J. P. Sartre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
J. P. Sartre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2010

Edebiyat ve Hayat

Edebiyat ve hayat
  ya da
“Edebiyattan hayata bir biçim vermesini bekle”mek...

                                                      Atalay GİRGİN*

“Tarafsız cümle yoktur.” Bu önermenin bildirdiği hüküm, edebiyattan başlayarak, insanın anlamlandırma etkinliği içerisinde kalan ve bir biçimde olumlu ya da olumsuz değer bildiren, değer taşıyan, değer aktaran ve bir başkasına yönelen tüm etkinlik alanlarında, ne denli genellik zırhına büründürülürse büründürülsün her cümle için geçerlidir. Ki “Tarafsız cümle yoktur” önermesinin kendisi de dahildir buna.

Yukarıdaki nitelikleriyle cümlenin bile tarafsız olmadığını bilenler ise, dönem dönem, insanın, diğer insanlar üzerinde yaygın etki gücüne sahip olan bazı etkinliklerinin, kendi düşünceleri doğrultusunda amaç ve işlevler taşıması gerektiğini açık yada örtük bir biçimde dile getirirler. Bu dönemler genellikle, toplumsal, ekonomik, siyasal, ideolojik, kültürel, ahlaki, v.b düzeyde ya dibe vurulduğu düşünülen ya da kendi düşüncelerinin kuvveden fiile  dönüşmek üzere olduğu düşünülen, toplumsal saflaşmanın keskinleştiği dönemlerdir. Ve değişim çok hızlıdır. Bu hız durulan ve bakılan yere göre, çözülme ve çürüme olarak da, yeninin doğmakta oluşunun müjdecisi olarak da algılanabilir. Biri umutsuzluk bildirir, diğeri ise umut... Böyle dönemlerde daha bir keskinleşir, “Sanat sanat içindir” ve “Sanat toplum içindir” tartışmaları ya da kendine kaçışları genelde kimi sanatçıların özelde ise kimi edebiyatçıların... Keza savruluşlar, aykırılıklar, sıradanlaşmalar, reddiyeler ve bunların ortasında başlayan yeni arayışlar ve farklı yaklaşımlar da bu dönemlerde  filizlenir. Ve hangi alandaysa, o alanda yapılanlarla yeşerir ya da terk-i diyar eyler umut...

 Umut beklentidir. Her beklenti, geleceğe dönüktür. Gelecek ise henüz yaşanmamış olan, yaşanacağı kesin olmayandır; yalnızca bir olasılık... Bu olasılığı güçlü ya da güçsüz kılan, içerisinde yaşanan zamanın ve mekânın ‘şimdi’sinde yapılanlardır. Bu yapılanların taşıdığı anlam ve değerin niteliği ya da bireyin onlara atfettiği nitelik geleceğe dönük beklentilerin ya da beklentisizliklerin belirginleşmesine, artmasına neden olur. Beklentilerin yüksekliği umuda, beklentisizliklerin yüksekliği ise umutsuzluğa, çaresizliğe delâlet eder. Umutsuzluğun bireyselden toplumsala genelleştiği dönemlerde ise, bireysel istek ve özlemler de  kaygılar ve sorunlar da toplumsalın önüne geçer ve insan, yerli yersiz, doğru yanlış demeden, en olmadık ‘şey’lerden çare ummaya; onlara, nelikleri ve gerçeklikleriyle uygun olmayan işlevler, değerler yüklemeye başlar. Kimileri dinin ipine sarılır; kimileri, öfkeli ama çaresizce milliyetçiliğin ipine... Kimileri eğitimden medet umar; kimileri ekonomiden, siyasetten... Kimileri de “Edebiyattan hayata bir biçim vermesini bekle”r. Kimilerinin bir “kurtarıcı” bekleyişi misali, edebiyatçının hayata biçim verebileceğini düşünür. Edebiyat ve edebiyatçı sanki bir Godot kılınır...