26 Nisan 2017

NE DEDİYSEM O

NE DEDİYSEM O!

Makamları, sıfatları ya da statüleri ne olursa olsun, sözünün sahibi olma sorumluluğunu ve erdemini taşımayanlar, bunun anlamını bilmez. Ama ben, yine de söyleyeyim: 

Bu sitede yazılan hiçbir yazı silinmez. Özellikle okuduğunuz satırların yazarı olan kişi bugün yazdığını bir başka gün silmez. Çünkü hesabını veremeyeceği, sorumluluğunu üstlenemeyeceği herhangi bir sözü telaffuz etmez. Kendisine düşmanlık yapan herhangi bir kişi hakkında bile iftira atmaz. Yani, kendisine iftira atanlara, yalanlarla karalamaya çalışanlara asla benzemez. Dahası kırılsa da eğilmez. Eğilmeyecektir de... Hele hele, soyu sopu, dini, mezhebi, etnik kökeni, sıfatı, statüsü, makamı ne olursa olsun, hiç kimsenin küfür, hakaret ve tehditlerine boyun eğmez. Çemişlere, zerzavatlara, velhasıl efendilerinin sofrasında önlerine konulan bir tas çorbayı içtikten sonra havlamaya başlayan kravatlı kravatsız hiçbir iki ayaklı ite köpeğe, çomara benzemez.



Elbette öğretmen, eğitimci, müdür, müslüman, vb türden sıfatlarının, statü ve makamlarının ardına saklanarak kendini pazarlayan bilimum kravatlı zerzavat ve çemiş bunun  anlamını kavrayamaz. Hele hele birkaç tas çorba uğruna birilerinin tetikçiliğini yapan ya da zoru gördüğünde kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak, dün tükürdüğü her şeyi ertesi gün yalayıp yutma yarışına giren, ama buna rağmen salyalarını akıta akıta yalan ve iftiraları haber diye yazmaktan geri kalmayan çomarlar hiç kavrayamaz.

İşte bundan dolayıdır ki bu yazının başlığı "Ne dediysem o" oldu.

Ne dediysem o... "Haymana'da sessiz ve derin hesaplaşma" demiştim. Hem de belden aşağı vuruşlarla... Bu hesaplaşma bitmedi. Hâlâ sürüyor. Hem de dün canciğer kuzu sarması olanların,  dahası arsız ve utanmazca birbirinin yüzüne gülmeye devam edenlerin birbirlerine karşı el altından ya da bazı çorbacılar üzerinden sızdırdıkları bilgi ve belgelerle, birilerince yapılan / yaptırılan şikayetlerle sürüyor. Bakalım sızdırılan ve elden ele dolaşan belgeyi ilk kim yayınlayacak?

Bu noktada yukarıdaki soru kadar önemli olan bir diğer soru da şudur: Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ndeki bir  müdür hakkındaki bu belgeyi, onun özlük dosyasından alarak fotokopisini çeken ve elden ele ulaşmasını/dolaşmasını sağlayan asıl kişi kimdir? 

21 Nisan 2017

YÖNETEMİYORLAR, YÖNETEMEYECEKLER...



Yönetemiyorlar, yönetemeyecekler...

Fikret Başkaya

"İnsan, iyiyle kötüyü birbirine karıştırdığında, Tanrılar ruhunu öylesine feci bir felakete sürüklerler ki, artık felaketin farkına varmak için çok az zamanı kalmıştır."               Sophocles, [Antigone]

Kapitalist toplumda mülk sahibi sınıfların (sermaye sahiplerinin) beş yönetim biçimi vardır: Klasik parlamenter demokrasi, sosyal demokrasi, asker-polis diktatörlüğü, Bonapartizm ve faşizm. 1980 sonrasında neoliberal küreselleşmenin dayatılmasıyla sosyal demokrasi gündemden düştü. Şimdilerde klasik parlamenter demokrasi de "bol" gelmeye başladı... Geriye faşizm, Bonapartizm, asker-polis diktatörlüğü, bunların değişik türevleri veya versiyonları kalıyor...

 
Bunun anlamı mülk sahibi sınıfların baskıcı seçeneklere mecbur olmalarıdır. Artık sistem tıkanmış bulunuyor, her türden sorunlar çığ gibi büyüyor, çözdüğünden daha çok sorun yaratmadan yol alamıyor. Başka türlü söylersek, artık asgari hukuk ve sınırlı demokrasi koşullarında bile yönetebilmeleri mümkün değil. Aldatma ve oyalama yetenekleri hızla aşınıyor... Artık sahte demokrasi oyunu işe yaramıyor. Aslında demokrasi denilenin hiç bir zaman reel bir varlığı olmadı. Zira, kapitalizm ve demokrasi antinomik kavramlardır. Ücretli kölelik rejiminin geçerli olduğu yerde "demokrasi" sirk oyunundan başka bir şey değildir. Onun için neden söz ettiğini bilmek önemlidir. Siyasi partiler var, seçimler yapılıyor, işte parlamento var diye bir rejimin demokratik sayılması mümkün değildir. Aslında bunlar demokrasinin gerçekleşmesinin değil, engellenmesinin araçlarıdır... Başka türlü olabilir miydi? Siz bir rejime demokrasi dediniz, anayasaya öyle yazdınız diye demokratik olması mı gerekiyor? Demokrasi bu profesyonel politikacılarla mı gerçekleşecek? Aslında demokrasi denilen oldum-olası sefil bir sirk oyunuydu, kocaman bir yalandı...

