma da sahip değildir.

Neliği olup gerçekliği olmayan kavram : Tanrı / Allah