16 Haziran 2017

Türkiye'de Yazar Üretkenliği

                              TÜRKİYE’DE YAZAR “ÜRETKENLİĞİ”..


                                                                                                     Dr. Halit SUİÇMEZ
                                                                                                          İktisatçı Yazar

                                                                                                           
Yazarın üretkenliğine eserinden gidebiliriz.  “…Bir sanat eserini sanat eseri yapan asıl gerçek, …sanatkârın hayatından aldığı… ve ifade edebildiği anlamdır.”( İsmail Hakkı Baltacıoğlu,  Hayat, Sayı 8, 20 Kanunisani(Ocak) 1927, Birinci Cilt, Ankara. Aktaran; Osman Bahadır, CBT, 955, 15 Temmuz 2005)

Akademik performans ölçütleri ile sanatçının üretkenliği de birbirinden farklı konulardır. Akademik performans ölçütleri olarak şunlar gösterilmektedir: Yönetim görevleri, yayınlar, araştırmalar, üyelikler-ödüller.(Mustafa Tokyay, Üniversitelerde Üretkenlik ve Kalite: ODTÜ Örneği, CBT, 955, 15 Temmuz, 2005)

Her alanda olduğu gibi yazar üretkenliği konusunda da genel kabul görmüş bir “kavram” yoktur. Kullanılan kavramlardan bazıları; performans, üretkenlik, verim, verimliliktir.

Örneğin; Turgay Fişekçi bir yazısında Dağlarca için, “…Yeryüzünün belki de en çok şiir yazan şairi, yetmiş yılı aşan aralıksız bir şiir verimi. Yaratıcılığın neredeyse günlük bir alışkanlığa dönüştüğü, açıklanması güç, benzerine kolay rastlanmayacak bir şiir olayı” demiştir. (28.3.2007, Cumhuriyet)

Dağlarca bir kitabında; “sayrıyı/ ne iyi eder biliyor musunuz/ yazı yazmak iyi eder” diyerek şiirin ve edebiyatın toplumları da iyileştirebileceğini sezdirmek istemiştir.

Buradan yola çıkarak, “üretkenlik; eserin toplumun iyiliğine katkısı ile ölçülür” diyebilir miyiz?


Yazar üretkenliği gerçekten çok ilginç ve ölçümü de o denli zor bir konudur. Önce üretkenliği bir biçimde tanımlayıp, sonra bunun ölçülebilirliği üzerine tartışmak gerekir.

Erdem Öztop’un “Ahmet Ümit’le “Ninatta’nın Bileziği” üzerine yaptığı söyleşide konuya ışık tutabilecek bir yaklaşımdan bahsedilmiştir:

“…bir yazar üretirken, neyi ölçüt alacak, soru bu. Eğer benim okurumun ortalama beğenisini dikkate alırsam bir süre sonra geri kalmaya başlayacağım. Ben yepyeni şeyler bulmalıyım…(Cumhuriyet Kitap, 19 Ekim 2006, sayı 670.)

Soru önemlidir: ne ölçüt alınacak? Örneğin, edebiyat dünyasına yirmi dokuz yaşındayken yazdığı “Vahşetin Çağrısı” ile adım atan ve 40 yaşında öldüğünde elliden çok kitap, sayısız hikâye bırakan Jack London’ ın yüksek performansı, üretkenliği tanımlamada bize yol göstermiyor mu?

Dağlarca Hilmi Yavuz’a öfkelenmiş, “beş şiirle şair olduklarını sanıyorlar” demiş. (Enis Batur, 21.9.2006 Cumhuriyet Kitap)

Enis Batur’a göre  “…anlamsız bir ölçülendirme bu. Azdan çoktan çok, iyi-kötü, has-sahte, derin-sığ, sahici-yapmacık üzerinde oyalanmak en doğrusu belki de. Gelgelelim, “kanı” larla yapılacak işlerden değil bu;  oturaklı çözümlemeler eşliğinde derin yorumlar geliştirilebilir ancak…”(a.g.y.)

Ahmet Yıldız 1980 sonrası edebiyat ortamını şöyle değerlendiriyor:

“1980’den 2005’e yazı ve yazın dünyasında egemen çizgi, “birincil sorunların ötelenmesi, değer üretiminin düşüşü, “toplumsal ve anlamsal” ölçütten kopma eğiliminin yaygınlaşması yönündedir. Dil özensizdir. (Ümit Sarıaslan, Cumhuriyet Kitap, sayı 850)

Mal üretiminde “verimlilik-üretkenlik” konusunda üretimin sayısı, miktarı, parasal değeri, değişim değeri, fayda-maliyet gibi kavramlardan hareket edilebilir, oysa sanat ürünlerinin değeri nasıl, ne ile ölçülür?

