Antik Çağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Antik Çağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2014

Umudu Yeşertmek Hâlâ Mümkün!

BİRGÜN Gazetesi’nden Serbay Mansuroğlu’nun Soruları ve Yanıtlar:
Umudu Yeşertmek Hâlâ Mümkün!
1-Öğretmenlik 21. YY.'da artık sadece öğrenciye bilginin aktarıldığı bir meslek mi?
-        
Sorunu genelliği temelinde düşünecek olursak, daha başta şunu belirtmek gerek: Öğretmenlik her çağda, içeriği, niteliği ne olursa olsun, öğrenciye bilgi aktaran bir meslek olmuştur. Bilgi aktarmayan bir eğitim-öğretim olmaz. Öğretmen, bile isteye kendi seçimiyle ya da zorunlu olarak karşısına gelen/getirilen öğrenciye, genelde varlığın özelde ise konusuyla ilgili nesnenin dününe ait bilgiyi aktarır. Çünkü bilgi, diyalektik bir biçimde düşünürseniz, ne zaman elde edilmiş ya da ortaya konmuş olursa olsun, varlığın-nesnenin dününe, geçmişine aittir. Günümüzde eğitime ve öğretmenliğe ilişkin sorunu bilgi aktarımı temelinde ele almak ya da ortaya koymak bir yanılsamadır. Bundan dolayı buna takılmamak gerekir. Bugün yaşadığımız sorun öğretmenin ve öğretmenliğin bilgi aktarıcısı olma niteliğinde değildir.   Aksine, özellikle sistemin, hangi çağda olursa olsun, siyasal-ideolojik aygıtlarının başında gelen sistematik eğitim etkinliği içerisinde neyin aktarılıp aktarılmayacağına ilişkin insiyatif kullanma yetisi ve becerisinin her geçen gün öğretmenin elinden alınmasıdır. 

Bir başka deyişle de çok farklı saik ve kaygılar altında öğretmenin bu yeti, beceri ve insiyatifi kullanmaktan kaçınması, etliye sütlüye bulaşmak istemeyen, “sallabaşını al maaşını” anlayışına yönelmesidir. Elbette bunun, öğretmenin içerisinde yaşadığı toplumsal koşullardan, sendikal mücadele ve örgütlenmeye, sistemle kurduğu ilişkinin siyasal-ideolojik niteliği ve biçimine dek sorgulanması gereken birçok nedeni olabilir. Ancak bu durum, dünya görüşü, etnik kökeni, inancı, sendikası farklı olsa bile her kesimden öğretmenin, sistemin aymaz bir hizmetkârına, gönülsüz ya da “gönüllü kul”una dönüşmesine neden olmuştur. Oysa hangi koşullar altında olursa olsun, öğretmen çok farklı şeyler yapabilir. Başta, kendisinden öğrenciye aktarması istenen bilgiyi hem kendisi sorgulayabilir hem de öğrenciye sorgulatabilir. İkincisi, ders kitaplarındaki bilgiden hareketle toplumsal gerçekliğin farklı boyutları ve alanları arasında sorgulayıcı ve eleştirel düşünmeyi teşvik edici bağlar kurdurtabilir. Bunlara bağlı bir biçimde öğrenciyi araştırmaya, toplumsal gerçekliği olabildiğince bütünsel anlamda kavramaya, farklı alanlar arasında bağlantılar kurmaya yöneltebilir. Elbette bunlar zordur. Ne var ki bunlar yapılmadığında ve kolay olan tercih edildiğinde, öğretmenlik yalnızca bilgi aktarılması gereken bir mesleğe dönüşür. Öğretmen de işi bilgi aktarmakla sınırlı bir özne/nesneye… Sistemin istediği “iyi”, “başarılı” öğretmen de budur zaten. Ondan istenen, okulda ve özellikle de sınıfta, öğrencinin karşısında, kendi aklıyla düşünen soran, sorgulayan, eleştirel değerlendirmeler yapan, çok yönlü ve çok boyutlu bakan biri olması değil, konusuyla ilgili ve ders kitaplarında belirtilen ve ‘uygun görülen’ bilgileri uygun bir biçimde öğrenciye aktarmasıdır.  Öğretmenliğin, bilgi aktarımı, sormaya, sorgulamaya, eleştirel düşünme bilinci kazandırmaya yöneltme dışındaki diğer vasfı ise eğitimdir. Ancak eğitim, ödül ve ceza sistemini gerektirir. Eğitimde cezalandırmanın kabulü ise nerede başlayıp nerede duracağı bilinmeyen bir sürece kapı aralamaktır. Cezalandırmanın eski dozajını yitirmesi ve giderek eğitimde telaffuz edilmez hale dönüşmesi olumlu bir gelişmedir. Bu süreç her geçen gün başta öğretmenler olmak üzere okul idarelerini salt denetleyene –hatta uzaktan denetleyene- dönüştürüyor olsa da bundan yakınmamak gerekir. Sorun olarak algılanması ve itiraz edilmesi gereken, öğrenciye aktarılacak bilginin niteliği, içeriği ve işlevidir. Bu bilginin niteliği ve içeriğinin ne olması ve nasıl öğretilmesi gerektiğine ilişkin veli-öğrenci ve öğretmenin belirleme ve denetleme hakkının talep edilmesi ve bunun bilince çıkarılmasıdır. Eğitim öğrenim hakkı, bu hizmeti düzenleyenin kendi istediğini, kendi siyasal ve ideolojik kabulleri doğrultusunda yapabilme hakkı demek değildir.
2-Öğretmenlik mesleği bir dönüşümden geçti, geçiyor?  Nasıl bir dönüşüm bu?