Melih Cevdet Anday etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Melih Cevdet Anday etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2021

Deneme Hakkında Bir “Deneme”

 

Deneme Hakkında Bir “Deneme”

Halit Suiçmez

“Hayatı bir yara gibi deşmek gerek,

Hayatı bir buğday tanesi gibi keşfetmek gerek”(Ö.İnce)

(Kaynak; Atalay Girgin, ÖĞRETMEN, Düzenin Duvarındaki Tuğla, 2. Baskı, Sobil Yayıncılık, 2014, s;129)


Deneme bir yazınsal türdür.

Bir yazarın bilim, felsefe, yazın ve sanat konuları üzerinde kişisel düşünce ve duygularını içtenlikle dile getirdiği bir düzyazı türüdür.

En sevdiğim edebiyat dallarından biridir deneme. Konuyu özgürce seçersin. Yazıda düşünsel boyut ağır basar.

Bir konuşma-sohbet havası içinde, güler yüzlü, iddiasız, samimi bir tarzda yazarsın anlatmak istediklerini.

Şişinmeden, böbürlenmeden, bilgiçliğe kaçmadan...

Bu türün babası 16.yüzyılda Fransız yazar Montaigne’dir.

Yazar, “yeni bir edebiyat türünü deneme” anlamında deneme kavramını ilk kullanan kişidir. O günden beri bağımsız bir yazın alanı olarak büyük bir gelişme göstermiştir.

Denemeci öne sürdüğü her düşünceyi kanıtlama peşinde değildir. Denemeyi makale ve eleştiriden ayıran yönü burasıdır. Çünkü bilgilendirme ve öğretme temel amaç değildir denemede.

Ünlü denemecimiz Nermi Uygur’a göre:

28 Şubat 2012

ROMANDA FELSEFE ya da FELSEFİ ROMAN


Romanda Felsefeyi Bir Kategoriye Hapsetmek 
Atalay GİRGİN*
Edebiyat çevrelerinde, genel olarak, Alman Dili ve Edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla tanınan ve bilinen Prof. Dr. Gürsel Aytaç, “Felsefi Roman”1 adlı kitabında, bir kategori olarak “felsefi roman”ı ele alıyor. Romana felsefeyle bakmaktan, felsefi açıdan ele alıp değerlendirmekten ya da eleştirmekten söz etmiyor. Aksine; romana ilişkin duymaya alışkın olmadığımız bir sınıflandırmadan, bir kategoriden söz ediyor: Felsefi Roman. Bu kategorinin, “örnekleri daha az olduğundan (…) üzerinde pek durul”madığını belirtiyor.

Felsefi romanın neliğine ilişkin belirlemelerinin yer aldığı kısa “Giriş” yazısına, “Edebiyat ile felsefe ilişkisi, hayat felsefesi anlamında hep var olagelmiştir” diyerek başlayan Aytaç, “Ciddi anlamda felsefeyi sanat katında ele almak ise ‘felsefi’ olarak niteleyebileceğimiz edebiyat eserlerinde, daha belirgin olarak da felsefi romanlarda söz konusudur” hükmünü veriyor. Bu hükmü verirken de, felsefi olarak nitelenebilecek romanlarla, bir kategori olarak felsefi romanı birbirinden ayırıyor. Alanının uzmanı bir edebiyatçı olarak, genelde her romanın açık ya da örtük bir biçimde ve olumlu ya da olumsuz anlamda felsefi olanı içerdiğinin farkında olsa gerek ki, bunların içinden de bazılarının “felsefi olarak nitelenebileceği”ni belirtiyor. Ancak Aytaç’a göre, felsefi olarak nitelenebilmekle, felsefi roman olmak aynı şey değil. Aralarında ince bir ayrım var. Aytaç’ın yukarıdaki önermesinden hareketle bu ayrımı şu şekilde belirginleştirmek mümkün: Bir kategori olarak “felsefi roman” sınıflandırması kapsamında kalan her roman felsefidir, ama felsefi olarak nitelenebilecek her roman “felsefi roman” değildir. Bu durumda sormak gerekiyor: Bir romanın, “Felsefi roman” kategorisinde yer alabilmesi için hangi temel niteliklere sahip olması gerekir?

“Bir yaratının edebiyat eseri olarak nitelenebilmesi, bilindiği gibi yalnız konusuyla ve içeriğiyle değil, biçim özellikleriyle de ilişkilidir” diyen Aytaç, buna verdiği önemi, “Benim ‘felsefi roman’ örnekleri olarak ele alacağım eserlerde biçim olgusunu önemsediğim umarım fark edilecektir” sözüyle vurgulayarak, felsefeyle edebiyat arasındaki ayrıma geçiyor.