10 Nisan 2017

"TACİZCİ MÜDÜR"Ü KORUYAN KİŞİ ve KURUMLAR -2-



İşte “Tacizci Müdür”ü Koruyan Kişi ve Kurumlar -2-

Edirne'de çalışırken, öğrencisini cinsel içerikli mesajlarla taciz ettiği, yapılan inceleme ve soruşturma sonucu sübut bulan, Haymana Nuri Bektaş Anadolu Lisesi eski müdürü ve şu anda, erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddialarıyla Sincan Cezaevi'nde tutuklu bulunan Selçuk Kurt'u hangi kişi ve kurumlar korumuştur?

Bu sorunun şu ana kadar, kesin olarak açıklığa kavuşan iki yanıtı vardı: Birincisi Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve onun müdürü sıfatıyla Enver Yurtdaş. İkincisi ise Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri. Şimdi sırada üçüncüsü var. 

Peki; bu şahıs kimdir? Yanıtı aşağıda bu sorunun…

Herkesin aklındaki soru, sanıyorum ki şudur: Bu ifadeleri,  nasıl oluyor da  bu kadar açık ve kesin bir dille yazabiliyorum?


Söyleyeyim: Çünkü elimde hem resmi belgeler var, hem de tanıklar...


Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri, erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddiaları soruşturma  konusu yapılıp basına yansıyıncaya dek, öğrencisine tacizden ceza alan Selçuk Kurt'u hem korumuş hem de onun okul pansiyonunda, kendisine özel odada yatıp kalktığını gizlemiş ve görmezden gelmiştir. Hatta cinsel taciz iddialarıyla savcılık soruşturmaya başladığında bile özellikle Enver Yurtdaş, Selçuk Kurt'un pansiyonda kalmadığını, aksine Haymana Öğretmenevi'nde kaldığını söylemekten çekinmemiştir. Hem de Selçuk Kurt’un, okul pansiyonunda kaldığını Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürünün bildiğini söylemesine rağmen…


Peki; söyleyin çocuklar! Acaba Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürü Enver Yurtdaş ve onunla birlikte davranan Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri doğru mu söylüyor? Elbetteki HAYIR!

Peki; bu yalanın ardında, acaba hangi özel ilişkiler vardır? Bu yalanın amacı, Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, korunup kollanması gereken çocuk yaştaki öğrencileri, yani sizleri mi korumaktır, yoksa tacizciliği sübut bulmuş Selçuk Kurt'u korumak mı?

Peki; böylesi yalancılar, eğitim-öğretim faaliyetinin başında yönetici olarak tutulabilir mi, bunlara güvenilebilir mi? Elbette ki HAYIR! 



Peki; bunca olaya ve yalana rağmen, tacizciyi koruyan, Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkililerine güvenilebilir mi? Elbette HAYIR!

Peki; bu yaşananlara rağmen, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, tacizciyi korudukları açıkça ortada olan başta Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün müdürü Enver Yurtdaş olmak üzere hem okulda hem de İlçe Müdürlüğündeki ilgili şahısları neden görevde tutuyor?

İşte can alıcı ve yanıtı vahim bir soru: Sıkı durun! 

Çünkü Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, "tacizci müdür"ün pansiyonda kalmadığını, kalmasında da bir sakınca olmadığını karar altına almıştır!!!

Neresinden tutarsanız tutun, tam bir rezalet! Şimdi iki kurum da sukut ikrardan gelir dercesine susuyor ve bu işi nasıl kapatır da işin içinden çıkarız diye düşünüyor. Tacize, istismara uğrayan çocukları, öğrencileri düşünen böyle davranır mı? Elbette ki HAYIR!

Peki; neden böyle davranıyorlar? Çünkü bu işin sonunda hem ulusal, hem de uluslararası sözleşmelere göre, yüklü maddi ve manevi tazminat cezaları var. Yalnızca hapis değil…


Aklınızda bulunsun, bu süreçte, pansiyonda / okulda kalıp da şu ya da bu biçimde, "tacizci müdür" Selçuk Kurt'un cinsel taciz ve istismarına uğramış herkes maddi ve manevi tazminat davaları açabilecek ve kazanabilecektir. Bunun da yolu sözüm ona hemşerilik memşerilik adına avukatlara kapılmak, onlara kanmak değil, işin ehli avukatlara gitmektir. 

Dolayısıyla "tacizci müdür"ün cinsel taciz ve istismarına uğramış öğrencilerin yapacağı ilk iş, ya anne-babalarını alarak ya da kendi başlarına ve mağduriyet yaşamış arkadaşlarıyla Ankara Barosu'nun kapısını çalıp işin ehli avukatlarca kendilerinin temsil edilmesini istemek ve sağlamaktır.

Aksi halde herkes kendi yaşadığı acılarla başbaşa kalacak... Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün koruduğu "tacizci müdür" elini kolunu sallayarak,sizin ya da başka çocukların başına getirilecektir. Karar sizindir.


Gelelim Selçuk Kurt’u koruyan üçüncü kişiye: 

08 Nisan 2017

14 ÇOCUĞA CİNSEL TACİZ

14 ÇOCUĞA CİNSEL TACİZ

14 Çocuğa Cinsel Tacizde Bulunduğu İddiasıyla Tutuklanan Okul Müdürünün Dosyası Kapatılıyor Mu?

 Haberin Devamı: http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/cocuklari-taciz-eden-mudur-akp-li-vekilin-akrabasi-h26375.html

Türkiye'nin neresinde olursa olsun, ister Karaman'da, İster Haymana'da, İster Kilis'te, İsterse Fizan'da... Çocuk tacizcilerini ve onların sıfatları, makamları ne olursa olsun, her soydan ve boydan destekçisini silip süpürmek ve kendi "EVET" çukurlarında boğmak için "HAYIR" diyoruz.


04 Nisan 2017

SESSİZ VE DERİN HESAPLAŞMA

Sessiz ve Derin Hesaplaşma!!!

Haymana Nuri Bektaş Anadolu Lisesi'nde erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddialarıyla başlayan idari ve adli soruşturma sürecinde, Okul Müdürü Selçuk Kurt'un hem açığa alınması hem de tutuklanması sonrasında ortalığın durulması beklenirken, şu anda tam tersi gelişmeler yaşanıyor. Ama bu kez açıktan değil; sessiz ve derinden belaltı vuruşlarla...

Bunların adlarını şimdilik yazmayacağım ama aşağıdaki satırları okuduğunuzda kim olduklarını hemencecik bilebileceğinizden emin olabilirsiniz. Peki; bunlar kim mi? Bunları iyi tanıyın! İşte yanıtı:

 Bunlar, birbirlerinin yüzlerine gülen, dilerinden "Allah, Kuran, Peygamber" sözü düşmeyen, her Cuma "Mübarek Cumalar" dileğinde bulunan, dahası bunu facebook sayfalarından ilan eden, her kandilde kandil mesajları paylaşmayı aksatmayan, Cuma namazlarında cemaate görünmeyi düstur belleyen, Refarandumda "EVET" denilmesi için de köy köy, cami cami dolaşan ve birbirlerinin ardından da her tür dolabı çeviren zerzavatlardır. 

Peki; cinsel taciz ve istismar iddiaları konusunda gıklarını çıkarmayan, hatta olay açığa çıktıktan sonra bile yalanlarla davalıyı korumaya çalışan bu kıravatlı çemişlere güvenilebilir mi? Bunların ağzından çıkan sözlere inanılabilir mi? Elbetteki yanıtı, koskocaman bir "HAYIR"dır bu sorunun. 

Çünkü, ahlaki değerlerin, bu zerzavatların ve önünde vecd içinde secde ettikleri efendilerinin iktidarında pula döndüğü, en tepeden en aşağıya dek yalana, dolana, ikiyüzlülük ve riyakarlık pisliğine battığı bir zamanda, bunların tümünün hesabı, küçücük çıkarlar uğruna öncelikle halkın gözünü boyamak ve onları kandırmaktır. Halkı kandırıp Referandumda "EVET" dedirterek, yalan, yolsuzluk, ikiyüzlülük üzerine kurulmuş iktidarlarında makamlarını garantiye almaktır.

Hal böyleyken, yapılması gereken öncelikli iş bu zerzavatları kendi yalanları, ikiyüzlülükleriyle birlikte ortalıktan silip süpürmek için "HAYIR" diyerek, "EVET" çukurunda boğmaktır. Elbette karar sizindir! Ancak, her "EVET" tercihinin çocuklarınızı cinsel taciz ve istismara karşı seslerini çıkarmayan bu kişilere bir kez daha teslim etmek anlamına geleceğini de unutmayın!

Gelelim başlıktaki "Sessiz ve Derin Hesaplaşma"ya... Hem de belaltı vuruşlarla yaşanan hesaplaşmaya...