Örneğin, asırlardır okunan bir kitap, dinlenen müzik, seyredilen tablo sanatçının üretkenliğini mi kanıtlamaktadır?

Kemal Gündüzalp “Eleştiriye Doğru” kitabında; “…herkesin kitaplarının sayısı kadar değeri oldu! Benim de dosyalarım kadar.. Bu nedenle gölgede kalmış biriyim.”(M.Sadık Aslankara, Cumhuriyet Kitap, sayı 850 1.6.06) demiştir. Buradaki sorun da yayımlanmamış bir üretiminizin olması. Yayımlanamamış ürünleri üretkenlik bahsinde nereye koyacağız?

Yazarın üretkenliği kitap sayısı ile ölçülürse şimdi biz yayımlanmamış 30 dosyası olan Kemal Gündüzalp’i verimsiz mi sayacağız?

Necati Tosuner bir söyleşide(Adam Öykü, Ocak-Şubat 1998) şöyle demektedir:

“…yedi kitapta yetmiş beş öykü var. Bunca uzun süren bir yazarlık serüveni için bu sayı az görülebilir. Benim amacım, hiçbir zaman çok yazmak olmadı… Çok verimli bir yazar olmasam bile, kalıcı birkaç öykü bırakacak olmayı da bir verimlilik sayıyorum ben.”

E. Aysever de bir yazısında doğrudan yazar üretkenliğinden söz etmese de bazı edebi ölçütler üzerinde durmaktadır. Örneğin; 

“…Pamuk çok satan, dünyaca ünlü bir yazardır. Bu bir edebi ölçüt değildir elbette…”(E. Aysever, Remzi Kitap Gazetesi, Kasım 2006)

Aysever Pamuk’un ilk romanını okuduğunda “düşsel bir hazzı ve edebi doygunluğu yaşamış..”(a.g.y.) Fakat bu doygunluğu sonrakilerde  bulamamış.

Burhan Günel’in roman, öykü, şiir, deneme-eleştiri-inceleme, çocuk kitapları olarak 35 adet yapıtı vardır. Birçok da ödülü bulunmaktadır. Buradaki durum şudur: hem çok yazmış, hem nitelikli ürünler verilmiş, hem de edebiyatın çok cephesinde çalışılmıştır. Acaba “yazar üretkenliği” denilince bu üçlü yaklaşımı mı benimsemeliyiz? Yani nitelik, nicelik ve çeşitlilik, üretkenlik konusunda sağlam göstergeler olarak alınabilir kanımca. Böylece Günel yazar üretkenliğinde bütünsel, güncel ve toplumsal bir yaklaşımın güzel örneğini oluşturmuştur.

Tek kitabıyla 70 baskı yapan şair Ahmed Arif’in üretkenliği konusunda ne diyebiliriz? Çok kitap yazıp yalnız bir tanesi ile kalıcı olan yazarlarla ilgili ne düşünebiliriz? Yazar üretkenliğini yazarın türünü doğru seçmesiyle de bağlantılı kılabilir miyiz? Örneğin Orhan Kemal’in önceleri şiir yazmaktayken, Nazım’ın çok isabetli yönlendirmesiyle düzyazıya yönelmiş olması üretkenliğini ortaya koymada bir şans olmuş mudur? Kanımca olmuştur, çünkü böyle bir yönlendirme olmasaydı Orhan Kemal ziyan olabilirdi. Ve biz “Murtaza”ları bilemezdik..

Bu örnekleri de dikkate alarak şu soruları sormak konuyu açmaya katkı sağlayabilir:

Bir yazarın üretkenliği eserlerinin niceliği ile mi ölçülür? Nitelik de önemli midir? Nitelik ile anlaşılması gereken nedir? Zamana dayanmak mı? Toplumların iyileştirilmesine katkı sağlamak mı?

Sonuçta örneğin; “Türkiye’de yazar üretkenliği nedir, nasıl ölçülür” dediğimizde eser sayısını mı, niteliği mi, okur sayısını mı, kitapların satış rakamını mı, baskı sayısını mı” esas alacağız.

Yoksa eserin ve yazarın toplumsal gelişmeye katkısını mı? Bunu ölçebilmek de o kadar zordur ki, ancak toplumların ve bireylerin vicdanında ve bilincinde yaşayan bir duygu mudur bu katkı. Doğrusu bunu da çok merak etmekteyim.



Bu yazı bir yanıt aramak için değil, bir soru ortaya atma ve bu çerçevede düşünmeye yönelmek amacıyla yazılmıştır.

Hiç yorum yok: